Bugünkü yazımızda, Rus medyasının son haftalarda Türkiye’de yaşanan siyasi dalgalanmaları yakın mercek altına almasını konu edeceğiz. Rusya'nın köklü gazetelerinden Pravda'da çıkan bir analizde sokak protestolarının, Türkiye’de bazı çevrelerde yine klasik “dış mihrak” teorilerini gündeme taşıdığını, ancak hükümetin bu tür söylentileri beslemesine rağmen, asıl nedenin yıllardır biriken toplumsal eşitsizlik ve ekonomik adaletsizlik olduğunu yazdı. Sergey Kozhemyakin imzalı makalede Türkiye ekonomisinin, Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde büyüme kaydetmiş olmasına rağmen bu büyümeden esas faydalananların iktidara yakın sermaye grupları olduğu ve halkın geniş kesimlerinin ise derinleşen yoksulluk ve işsizlikle baş başa kaldığı anlatılıyor.
OECD verilerine yer veren Sergey Kozhemyakin, “Türkiye, gelir eşitsizliğinde Avrasya bölgesinin zirvesinde yer alıyor. En zengin yüzde 10’luk kesim, ulusal servetin yaklaşık %75’ini elinde tutarken, bu servetin %40’ı ise sadece en üst %1’lik kesime ait. 2022 yılında %80’i aşan enflasyon, resmi rakamlara göre %39’a gerilese de bağımsız kurumlar gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğunu belirtiyor. Açlık sınırı son bir yılda %58 artarak 23,3 bin TL’ye ulaştı. Asgari ücret ise bu rakamın altında, 22 bin TL seviyesinde.” olduğunu belirtiyor.
2016’daki sözde darbe girişiminin ardından grevlerin büyük ölçüde yasaklandığı vurgulanan makalede, “birçok sektörde işçi eylemlerinin yükselişe geçtiği, uluslararası şirketler ile yerli sanayi kuruluşlarında grevlerin arttığı” anlatılıyor. “Ankara’daki maden ve termik santral özelleştirmelerine karşı çıkan madenciler, yer altından çıkmayarak direnişlerini sürdürdü. Bazı işçiler ücret artışı gibi kazanımlar elde ettiyse de birçok durumda baskı ve tutuklamalar devreye girdi. Şubat ayında Gaziantep’teki tekstil işçilerinin grevi sonrası sendika lideri Mehmet Türkmen tutuklandı.” ifadeleri kullanılıyor.
Erdoğan’ın yeni taktikleri ve İmamoğlu’nun tutuklanması
AKP’nin uzun süre milliyetçi söylemler, dış tehdit algısı ve askeri operasyonlarla kamuoyunu konsolide etmeye çalıştığına dair tezler sunulan makalede, 2019’da İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerin kaybedilmesi, 2024 yerel seçimlerinde ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) birinci çıkması, Erdoğan’ı yeni taktik arayışlarına ittiği anlatılıyor. “Anayasadaki dönem sınırlamasını aşmak için erken seçim seçeneği gündeme geldi. Bu süreci meşrulaştırmak adına iktidar, Kürt seçmeni kazanma hedefiyle PKK ile ateşkese yöneldi, Nevruz’un resmi bayram ilan edilmesini gündeme aldı” deniliyor.
Pravda gazetesindeki analizde CHP’ye baskılar ve İmamoğlu’nun tutuklanması şu şekilde özetleniyor: “CHP içinden en güçlü cumhurbaşkanı adayı olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu öne çıktı. Ancak 8 Mart’ta başlattığı kampanya, kısa sürede baskılarla karşılaştı. 19 Mart’ta hakkında yolsuzluk ve terör örgütüne yardım suçlamalarıyla gözaltı kararı alındı ve görevden el çektirilerek cezaevine konuldu. CHP bu süreci bir “sivil darbe” olarak tanımlarken, halk kitlesel eylemlerle tepkisini gösterdi. İmamoğlu’na sadece CHP üyeleri değil, milyonlarca muhalif seçmen de destek verdi. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Erdoğan’a 1999’daki kendi mağduriyetini hatırlattı.”
