Ya Lâlif 129...

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    28 Ara 2021 11:14
     
    Vedûd ve Rahîm isimlerinin hararetiyle eritilmeyecek bir şey yok gibi… Her mâdenin hatta en sert olanlarının bile bir ergime noktası vardır. Bilhassa vahdet-i ruhiyeyi temin için Vedûd ve Rahîm isimlerinin harareti ile içimizdeki tortuları da yakıp temizleyelim. M. Fethullah Gülen Hocamızın tavsiyeleri bu doğrultuda: “Tevazu, mahviyet, hacalet; acz, fakr, şükür gibi Üstadımızın ortaya koyduğu anahtar şeyleri çok uygulayamıyoruz; onun için inhiraflar oluyor. Yakınlarımızdan bile iltifat edip bağrımıza bastığımız insanlar ‘ben de! ben de!’ diyorlar. O tür insanlarla da birebir ilişkimizi devam ettirelim; belki ‘Yaptığım şeylere rağmen bana bu kadar iyilikte bulunuyorlar!’ der, utanırlar, hicap duyarlar. 
    “Türkiye’deki fay kırılması, bize çok yakın olan insanlarda bile kanaat değişikliğine sebep oldu. Yapılan şeyleri makul bulmadılar; yanlışlıkları sizlerden, heyetten, hizmetten bildiler. Vifak ve ittifakı bozacak şeylere meydan vermemeli. Sineler hep birlik ve beraberlik içinde atmalı. Şeytan hiç boş durmuyor; hayırlı işlerin çok muzır manileri oluyor.” 
    Cenabı Hakk’ın gönderdiği belâ ve musibetler, bizim kendi muhasebe ve durum muhâkememizi yaparak, daha içten ve derin tazarru ve niyazlarda bulunmamız için bir vesiledir. Sohbet-i cananlarda in’ikas ve İnsibağ vardır; çünkü aynı atmosferde aynı akislere mazhar olma ve aynı renklerle boyanma çok önemlidir. Sahabe Efendilerimizin bir anda yüksek mertebelere yükselmesi işte bu yüz yüze gelip aynı havayı solumadan kaynaklanır. Bunun için Büyüğümüzün tavsiyeleri de bu noktadandır: “Bu virüsten dolayı biraz gelip gitme meselesi de zorlaştı. Bunun savulup gitmesi için dua etmek lazım. Ne yapıp edip birebir ilişkileri devam ettirmek lazım.” 
    Cenabı Hakk her duaya icabet eder. Her gün yedi  yet’el-Kürsî okumak hatta mümkünse, her defasında VEL  YEÛDÜHÛ HIFZIHÜM ’yı 71 kere tekrarlamak çok önemlidir. Tecrübeler, her biri başında Besmele çekilen  yet’el-Kürsî’lerin sıkıntılarımıza ve dertlerimize deva olduğunu göstermiştir. Hoca Efendi de bu konuda şöyle diyor: “Çok dua edelim… yet’el-Kürsî’yi her gün okuyorum. Cenab-ı Hakk’ın hıfzı inayeti adına, O’na yönelme adına okunması önemli. ‘Allahım, tüm arkadaşlarımızı himaye edecek seralar oluştur, onları muhafaza buyur; oluşan yırtığı dikme adına dünyanın dört bir tarafında koşturup duran kardeşlerimize yardım eyle, onları muhafaza et!’ diyorum.” 
    Bir musibet bin nasihattan iyidir, diye bir söz vardır. Şu süreçte başımıza gelenler gösterdi ki; Üstad Hazretlerinin “Hüsn-ü zan, adem-i itimad” sözü son derece isabetlidir. Herkesi kendimiz gibi bilelim ama mülahaza kapısını da açık tutalım. Yılan tabiatlılar ısırır durur. Hocaefendi de bize bu konuda şöyle bir tavsiyede bulunuyor: “Karşı tarafı doğru okumak, niyetlerini de okuyabiliyorsak okumak, ona göre alternatif yöntemler oluşturmak durumundayız.”
     Büyük düşünmek gerek. Haklı hizmetimizi, birleri binler edenlere anlatmak mecburiyetindeyiz. Aynı şekilde, birleri bin eden faaliyetlerden de geri durmamalıyız. Derdini söylemeyen derman bulamaz. Bizim durmadan çırpınmamız gerekiyor. Büyüğümüzün bizden beklediği de bu: 
    “İnsan hakları açısından zulmü önleme yönünden dünya çapında teşkilatlar var; büyük devletlerin bu hususlar ile ilgili attıkları imzalar var. Ama hizmet mensuplarına yapılanlara karşı beklenen tavır sergilenmedi. Evet, yaptıkları güzel şeyler var ama zulme karşı cılız kaldı: ‘Böyle gönlümüze göre dış dünya katı bir tavır sergilemedi. Zulüm ayyuka çıkmış!” 
    Türkiye’deki gidişat vicdanları sızlatıyor, geleceğe bakışları ürkütüyor. Birçok icraatı da açıktan yapıyorlar. Belki de korku salmak için, açıktan ve tehditkâr tavırlarla yapıyorlar. Anayasa, kanun, nizam tanımadıkları için, en yakışan ifade ile devlet gücünü mafyavâri kullanıyorlar. Bu meselenin gösterdiği manzarayı Hocaefendi şöyle okuyor: “Gelirken gitmeme niyetiyle gelmişler. Biz, bu ölçüde şirretliklerinin zirve yapacağına ihtimal vermedik; fakat niyetleri oymuş. Hep hilaf-ı vâki beyanda bulunmuşlar.” 
    Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi 129 Yâ Lâtif hususunda daha önce şöyle bir izahta bulunmuştu: “129 Yâ Lâtif çekilince Allah birtakım sürprizler lütfeder… Allah, Latîf’tir. O, lütuflarını insanların içine, onlara hiç hissettirmeden akıtıverir. İnsanlar hissetmezler; ama onları ilâhî esintiler sessiz sessiz sarı verir. Bazen çok cüz’î bir hadiseyle, içinizin aydınlandığını görürsünüz. Halbuki tenasüb-ü illiyet prensibi ile (sebepsonuç ilişkisine göre) mes’eleye baksanız, yaptığınız o cüz’î şeyle elde ettiğiniz büyük lütûf arasında bir münasebet kuramazsınız. Bir diğer zaviyeden Latîf ismi, İlâhî tecellilerin, akdes feyizlerin bilmediğimiz bir noktadan gelip, bizim ruhumuzu sarması demektir. Böylece insan îman adına birdenbire bir inşirah ve inbisat hissetmeye başlar. 
    “Şimdi akşamları bir araya gelince 129 defa “Yâ Latîf” okuyoruz. Kritik bir döneme göre yapmamız gereken şeyler neyse şayet, tam hakkını vererek onları yapmalıyız.” 
    Bir taraftan dindar görünümlü halleri ve dinî söylemlerle kendilerini takdim etmeleri, diğer taraftan sözleri ve görüntüleri ile dinin esaslarına tezat teşkil etmelerinden dolayı: “O mübarek ülkede dinin de diyanetin de sadece adı kaldı. Kendi kollarını kanatlarını kırdıkları gibi ülkeyi, din, diyanet, hakikat aşkı, araştırma aşkı açısından da mahvettiler. Hala, ‘Türkiye’de herkes diğer yerlerden daha mutlu, herkesin cebinde telefonu, herkesin arabası var.’ diyorlar.” diye onların bu  yalan yanlış sözlerine Hocaefendi  atıfta  bulunuyor. Zaten herşey ortada!..

    28 Ara 2021 11:14