Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Suriye adına garantör ülke liderleri olarak Ankara’da bir araya geldiler. Son olarak 14 Şubat'ta Rusya'nın Soçi şehrinde bir araya gelen üç liderin ana gündemi İdlib’de kalıcı ateşkesi sağlamak ve insanların evlerine geri dönmesine imkan tanımak; Türkiye ile ABD arasında Fırat’ın doğusunda kurulması planlanan güvenli bölge; Münbiç ve Tel Rıfat’taki gelişmeler; Anayasa Komisyonu çalışmaları ve Suriye’deki siyasi geçiş sürecinde ülke bütünlüğünü korumak gibi maddelerdi. Sonuncu gündem hem Rusya’nın hem de İran’ın Astana görüşmelerinin başından beri önemsedikleri bir konu olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Astana görüşmeleri olarak başlayan Rusya, Türkiye ve İran ülke liderleri arasındaki üçlü zirvenin, Ortadoğu’da güvenliğin ve istikrarın güçlendirilmesi bakımından önemli sonuçları olduğunu söylemek mümkün. Özellikle Moskova’nın yaptığı ince diplomasi Suriye’deki durumun normalleşmesine katkı sağladı. Astana zirveleri üç ülke arasında ekonomik ve siyasi ilişkileri güçlendirdi. Buna ayrıca Rusya ile Türkiye arasındaki askeri ilişkilerin pekişmesini de eklemek gerekir.
Şam Rejimiyle diyalog vurgusu
Suriye krizi başlandığından beri Suriye’nin toprak bütünlüğü, anayasal sürece geçiş ve terör gruplarının etkisizleştirilmesi hususlarında tutumunu değiştirmeyen Rusya, Ankara zirvesinde Türkiye ve İran’ın, Suriye’ye hem insani yardım yapmak hem de Anayasa Komisyonu’nun kurulması ve faaliyete geçirilmesinde siyasi destek vermeyi ön plana çıkardı. İstikrarlı bir Suriye için Şam Rejimi ile diyaloğun vurgusunu yaptı. Aynı vurguyu “Özgür ve bağımsız Suriye”, “Suriye halkı kendi geleceğine kendileri karar vermeli” ifadelerini kullanan Ruhani’de dillendirdi.
Bir bütün olarak Rusya medyası, Ankara zirvesini Moskova açısından başarılı değerlendirdi. Russia Today’da Roman Şimayev yaptığı analizde ABD’nin Suriye’deki varlığının bir tehdit oluşturduğunu yazdı. Ankara, Temmuz ayından bu yana ABD'den gelen askeri ve diplomatik yetkililerle, Fırat'ın Doğusunda bir güvenli bölge oluşturmak için görüşmeler yapıyor. ABD'li ve Türk yetkililerin görüşmelerinin sonucunda, Şanlıurfa'da Müşterek Harekât Merkezi oluşturulmasına karar verilmişti. Ardından sınırın Suriye tarafında ortak hava ve kara devriyeleri yapıldı. ABD ile Türkiye arasındaki bu ortak adımlardan rahatsızlığını hissettiren Moskova, Fırat’ın doğusunda kurulacak bir güvenli bölge fikrine desteğinden geri adım atmışa benziyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve halk iradesi vurguları bundan dolayı dillendirilen bir husus. Zirve için 15 Eylül Pazar günü Ankara'ya gelen Ruhani’de, "ABD'nin ve diğer güçlerin Fırat'ın doğusundaki yasa dışı varlığının, Suriye'nin bu bölgesinin huzura kavuşmasını engellediğini" söyledi.
İdlib konusunda yaklaşım farkı
Regnum Haber ajansındaki köşesinde zirveyi değerlendiren Stanislav Tarasov en önemli gündem maddelerinden olan İdlib konusuna yoğunlaştı. Suriye ordusunun, Türkiye sınırındaki İdlib'de, El Kaide bağlantılı Hayat Tahrir el Şam örgütü ve onunla bağlantılı gruplarla savaştığını söyleyerek son dönemde saldırılarını artırmasını kaleme aldı. Yaklaşık bir yıl önce Türkiye’nin verdiği sözlerin yerine gelmemesi bu sonucu doğurduğunu belirtiyor. Ankara, Moskova ve Tahran’ın kararına mecburen uymak zorunda kaldı. Rusya ve İran'ın desteklediği Suriye Devlet güçleri, muhaliflerin elinde kalan son bölge olan İdlib'in kontrolünü yeniden ele almaya çalışıyor. İki yıl önce muhaliflerin kontrol ettiği bölgeler “çatışmasızlar bölgesi” olarak ilan edilmişti. Bu bölgelerdeki radikal gruplar da dahil muhaliflerin çoğu, son noktada varılan ateşkes anlaşmaları çerçevesinde İdlib'e göç etti. Rusya, İran ve Türkiye, bu bölgede gözlem noktaları kurdu.
Hayat Tahrir el Şam (HTŞ) ise, üç ülke tarafından da "terör örgütü" olarak kabul edildiği için ateşkes şartlarının dışında kaldı. HTŞ'ye karşı savaş ilan eden Şam idaresi, Rusya ve İran'ın desteğiyle, son dönemde İdlib ve çevresindeki yerlerine yönelik saldırılarını artırdı.
Putin daha net ifadeler kullandı
Rusya Devlet Başkanı Putin’in konuşmasında Türkiye ile zirvenin diğer ortakları arasında net ayrışmaların olduğu fark ediliyor.
Putin, “Suriye'de barışa ve istikrara siyasi yollarla ulaşmamız mümkün”, “Suriye'nin toprak bütünlüğünü destekleyen üç ülkeyiz.”, “Biz terörün yok edilmesi için Suriye ordusuna kısıtlı operasyonlarda destek vereceğiz. Bizim mutabakatımız terör örgütlerini kapsamamaktadır.” ifadelerini kullanırken Şam idaresinin yanında ve destekçisi olduklarını bir kez daha açıklamış oldu. Ve hem Putin hem de Ruhani Beşar Esad ile işbirliğini çözüm olarak gösterdiler.
Putin açıklamasında Amerika’nın oradaki varlığına da açık ve net şekilde tepki gösterdi: “ABD güçleri Suriye'de gayrımeşru olarak bulunmaktadır. İnanıyoruz ki Sayın Trump çekilme kararını uygulayacaktır.”
“Bölgede Türkiye dahil olmak üzere bütün devletler kendi güvenliğini koruma hakkına sahiptir. Hepimiz Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız. Bütün yabancı unsurlar Suriye'den çekilmelidir." ifadelerini kullandı. Bu yaklaşımlar ortak olarak açıklanan sonuç bildirisine de yansıdı.
Adana mutabakatı tekrar masada
Ankara’daki üçlü zirve, bir çok açıdan Rusya’nın Suriye’de öngördüğü temel stratejide bir değişiklik yaratacak sonuçlar doğurmadı. Başka bir yaklaşımla Türkiye tarafının bazı beklentileri gerçekleşmedi. İran ve Rusya daha güçlü olarak Ankara’ya, Adana Mutabakatı çerçevesinde atılacak adımları seçenek olarak hatırlattı. Bu şekilde Türkiye’nin kontrol ettiği alanların daraltılması ve Ankara ile Şam’ın işbirliği vurgusu yapılmış oldu. Anayasa Komitesi'nin oluşmasıyla birlikte, Türkiye ve diğer bölge ülkelerindeki Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri dönebilmesi için uygun şartların da oluşturulması hedefleniyor.