Zamanı yaşamada hüsran uğramamak

  • Ali Akpınar
  • Ali Akpınar
    09 Eyl 2021 17:25

    İnsanların kıymetini takdirde en çok yanıldığı ve hakkıyla değerlendiremeyip bozuk para gibi harcadıkları nimetlerden biri “zaman”dır. Öyle ki zaman, buzların elinizde eriyip akıp gittiği gibi hızla akıp gidiyor; giderken gençliği de beraberinde  götürüyor ve bizimle birlikte zaman da ihtiyarlıyor. 
    Cenab-ı Hakk’ın (celle celâlüh) insana, ebedî ahireti kazanabilmesi için bahşettiği hayat, zaman tanziminden yoksun yaşanırsa hakkıyla değerlendirilemez ve bereketsiz, verimsiz kalmaya mahkum olur. Nitekim, hayatın asıl gayesini dikkate almadan planlanan ve bireylere istek ve iradeleri dışında dayatılan eğitim sisteminin müfredatıyla 6-7 yaşından 23-24 yaşına kadar sırf ezbere dayalı sınavları geçebilmek 
    için geçen harcanan yıllar, ilimden, sanattan, zenaattan, üretimden bîhaber; düşünmeyen, sorgulamayan bir yığından ibaret gençliği netice veriyor. Akabinde, ekseriyetle, öğrenimini gördüğü alan ile alakası olmayan, geçim için tercih edilmek zorunda kalınan bir meslek. Ve temeli sağlam atılmamış bir geçmişin bedeli olarak,geçinebilmek için neredeyse tam zamanlı çalışmak zorunda kalınan; ev, iş, yeme, içme, uyku monotonluğunda ve kendisine de ailesine de toplumuna da fayda  sağlayamadan harcanıp giden verimsiz bir ömür. Böyle hayat süren bireylerden oluşan toplumlarda tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi dinî; tıp, matematik, astronomi, fizik, kimya, sosyoloji gibi müspet ilimler alanında, teknolojide yetkin ilim insanları;  sanatta, zenaatta mahir ustalar yetiştirip yeni eserler üretebilmek, buluşlar  gerçekleştirebilmek mümkün görülmediği gibi hukuk ve adaletin tam tesisi de neredeyse imkansız olmaktadır.

    Çünkü sistem; sadece kendini düşünüp menfaatini önemsemeyi, neme  lazımcılığı ve buna bağlı olarak aç olanı, acı çekeni, mağdur olanı, haksızlığa uğrayanı duymamayı, görmemeyi, bilmemeyi aşılamakta; lüzumsuz olanı gerekli gibi göstererek insanları bunları edinmek için borçlandırıp faize bulaştırmakta, borçlarını ödeyebilmek için zamanını daha fazla çalışmaya harcatarak ailesini, ibadetini ihmal 
    ettirip sağlığını, psikolojisini, heder ettirmektedir. Böylece, Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimizin dikkat çektiği üzere insan, zamanının, gençliğinin ve sağlığının değerini idrakten uzak kalıp hüsrana uğramaktadır. Oysa, yine Efendimizin  buyurduğu gibi insanın gençliğini nasıl değerlendirdiği, sağlığını nerede heba ettiği,  malını nereden kazanıp nereye harcadığı ahirette hesaba çekileceği hususlardandır. 
     
    Allahü Teâlâ Asr suresinde, “Asra (zamana) yemin olsun ki insanlar hüsrandadır.”buyuruyor. Kısa, net, açık ve veciz ifadeyle “Ve’l-asr!” derken önce zamana yemin etmekle dikkatleri zamana çekmektedir ki bu da zamanın Allahü Teâlâ katında değerli olduğunu göstermektedir.

     Cenab-ı Hakk (celle celâlüh), bu yeminin ardından “İnne’l-insane le fî husr!”,  yani “Şüphesiz ki insan hüsrandadır.” buyurmaktadır. Gerçekten de insan, bugün dünden daha fazla hüsranda. Çünkü, Allah’a (celle celâlüh) kulluğu, O’nu esma ve sıfatıyla tanımayı hiç umursamayıp zamanının neredeyse tamamımı dünya için heba eden insanlar, hayat rehberi olan Allah kelâmı Kur’an-ı Kerîm’i ve ahlâkıyla, yaşantısıyla bu hayat rehberinin canlı örneği olan Resûlullah’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) sünnetini -hâşâ- zaman eskisi sayıp nefsin keyfiliğinde boğulup gitmekte. Kur’an’ı da sünneti de öğrenip anlama ve yaşama gayretine girmemekte; Efendimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin”  meâindeki uyarısını dikkate almadan, dünyanın ve kendisinin faniliğini, ahiretin ise varlığını inkâr edercesine hiç ölmeyecekmiş, hesaba çekilmeyecekmiş gibi yaşamakta. 

