Batı’nın çaresizliği ve Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması

  • Arif Asalıoğlu
  • Arif Asalıoğlu
    01 Şub 2023 08:40

    Almanya Ramstein’da 50 ülkenin savunma bakanları bir araya geldi. Ukrayna ordusuna, Rusya karşısında mücadele edebilmesi için ağır silah yardımı sözü verdiler. Fakat açıklanan rakamlar ülkeler açısından büyük olsa bile toplamda Ukrayna’nın savunmasına yetmiyor. Bunun sebebi ülkelerin envanterindeki ağır silahların az olması. NATO ve özellikle AB ülkeleri, yardımcı olmakla çatışmaların şiddetini artırmak arasında çaresiz kalmış, bütün destek ve tehditlere rağmen Rusya’yı durduramıyorlar. Bunun bir sebebi 19 Kasım 1990’da imzalanan Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması olarak gösterilmeye başlandı.

    Avrupa'da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, NATO ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan ve belirli askerî sınırlamaları zorunlu kılan antlaşmaydı. Soğuk Savaş bitmiş, aşırı silahlanma insanlık için bir tehdit gibi kabul edilerek azaltılması kararlaştırılmıştı. Ülke liderleri o yıllarda müzakere edilen ve tamamlanan antlaşma ile konvansiyonel askerî ekipmanların önemli kategorilerine kapsamlı sınırlar getirdiler ve fazla silahların imha edilmesini şart koştular. 

    Ukrayna savaşı bir kez daha ispat etti ki, dünyanın ve insanlığın tekrar büyük acılar yaşamaması için silahlanmanın kontrolüne ve güven artırıcı önlemlere ilişkin mevcut antlaşmaların korunması gereklilik arz ediyor. Çünkü anlaşmaya imza koyan bazı ülkeler varılan mutabakata ne kadar dikkat etti? Bu tartışılır bir mevzu…

    Ukrayna savaşı patlak verince ve kıta Avrupa’sı için soğuk savaş dönemi refleksleri tekrar gözükmeye başlayınca, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması’nın işlerliğini tekrar gündeme getirdi. Tartışmaya açtı. Sonuç olarak çok sayıda ülke askeri-sanayi kompleksinin tam olarak etkinleştirilmeyi tekrar düşünmeye başladı. Hem Ukrayna'yı hem de Ukrayna’ya silah veren diğer müttefik ordularını desteklemek için Avrupa'da silah ve mühimmat üretiminde acil bir artış kararı alındı.

    Sembolik imgeler zihinlerde canlandı

    Şu an Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya'nın silahlı kuvvetleri stoklarından Ukrayna'ya 14 Leopard-ll tankı verileceği açıklandı. Berlin, müttefiklerin kendi Leopard-ll'lerini Kiev'e göndermelerine de izin verdi. Bu karar hemen başka bir tartışmayı güncelledi ve sembolik imgeler zihinlerde canlandı: “ll. Dünya Savaşı, Berlin, Moskova, Tank …” 

    Almanya ve Rusya tekrar karşı karşıya gelir mi? Gelirse Alman ordusu, olası bir Rus saldırısına karşı koruyabilir mi? NATO'da görev yapmış emekli Alman General Alfons Mais, "Açık ve net söylüyorum; kesinlikle hayır" diye yanıtlıyor. Devlet kanalı ZDF'ye demeç veren bir başka emekli Alman generali, "İyi ki NATO'dayız, iyi ki Amerikan şemsiyesi altındayız, yoksa vay halimize" diyerek durumu olabilecek en açık şekilde ifade ediyor.

    Almanya, Eurofighter jetleri, Leopar tankları ve G36 otomatik tüfekleri gibi dünyanın en iyi silahlarını ürettiği ve en önde gelen silah ihracatçılarından biri olduğu halde kendi ordusu zayıflamış durumda. Bunun bir nedeni, ikinci dünya savaşından sonra Almanya'nın askeri olarak ABD tarafından sıkı bir şekilde budanması; diğeri nedeni ise 1989'de iki Almanya'nın birleşmesi ve ardından Sovyet tehdidinin kalkması. Haliyle bunun Almanya'yı ciddi bir rahatlama ve gevşemeye sürüklemiş olması. 

    Alman ordusunda yedek parça ve mühimmat yetersizliğine dair onlarca rapor ve makale yayımlandı. Şu anda yedek parça yetersizliği yüzünden federal ordunun elindeki tankların, helikopterlerin ve uçakların yaklaşık yarısı, kullanım dışı olduğu söyleniyor. Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya, yıllık 36 milyar dolar savunma bütçesiyle dünyanın en güçlü orduları sıralamasında 15. Buna mukabil Rusya 66 milyar savunma bütçesiyle 2. sırada ve bütün Avrupa ülkeleri envanterindeki silah kadar birikimi bulunuyor.

    Büyük Endişe: Nükleer tehdit

    Elbetteki huzur ve barış dolu bir dünya, silahsızlanma, demokratik ve hoşgörü içerisinde yaşayan toplum taraftarıyım. Fakat Kuzey Kore ve Çin gibi aşırı kapalı ülkeleri görünce ve bütün uyarılara rağmen Avrupa’nın ortasında savaşlar çıkınca, BM ve mevcut caydırıcı sistemlerin yetersiz ve çaresiz kalmalarını kabullenmekte zorlanıyorum. 

    Mesela Kuzey Kore’nin ya da başka bir ülkenin nükleer silahları kullanmayacağını şu an kimse garanti edemez. Yani ülkelerin savunma güçleri arasındaki bu büyük farklara bir de nükleer tehdit eklenince bütün insanlık tedirgin oluyor haliyle.

    Rusya'nın, Ukrayna savaşında sık sık dillendirdiği nükleer silahlar ve öne çıkan bazı modern sistemleri, NATO ülkelerinin ağırdan almalarına ve temkinli davranmalarına neden oldu. Bu anlaşılıyor. Fakat Kuzey Kore, İran Rusya ve ABD tehdit unsuru olan bu silahları bir günde üretmedi. Bir rekabetçi anlayışla yıldan yıla geliştirdiler. Şimdi ise insanlık için endişe kaynağı nükleer tehditler konuşuluyor. Hatırlanacağı üzere Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, nükleer güç olan Rusya'nın kaybetmesinin nükleer savaş sebebi olabileceğini söyledi.

    “Zavallılar arasından hiçbirinin aklına şu temel çıkarımı yapmak gelmiyor: Konvansiyonel savaşta bir nükleer gücün yenilmesi, nükleer savaş çıkmasına neden olabilir. Nükleer güçler, kaderlerinin bağlı olduğu büyük çatışmaları kaybetmediler" ifadelerini kullanan Medvedev ile o güvenlik konseyindeki kişiler ya nükleer silah kullanma kararı alırlarsa? Kuzey Kore gibi hiç kontrol edilemeyen yönetimler bir çılgınlıkla nükleer roket sonucunu ya test etmek isterlerse? 

    İşte gelmek istediğim sonuç şu ki, bütün insanlık adına önde gelen ülkeler ve önde gelen uluslararası kuruluşlar silahsızlanma ve özellikle nükleer silahların kontrolü konusunda çok ama çok hassas olmalıydılar/olmalılar. Bu güne kadar yapılan kontroller sanki günü kurtarmaktan ibaretmiş. Gün itibariyle Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması nasıl tartışmaya açıldıysa NATO’nun varlığı da benzer şekilde tartışmaya açılabilir. Bu ise bir sonraki yazının konusu. 


    01 Şub 2023 08:40