Kura'an'ın Çelik Zırhı

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    02 Nis 2018 11:52
    Üstad Bediüzzaman Hazretleri 1900’ün başlarında gördüğü meşhur rüyasını şöyle anlatıyor:
    “Eski Harb-i Umumî’den evvel ve öncelerinde, sâdık bir rüyada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır. Dedim: ‘Ana, korkma!’ Cenab-ı Hakkın emridir, O Rahîm’dir ve Hakîmdir.’  Birden, o halette iken baktım ki, mühim bir zât bana âmirâne diyor ki; ‘Kur’an’ın mucizeliğini BEYAN et!’  Uyandım, anladım ki, bir büyük infilak olacak… o infilak ve İNKILAP’tan sonra Kur’an etrafındaki surlar kırılacak… doğrudan doğruya KUR’AN  kendi kendini müdafaa edecek… ve Kur’an’a hücum edilecek… MUCİZELİĞİ, O’nun çelik bir zırhı olacak… ve şu mucizeliğin bir nev’ini şu zamanda izharına, hadimin fevkinde olarak benim gibi bir adam namzet olacak… ve namzet olduğumu anladım.”
    Bu müthiş olay, Tevrat’ta Ararat, Kur’an’da Cûdî denilen Ağrı Dağında görülüyor. Ağrı Dağı, inkârcı ve yoldan çıkmış bir toplumun yerden çıkan gökten gelen âfatlı sularla yok edildikten sonra Hz. Nuh Aleyhisselamın gemisinin  demir attığı yer. İkinci Âdem denilen Hz. Nuh ve azıcık ümmeti ile yeni bir dünya kuruluyor. Yepyeni bir medeniyet inşâ ediliyor. Ama Üstad’ın bu rüyasında Ağrı Dağı müthiş infilak ediyor. Dağ gibi değil “dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıtıyor.” O dehşet içinde babası değil de “annesi yanında.” Annesine “Korkma! Bu, merhamet ve hikmet Sahibi Cenab-ı Hakkın emri” diyor. Cenab-ı Hak, hikmetsiz ve merhametsiz iş yapmaz. O sırada “Mühim bir zât” kendisine emrederek “Kur’an’ın mucizeliğini BEYAN et” diye fermanda bulunuyor. Uyanınca bu sâdık rüyayı Üstad kendisi: “Bir büyük infilak olacak ilâhiri” diyerek  yorumluyor.
    Demek ki, senelerdir bütün dünyadaki, okullarımızın öğrencilerinin dil olimpiyatlarında hep birden söyledikleri YENİ BİR  DÜNYA, kuruluyor. Yepyeni bir medeniyet ortaya çıkacak… Sulh-i umumî tesis edilecek… Bunun merkezi Kur’an’da “Cûdî” diye isimlendirilen Anadolu olacak. Cûd, cömertliktir… Anadolu, bütün dünyaya cömertçe hem dağlar gibi yiğitlerini, adanmış ruhlarını, hem de verilecek eğitimin masraflarını gönderdi… O dağlar gibi parçalarımız gitmedik yer bırakmadılar âdeta… Ayaklarını sağlam bastılar. Çünkü cehalet, fakirlik ve tefrika  ile savaşmak üzere eğitimle ilgili teçhizatlar donatılıp gönderilmişlerdi…
    Evet rüyada ifade edildiği üzere, büyük bir infilak ve INKILAP olmuş, Kur’an’ı  koruyan surlar kırılmıştı. Onu koruyacak bir Osmanlı devlet-i aliyyesi kalmamıştı. Onun ve ilimlerinin okutulacağı kaynaklar kurutulmuş, medreseler kapatılmıştı. Artık Kur’an’ın müdafaası Kur’an’ın Kendisine kalmıştı… Onun korunmasının garantisi Allah tarafından verilmişti. “O Zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik, Biz koruyacağız”  (Hıcr, 15/9)  buyuruluyordu… Artık âhir zamanda Kur’an’ın bütün gizli hazineleri ortaya çıkarılacak, bütün cevherleri sergilenecek, kırkı aşkın mucizelik yönleri beyan edilecekti. Çünkü bu BEYAN meselesinin garantisi de ilk dönemde verilmişti: “(Ey Muhammed)  Sana vahyedileni unutmamak için tekrarlarken, hemen anında bellemek için dilini kımıldatma. Çünkü vahiy mesajını senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iştir. O halde, Biz Kur’an’ı okuduğumuzda sen de onun okunuşunu izle. Ayrıca sonra onu BEYAN  etmek de Bize  ait bir iştir.’  (Kıyamet Suresi, 75/16-19) 