     O hesap günü ki -yine Allah Resûlü’nün (sallallâhü aleyhi ve sellem) beyanıyla- “cennete ancak evlâdındaki zerre miktar hakkını aldığında girebilecek olan annenin kendisini azaptan kurtarmak için, evlâdının cehenneme düşmesi pahasına bu hakkını alacağı, aynı durumdaki evlâdın da annesini hiç düşünmeyerek ondaki hakkını alacağı, kimsenin kimseyi tanımayacağı dehşetli bir gündür.” Bu hesap gününün 
    önemi daha iyi anlaşılsın diye Allah (celle celâlüh), namazların her rekâtında günde kırk defa “Maliki yevmi’d-din (din gününün sahibi)” ayetini okumamızı ve bu ayetin dikkat çektiği hesabı ve hesap gününü daima hatırda tutup ona göre yaşamamızı  istemektedir. Bu emr-i İlâhî’yi dikkate alıp zamanını ona göre tanzim eden bir mü’min, her saati, günü, haftayı, ayı, yılı muhasebe şuuru ile yaşayabilirse dünya hayatını değerlendirebilir, buna bağlı olarak da ahiretini mamur edebilir. Aksi durumda ise sadece geçici dünya hayatını değil, şedit bir azaba müstahak olup ebedî ahiret hayatını da mahvedebilir.

    Velhasılı şu ki, bugüne kadar yaşanan günler, acı ya da tatlı veya bazen acı bazen tatlı geçip gitti. Gelecek günlerin kendimiz adına, ülkemiz, milletimiz ve dîn-i mübîn-i İslâm adına neler getireceğini bilemiyoruz. Ancak önce kendi nefsimizden sorumlu olduğumuz için geçen yıllarımızın nefsimiz adına muhasebesini yapma, rızâyı İlâhî’yi amaç edinerek ahiretimiz adına neler yapabildiğimizi, bununla birlikte 
    ihmal ya da terk ettiklerimizi hesap etme, böylece Allahü Teâlâ’nın huzurunda hesaba  çekilmeden önce kendimizi kontrol etme imkânına hâlâ sahibiz. Bu imkânı kullanmak, ecelin vukuuna kadar yaşayacağımız önümüzdeki zamanı, Efendimiz’in (sallallâhü aleyhi ve sellem) "İki günü eşit olan ziyandadır.” hadisine mâsadak olmadan, ibadet, tâat, hizmet, hayr, hasenat, vatana ve millete yararlılık ile daha verimli, daha üretken yaşayabilmemize vesile olacaktır. 

     Kur’an’ın elmas düsturlarını ve Efendiler Efendisi’nin (sallallâhü aleyhi ve sellem) yaşantısını, ahlâkını, sözlerini rehber edinen, hele ki Hak yolunun sevdalısı olan mü’min, zamanını, dakika dakika, saat saat, gün gün planlar ve her anının hakkını vererek ömrünü yaratılış amacına uygun şekilde yaşayıp değerlendirir. İnsana ömrü bahşeden Allahü Azîmü’ş-Şân da bu şekilde yaşanan zamanı bereketli kılar.Bir bakarsınız ki asırlara sığmayacak işler, kısacık ömrümüzde hattâ ömrünüzün az bir bölümünde Hâlık-ı Zü’l-Celâl tarafından halkediliverir. 

     Rabb’im (celle celâlüh), zamanı boşa harcamadan hakkıyla değerlendiren, saniyesini bile O’nun yolunda dolu dolu yaşayanlardan eylesin. Önümüzdeki günleri, ayları, yılları hem kendimiz ve ailemiz hem de ülkemiz ve ümmet-i Muhammed adına hayırlı eylesin. Mazlumları, masumları, mağdurları rahmeti, nusreti, inayeti, kudreti, lütfu, keremi, fazlı ve ihsanıyla bir an evvel özgürlüklerine kavuşturup selâmete 
    erdirsin. Ahirette de ebedî kurtuluşu ihsanıyla nasip eylesin. (Âmin, elfü elfi âmin!) 

    09 Eyl 2021 17:25