Muhyiddin İbn-i Arabî’nin İbn-i Fârıd’den farkı nedir

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    17 Tem 2023 08:38
    Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, âşık veliler ile ârif veliler arasındaki mühim bir farkı izah ederken diyor ki: “Hakîkî âşık veliler yollarında fenâ gitseler, tabirde hata etseler veya vasfederken yanılsalar yine İlâhî Maşûk’a giderler. Çünkü onları İlahî Maşûk Kendine çeker;  (ulaşmamaları mümkün değildir.) yollarında şaşırmazlar (Çünkü Maşuk onları şaşırtmaz) Zira câzibedar aşk, bir Cemâle inzicab duymuş (o Cemâlin güzelliğine tutulmuştur) gönülden bir cezbe ile ihtizaza gelmiştir. (…)  


    Ama eğer veli ârif ise (o kendi irfanı ve bilgisi ile yol aldığı için) yolunda fena gitse, ya suret hata görse, ya sözde yanlış etse, isteğine yetişmez, maksadına ulaşmaz. Zira bir yol bozuksa hiç hedef ve maksada götürmez. Eğer şartlar yerine getirilmemişse, hedefe ulaşılmaz. Evet, ârif veliler, âşık velilere benzemez. Zira ârif veli kendisi yukarıya çıkıyor, basamakları basa basa…  Onun için çok dikkatli olması lazım  (azıcık basamak ve yolun dışına çıksa uçuruma düşebilir.) Fakat âşık veliyi Birisi yukarı çektiği için düşmeden hedefine varır. 


    Demek veli âşık ise hata da etse, bizzat doğruca hedefine götürülmektedir. Kendisi hâdîdir ama başkaları için dalâlet vesilesi olabilir. (Onun tavır ve sözleriyle amel edilmemelidir.) Fakat ârif veli hatalı ise, hem kendisi yanlıştadır, hem de başkalarını hataya sürükler. Ona iktida edilip uyulmaz. Bu sırdandır ki, bir kısım ârifler grubundan velilerin idam edilmesine ve dalâlette olduklarına hükmedilmesine sebep olan rumuzlu ifadeler ve tevil kaldırma şatafatlarını âşık veliler zümresi, remizli rumuzlu ifadelerin çok ötesinde açıktan açığa söyledikleri halde ümmet-i Muhammed onlara hürmet nazarı ile baktı ve ilişmediler.


    Bu sırdandır ki, Muhyiddin (İbn-i Arabî),  Câmî ve İbnü’l-Fârid, İbnü’l-Seb’in beraber, şatahat (bir takım hislerin coşkusu altında söylenen, dengesiz,  maksadı aşan sözler) de, birbirine benziyor… Ama telakkide benzemez… Vakta ki, Muhyiddin’in, irfanı gâlip oldu aşkına… Sebep oldu ki, işaretleri ona dehşetli oklar yağdırdı… Tâ Yavuz Selim’e keşfoldu remiz (İbn-i Arabî  Şam’da ‘Sizin taptığınız benim ayağımın altında’ deyince onu öldürdüler. Muhyiddin İbn-i Arabî, İzâ dahale’s-Sîn, fi’ş-Şîn yazharu kabru Muhyiddin Yani Sin (Yavuz Selim)  Şın’a (Şam’a) girince Muhyiddin’in kabri ortaya çıkacak, demişti. Selim, Şam’a girince, attıkları çöplükten onun kabrini bulup çıkardı ve ‘taptığınız benim ayağımın altındadır’ dediği yeri buldurup kazdırdı ve oradan altınlar çıktı. Yani o siz paraya pula tapıyorsunuz diye rumuzlu -remizli- söz söylemişti ama insanlar ‘Bu bizim Allah’ımıza hakaret ediyor’ diye öldürüp bir çöplüğe gömmüşlerdi. Bu remizli ifadeyi Yavuz Selim ortaya çıkarmış oldu. Ona çok güzel bir türbe yaptırdı. Ben gördüm.)
    Fakat (Molla) Câmî âşıktı, (remizli rumuzlu işaretle değil) apaçık ve sarahatla söyledi, (ama) hem hürmetle yaşadı, oklardan sâlîm kaldı, hem de tenkit  edilmedi. İbnü’l-Fârid a’şak idi (aşırı âşıktı), o a’ref (çok ârif, büyük irfan sahibi, Üstad’ın ifadesiyle İslâmî ilimlerin bir mucizesi) olan Muhyiddin İbn-i Arabî’den, daha ileri gitti, ümmetin itap ve azarından ondan geride kaldı, kusuruna bakılmadı. İbnü’l-Seb’în’in vakta ki, sözünde sâfî bir aşk vardı, hem pek de görünmez derecedeydi; nazar vârî kelamı, ona dinsizlik isnadına sebep oldu ve kendisini kurtaramadı.


    Üstad Bediüzzaman Hazretlerini bu ince sırrı tesbiti pek çok düğümü çözmüş, bilinmezi izah etmiştir. 

    17 Tem 2023 08:38