    İşte Hz. Ali’nin Kur’an’ın mucizeliğini BEYAN et emrinin Kıyamet Sûresinde vaad edilen bu BEYAN ile ciddi alâkası vardır.
    Bir müceddid olarak Mevlana Celâleddin Rumî Hazretleri Sıddîkî’dir. Yani Hz. Ebu Bekir Sülalesindendir. İmam-ı Rabbanî Fârûkîdir. Yani Hz. Ömer sülâlesindendir. Üstad’dan yüz sene önce gelen Mevlânâ Halid Bağdadî Osmanî’dir. Yani Hz. Osman sülalesindendir. Üstad Bediüzzaman’da Hz. Ali sülalesindendir. Üstadımızın üveysî yolla imamıdır. Pek çok şeyin dersini Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’den ders almıştır. Kur’an’ın mucizelik vecihleri üzerinde çok duran Üstad Hazretleri ikiyüz çeşit mucizelik veçhi keşfetmiştir. Bu hususu Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Risale Olan Üçüncü Kısmın hemen ilk cümlesinde “Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan’ın İKİ YÜZ  AKSÂM-I İ’CÂZİYESİNDEN…” diye bahsetmektedir. Bunlardan sadece 40 Mucizelik veçhini Yirmi Beşinci Söz’de beyan etmiştir. 
    Yirmi Sekizinci Mektub’un Yedinci Risalesinde o meşhur rüyada, annesinin yanında olması da üzerinde durulması gereken bir husustur… Kur’an-ı Kerim Mekke’den “Ümmü’l-Kurâ” yani kasabaların, şehirlerin anası diye bahsediyor. “Ebü’l-Kurâ” yani şehirlerin babası diye bahsetmiyor. İnsan vefat edince, telkin verilirken annesinin ismiyle söylenir. Anneler şefkat kahramanıdır. Rahîm ismine mazhar olan Hizmetimizde de şefkat esastır. 
    Ayrıca Üstad Hazretleri, Dördüncü Mektup’ta “Bir parça mahrem bir sırdır, fakat senden (Hulusî Yahyagil) sır saklanmaz, şöyle ki: Ehl-i hakikatin bir kısmı, nasıl ki VEDÛD ismine mazhardırlar ve âzamî bir mertebede o ismin cilveleriyle, mevcudatın pencereleriyle Vacibü’l-Vücud olan Cenab-ı Hakka bakıyorlar; öyle de şu hiç-ender hiç olan kardeşinize  de yalnız Kur’an hizmetine istihdamı hengâmında ve o nihayetsiz hazinenin dellâl olduğu bir vakitte Rahîm ve Hakîm isimlerinin mazhariyetine vesile bir vaziyet verilmiş. Bütün Sözler (Risaleler), o mazhariyetin cilveleridir. İnşaallah o Sözler, ‘Kime hikmet verilmişse, muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir.’ (Bakara Suresi, 2/269)  sırrına mazhardır.” diyor.
    İşte bu isimler vesilesiyle, Hizmetin işleri hep hikmet üzere ve merhamet ve şefkat ile olmalıdır. Sulh ve sevgi esastır. Hizmet erleri, dünyanın her yerinde sulh-i umumînin temsilcisi ve muhabbet fedaisi olmak zorundadır. En üst seviyeden, dünya çapında bu süreçte uygulanan bu ağır testi elhamdülillah alnının akıyla bu Hizmet vermiştir kanaatındayım. Kolları kanatları kırılan, hapislere doldurulan bütün mallarına ve mülklerine çökülen Hizmet mensupları hiçbir menfi harekete temessül etmeden kaderlerin teslim olarak yollarına devam etmişlerdir…

     

    02 Nis 2018 11:52