Zalimlerin suratına çarpılan gerçekler

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    12 Nis 2022 11:01
    Bir önceki yazıda Habeşistan’a hicret eden Müslümanlara Mekke müşriklerinin planladıkları tuzağı ve Peygamber Efendimizin  (S.A.S.)  Necâşiye yazdığı mektubu aktarmıştım. Şimdi netice üzerinde duralım. Müşriklerin elçileri planlarını işletmeye başladılar. Önce bunları kendilerine teslim etmesini istediler. Bir papaz da onlara destek oldu. Bu mânasız ısrara kızdı ve  “Hayır, vallahi de olmaz!  Bunları, onlara asla teslim edemem. Onları dinlemem lâzım.” dedi. Onları huzuruna getirmelerini istedi. Huzura girince, selam verdiler ama kralın huzurunda secde etmemişlerdi. Necâşi onlara, “Buraya niye geldiniz, niye beni tercih ettiniz? Halbuki siz, ne ticaret ehlisiniz ne de ülkeniz hakkında benden bir talepte bulunuyorsunuz? Zuhur eden Peygamberiniz kim? Bu işin aslı nedir? Hem niye sizler bana diğer insanlar gibi selam vermediniz?  Bir de Meryem oğlu İsa hakkında neler düşünüyorsunuz?” dedi. 


    Câfer İbn-i Ebû Tâlip öne atıldı ve “Ey Melik! Bizler seni Resulullah’ın selamı ile selamladık ki, bu selam, aynı zamanda Cennet ehlinin selâmıdır. Secdeye gelince, biz sadece Allah’a secde ederiz. O’ndan başkasına secde etmekten, yine O’na sığınırız… Şu Mekke’den gelen elçilere üç soru sormak istiyorum.” dedi. Necâşi de, “Sor öyleyse” dedi. Hz. Cafer, “Bizler efendilerinin elinden kaçmış köleler miyiz ki, bunlar bizi efendilerimize teslim etmek için gelmişler?” dedi. Necâşi onlara dönüp “Bunlar köleler miydi?” dedi. Amr İbn-i Âs, “Hayır bilakis onlar, kerem sahibi insanları.” dedi. Hz. Cafer, “Ey melik sorar mısınız?  Bizler, haksız yere kan akıtıp da kısastan kaçmış kimseler miyiz ki, bunlar, adâleti temin için bizi geri istiyorlar?” dedi. Necâşi, “Bunlar, haksız yere bir cana mı kıydılar?” diye sordu. Amr İbn-i Âs, “Hayır! Böyle bir cinayetleri yok!” diye cevap verdi. Hz. Cafer son olarak, “Ey melik, söyler misiniz, biz insanların mallarını bâtıl yolla almış insanlar mıyız ki, bunlar gelip de bizden bunların hesabını soruyor, gasbettiğimiz malları geri istiyorlar? Melik Amr İbn-i As’a, “Şayet bunların size bir borcu varsa onu ben tekeffül ediyorum!” dedi. Amr bu sefer de dürüstçe, “Bir kırat bile borçlu değiller” dedi. Necâşi, “Peki öyleyse bu adamlardan siz ne istiyorsunuz?” diye sordu. Amr, “Daha önceleri biz aynı dine inanırdık, şimdi ise bunlar o birliği bozdular biz de peşlerine takıldık.” dedi. 


    Bunun üzerine Hz. Cafer: “Ey Melik! Daha önce biz câhildik, şeytanın elinde oyuncak haline gelmiş bir topluluk idik; putlara tapar ve ölü eti yerdik! Fuhşiyatın her türlüsünü yapar, akrabalık bağlarını gözetmez ve komşuluk haklarını da hiçe sayardık. Doğrusu, aramızda kim güçlü ise o, zayıf ve güçsüz olanımızı ezerdi. Derken Allah, aramızda, doğruluğunu, güvenini, nesebini bildiğimiz, emânete riayetindeki hassasiyetini gördüğümüz ve iffeti dillere destan bir peygamber gönderdi. Tâ ki, işte bu kavmimiz, bize karşı büyük bir mücadele ve daimi bir düşmanlık başlattı. Dinimizden döndürmek için işkencelere başladılar. Biz de âdil bildiğimiz sizlere sığınmak zorunda kaldık.” dedi. 


    Kral da, “Onun getirdiklerinden yanınızda bir şey var mı?” diye sorunca. Hz. Cafer Meryem Suresi’ni okumaya başladı. Çok geçmeden Necâşi’nin gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Orada bulunan din adamlarının yanaklarını da gözyaşları ıslatıyordu. Neticede, Necâşi, “Vallahi, İsa’ya gelenlerle bunlar aynı kaynaktan geliyor.” dedikten sonra da Kureyş’ten gelenlere de, “Bunları asla size teslim etmem” dedi. Sonra hediyelerinin de geri verilmesini emretti.


    Zaten, Efendimizin (S.A.S.) Necâşiye gönderdiği İslam’a davet mektubunu takdim edilmişti. Mektubu inceledikten sonra o da şöyle bir karşılık verdi: “Allah’ın Peygamberi Muhammed’e, Necâşiyyi’l-Esham İbni’l-Ebcer’den… Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti Senin üzerine olsun. Ey Allah’ın Nebîsi! O ki, O’ndan başka ilâh yoktur ve beni de O, İslam’la hidayete erdirmiştir! Senin mektubun ve Hz. İsa hakkında söylediğin şeyler bana ulaştı ey Allah’ın Resulü! Sema ve arzın Rabb’ine andolsun ki, İsa, Senin zikrettiklerinden fazla bir şey söylememiştir.  Senin bize gönderdiklerinden ve amcaoğlunla arkadaşlarının anlattıklarından çok şey öğrenip marifet sahibi olduk. Ben şehadet ediyorum ki, Sen, sâdık ve musaddak olarak Allah’ın Resulü’sün. Ben de, Sana tâbî oldum ve amcaoğluna biat edip huzurunda âlemlerin Rabbi için iman edip teslim oldum. Sana, oğlum Erîhâ İbn Eshame İbn Ebcer’i gönderiyorum. Ve ben, sadece kendime mâlik bulunuyorum; şayet huzura gelmemi emredersen, onu da yaparım ya Resulullah! Çünkü ben biliyorum ki, Senin söylediklerinin hepsi de haktır.”


    Süreçle benzer yönleri olan Habeşistan Hicreti üzerinde, siyer felsefesi esasları ile çok iyi müzakere etmek, düşünmek ve ona göre hareket gerekir. Bu hususta Reşit Haylamaz arkadaşımızın “Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultan” isimli kitabında çok geniş malûmat bulunmaktadır. İstifade etmeliyiz. 

    12 Nis 2022 11:01