Zaman, Doğru Bir Çizgi Üzerinde İlerlemez

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    18 Mar 2024 12:08

    Hutbe-i Şamiye’de bilhassa 1911’den 40 sene sonra Türkçeye tercümesinde deniliyor ki:  “Medeniyetin günahları iyiliklerine gâlebe edip seyyiatı hasenatına üstün gelmekle, insanlık iki büyük cihan harbi ile iki dehşetli tokat yiyip o günahlar medeniyeti zîr ü zeber edip öyle bir kustu ki, yer yüzünü kanla bulaştırdı. İnşaallah istikbâldeki İslâmiyetin kuvvetiyle medeniyetin güzellikleri gâlip gelecek,  yer yüzünü pisliklerden temizleyecek, umumî sulhü, genel barışı temin edecek.
    “Evet, Avrupa’nın medeniyeti fazilet ve hidayet üstüne kurulmadığından, belki, heves, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden, şimdiye kadar medeniyetin kötülükleri güzelliklerine üstün gelip ihtilalci komiteler ile kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle, Asya (İslam)  Medeniyetinin gâlip gelmesine kuvvetli bir vesile, bir delil hükmündedir.  Az vakitte galebe edecektir.
    “Acaba geleceğe karşı müminler ve Müslümanlar için böyle maddî ve mânevî terakkilere vesileler ve kuvvetli, sarsılmaz sebepler varken, hem de demiryolu gibi istikbâl saadetine yol açıldığı halde, nasıl oluyor da ümitsizliğe kapılıyorsunuz?  Böylece İslâm âleminin kuvve-i  mâneviyesini kırıyorsunuz?  Ümitsizlikle zannediyorsunuz ki,  ‘Dünya, herkese ve ecnebilere terakki dünyasıdır. Fakat yalnız bîçare Müslümanlar  için gerilik dünyasıdır.’  Böyle yanlış bir zan ile pek yanlış bir hataya düşüyorsunuz.
    “Madem  tekâmül meyli kâinatta  olduğu gibi insan fıtratına da yerleştirilmiştir. Elbette, insanların zulüm ve hataları ile başlarına çabuk bir kıyamet  kopmazsa, gelecekte hak ve hakikat  lem-i İslâm’da insanlığın eski hatalarına kefaret olacak bir dünya saadetini de gösterecek inşaallah.
    “Evet, bakınız, zaman doğru bir hat, bir çizgi üzerine hareket  etmiyor ki, başlangıç  ve sonu birbirinden uzaklaşsın. Belki dünyanın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakki (yükselme, ilerleme)  içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazen gerileme içinde kış ve fırtına mevsimi gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir nehar (sabah)  olduğu gibi, insanlığın da bir neharı, bir baharı olacak inşaallah…  İslamî hakikatın güneşiyle, umumî sulh dairesinde hakiki medeniyeti görmeyi Allah’ın rahmetinden bekleyebiliriz.”
    Kendi içimizde, kendi ülkemizde bilhassa “Gazeteciler Ve  Yazarlar Vakfı”  kurulduktan sonra diyaloglar başladı. 1996’da Din Mensupları arasında diyaloglar bilhassa Rum Patriği Bartelemos ile bütün medyası  önünde bir görüşme gerçekleşti. Bunun yansımaları oldu. Yunanistan bunun üzerine M. Fethullah  Gülen ile çok önemli bir röportaj gerçekleştirdiler. Hocaefendi:  “Yunanistan ve Türkiye iki komşu ülke. Bizde  “KOMŞU  KOMŞUNUN  KÜLÜNE  MUHTAÇTIR”  diye bir söz vardır. Düşmanca birbirimize karşı silahlanıp silah tüccarlarına dünyanın parasını harcayacağımıza o  paraları, halklarımızın sağlık ve eğitim hizmetlerine sarfetsek daha iyi olmaz mı?”  demişti. Onlar da bu güzel sözü gazetelerinin manşetine taşıdılar… Arkadan Bulgaristan’dan Arnavutluk’dan ve Ukrayna’dan gazeteciler görüşme için geldiler. Arkadan Yunanistan merkezli bütün Ortadoğu temsilcisi yedi dil bilen bir Avusturyalı gazeteci geldi. Sadece