Yarınlar Bizim…

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    28 Mar 2023 07:58
    Yıllar önce kendisi ile görüştüğümüz Ali Rıza Binboğa demişti ki: “Senelerdir ben ‘Yarınlar Bizim’ diye türküler söyledim ama bilmiyordum ki, birileri de eğitim hizmet ve gayretleriyle yarınlarımızı hazırlıyormuş… Dünyanın diğer ülkelerinde eğitim yuvaları açmak çok önemli. Ülkemiz 70 cente muhtaç olduğu bir zamanda bizim görevlilerimiz Dünya Bankası’ndan borç almak için uğraşıyorlar. Bakıyorlar ki, paranın, musluğun başında Davar isimli bir Hindistanlı var. Onun kapısının önünde endişeyle: ‘Şimdi bunun davarlığı tutarsa, bize borç vermezse ne yaparız!’ diye düşünüyorlar. Yanına varınca Davar diyor ki: ‘Telaş etmeyin. Ben size istediğinizi vereceğim! Çünkü ben üniversite tahsilimi Türkiye’de yaptım!’ Şimdi siz dünyanın pek çok ülkesinde yüzlerce okul açmışsınız. Pek çok genç yetiştirmişsiniz. Bazıların yüksek tahsilini kendi üniversitelerinizde hatta Türkiye’de yaptırıyorsunuz, seneler sonra bunların ulaşacakları konumları bir düşünün. Ülkemize vesile olacakları güzellikleri bir hayal edin…” demişti. Tabiî bu hususu meâlen arzediyorum…


    Artık bir köy haline gelen dünyada bilgiler de çok hızlı yayılıyor. Ayrıca bu eğitim faaliyetleri üzerine pek çok akademik çalışmalar da yapılıyor. Devletlerin idarecileri de bütün bunların farkında. Onun için, Hizmetimize ve ülkemize karşı  bir sevgi ve saygı da filizlendi. Bu filizleri kökünden yakıp atma gayretleri olsa da Elhamdülillah çoğu ayakta sapa sağlam duruyor… 40 sene önce yazılmış şiirlerde şöyle deniliyordu: 

    Asya’dan bir atlı dört nala
    Dirilişimizin tılsımlı muştusuyla
    Bir velvele saldı bütün cihana

    (…)

    Gök gürültüsü gibi bir tarrakayla
    Ve yüreklere Cennet meltemlerini 
    “Lebbeyk  sesleriyle, müjdelercesine…

    (…)

    Gül endam dikilişleriyle
    Masum tavır ve lisan-ı halleriyle
    Sırları saçıldı birer tohum gibi
    Tertemiz kalblere 
    Hem nurlar serpildi
    Miskü amberlerle 
    Uzak yakın her yere
    Uyarıcı uğultular salındı kulaklara 
    Her biri nefha nefha ihya
    Cennetten gelmişçesine esintilerle 
    Çiçekler gibi gülümseyişli
    Adanmış ruhla her öğretmen
    Değişik urbalarla her renkten
    Meyve verdiler mevsim mevsim
    Her biri sanki birer yediveren
    Her sabah bir gül açmada 
    Gülümseyerek yeşillerin bağrında
    Bağ bağ güllerimizi
    Buruşturan kıştan sonra
    Baharımızın kaderi işte böyle
    Giyinmek huri libaslarını tek tek
    Azmetmiş olarak
    Solmayışa pörsümeyişe
    Beldeler kucak açtı dört bir yandan
    Güneş ikliminden getirdiğimiz ibrişimlere 
    Ve nakış nakış semâmızın gökkuşağından 
    Ey gözyaşlarının suladığı fidan
    Ey ruhta açan
    Gönülde tomurcuklanan
    Nâzenin çiçekler
    Mazhar etsin Allah
    Sizleri Hızırî bir hayata…

    1992’de Amerikan medyasında Müthiş Türk diye meşhur olan merhum Ali Rıza Bozkurt demişti ki: “Kızım Tanyeli’ne bir filim şirketi satın almıştım. Çok önemli filmleri gözden geçirdim ve şunu fark ettim. Bilhassa dizilerde bir noktadan sonra bıkkınlık yılgınlık veren mantıkî boşluklar bulunuyor. İzleyenler azalıyor. Bundan kurtulmanın çaresi hemen makul sürprizler bulmak… Yepyeni bir merak ve şevkle yoluna devam etmek. Yoksa izlenmez hale geliyor.”


    Bu süreçte mallarına ve şirketlerine el konulandan İstanbul mütevellisinden bir ağabeyle karşılaştım. Her şeye rağmen morali yerindeydi. Dedi ki, kendi kendime “Artık belli bir yaşa geldim. İşlerimi çocuklara, damatlara devredeyim ben de bir kenara çekilip, dünyadan elimi eteğimi çekeyim, diye düşündüm ve öyle de yaptım. Fakat bu süreç bana başka bir aşk ve şevk verdi. Şimdi “Artık bir kenara çekilmek yok… Aktif Hizmet’in içinde bulunmalıyım ve var gücümle koşturmalıyım’ diye düşünüyorum…” 


    Ben de kendisine Ali Rıza Bozkurt’un bu sözlerini söyleyerek, kendisinin başından geçenlerin onun dediklerine benzediğini söyledim. 

    28 Mar 2023 07:58