Hocaefendi ile görüşmekle kalmadı, Hizmetin müesseselerini de ziyaret edip, bu Hizmeti herkesin tanımasını istedi. Bana  “Ben bir program hazırlasam, bazı yerleri diyalog adına ziyaret etsek olur mu?” diye bir teklifte bulundu. Kabul ettim. Kısa bir zaman sonra bir haftalık programın  detaylarını gönderdi. Benden İngilizce iki sayfalık Hizmet hakkında Hocaefendinin imzası bulunan dört mektup istiyordu. Birisi Papaya, birisi Dalay Lama’ya, birisi Badfuştaki Melekler Hareketi Vakfı Başkanına, birisi de Viyana Kardinaline… Bu durumu Hocaefendiye arzedince Ali Ünal’a nasıl mektup yazacağını neler anlatacağını söyleyerek dört mektup yazmasını söyledi. O da İngilizce olarak mektupları yazıp getirdi. Hocaefendi hepsini imzalayıp bana verdi. 14 Mart 1997’de saat iki de o gazeteci ile Viyana’da buluşacaktık. Fakat bir gün önce sabahleyin  gazeteye geldim ve Hacı Kemal Erimez Ağabeyin vefat haberini aldım. Derhal vefat ettiği hastaneye koştum. Vardım baktım Hocaefendi benden önce Anadolu yakasından hastaneye gelmiş, morga uğramış  oradan çıkınca karşılaştık. “Ben yarın diyalog için  yola çıkacaktım, yarın Hacı Kemal Ağabeyin defni söz konusu ne yapayım?”  dedim. “Bu iş daha mühim sen geldikten sonra artık kabrini ziyaret edersin” dedi.
    Böylece yola çıktım. O gazeteci ile Viyana’da buluştuk. Maaslesef randevu saatlerine tam riayet edemediğimiz için Badfuştaki Melekler Hareketi Vakfının başkanına geç kaldık. Osmanlı’nın Karagöl dediği yere yakın bir dağ başında benzinlikte akşam namazını kılarken, gazeteci görüşme yapmış o zat “Geç kaldınız, ben gece ibadetine kalkacağım için hemen istirahate çekiliyorum. Yarın sabah kahvaltıda görüşelim” demiş. O zat bu gazetecinin aynı zamanda dayısı oluyor. Ben hayret ettim. “Demek ki, bizim teheccüde kalktığımız gibi ibadete kalkan dindar Hıristiyanlar var. Bu zat, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, ‘dini din için seven kişiler’den dediği kimselerden olsa gerek” dedim. Gazeteci dostumuz da “Dayım olan bu kişi Hz. Muhammed’in peygamberliğini de kabul ve iman eder”  dedi. Görüşmemiz sırasında “Dindarların din adamlarının siyaset ve ticaretten uzak durmaları, insanlığın imanî ve ahlâki yönleri ile ilgilenmeleri gerektiği üzerinde durdu. Hatta biz Hz. Muhammed’in bir peygamber olduğunu kabul etmeliydik  ve asla kutsal savaşlara girmemeliydik…  Ne yapalım ki, öyle seferler olmuş. Artık aramızdaki ihtilaflı meseleleri bir tarafa  bırakalım ve dinden uzaklaşan gençliğin ellerinden tutmaya çalışalım” dedi.
    Bir gün sonra Vakfına bağışlanmış büyük binaya davet etti. İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitlerin askerlerinin de bir müddet kaldığı bu büyük bina tamirat geçiriyordu. Tamir eden usta ise İbrahim isminde bir Müslümandı. Yanından bire dere akıyor, ayrıca çevresinde 12 çeşit  farklı farklı su kaynakları bulunuyordu. Biz Mart ayında oradaydık. Dedi ki:  “Burası baharla beraber renga renk çiçeklerin açtığı ve bilhassa gençlerin gelip tenezzüh ettikleri bir yer olur. Sizler gelin bu gençlerle görüşün onlara birşeyler anlatın.” dedi. İki milyon mensubu olan bu vakıf   Başkanı o yeğeni olan gazeteciye bizim için “Biliyorsun Amerika’da iki tane kardeşim var. Sanki onlar ziyaretime gelmişler gibi sevindim” demiş.
    Bu ziyaret bizim ufkumuzu açtı ve gayretimizi artırdı… 


    18 Mar 2024 12:08