“İçerideki baskılar artarken, Erdoğan dışarıda yeni müttefikler arıyor” denilen makalede, “ABD ile yeniden yakınlaşma süreci başladı. 16 Mart’ta Donald Trump ile yapılan “samimi” telefon görüşmesinde F-16 satışları, F-35 programına dönüş ve Suriye konusu ele alındı. F-35’e dönüş için S-400’lerin sökülmesi ya da İncirlik Üssü’ne taşınması formülü masada. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 25-26 Mart’ta Washington’da temaslarda bulundu. Avrupa ile de yakınlaşma sinyalleri verildi. Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının alımı gündemde. Ukrayna konusunda da Batı ile paralel tutum benimseniyor. Türkiye, Kırım’ın ilhakını tanımadığını yineledi. Londra’daki zirvede Fidan, Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye’nin yer alması gerektiğini belirtti. Öte yandan Türkiye, Rusya’dan petrol alımını azaltıp ABD ve Brezilya’dan ithalata yöneldi. Türk şirketler, ABD’li enerji devleriyle kaya gazı ortaklıklarına girişti.” bilgilerine yer veriliyor.
İsrail’e karşı sert sözler ancak devam eden ticaret
Makalede Erdoğan’ın kamuoyuna İsrail karşıtı sert söylemlerine mukabil perde arkasında ticaretin devam ettirilmesine de yer verilmiş. “Türkiye’den İsrail’e çimento, petrol ürünleri, tel ve diğer malzemeler ihracatı belgelerle ortaya kondu. Azerbaycan’dan İsrail’e giden petrol Türkiye topraklarından geçiyor. SOCAR, İsrail’de enerji arama lisansları aldı. Bu çelişkili tabloya rağmen hükümet hâlâ “Türkiye’ye karşı komplo” söylemini sürdürüyor. Ancak yaşananlar, iktidarın kendi politikalarının sonucu.
Rusya Devlet Haber Ajansı Rossiya Segodnya adına araştırma makaleleri hazırlayan Tatyana Stoyanoviç, Türkiye'deki kitlesel protestoların nasıl sonuçlanacağını analiz etmiş. “Cumhuriyet Halk Partisi tarafından düzenlenen en büyük miting, 29 Mart'ta İstanbul'un Maltepe ilçesinde gerçekleşti. Türkiye muhalefetine göre, gösteriye iki milyondan fazla kişi katıldı. Bu arada hükümet yetkilileri, protestocu sayısının 150 bini geçmediğini iddia ediyor. İstanbul polisi göstericilere karşı göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve plastik mermi kullandı. Protestolarda şu ana kadar yaklaşık 2 bin kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Türk ve yabancı basın mensupları da yer aldı. İstanbul'un yanı sıra Türkiye'nin 50’ye yakın şehrinde İmamoğlu'na destek mitingleri düzenlendi.”
AKP’nin zorlanmasına üç sebep
Tatyana Stoyanoviç, AKP hükümetinin bu sefer zorlanacağını üç sebebe bağlıyor: bunlardan birincisinin Türk toplumunun geldiği ruh hali, ikincisinin ekonomik kriz, üçüncüsünün de ülkedeki iç siyasi durum. Türkiye'de 2016 yılının Temmuz ayında gerçekleşen darbe girişiminin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçtiğini, ancak bu süre zarfında ülke yetkililerinin muhalefet partilerine yönelik baskılarının arttığını; bu süreçte çok sayıda muhalif ismin tutuklandığını hatırlatıyor. “Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya göre, bu dönemde muhalif faaliyetlerle bağlantılı 511 bin kişi yargılandı. Aileleri - eşleri, çocukları olduğunu hesaba katarsak, muhalefete karşı bu süreçlerden en az iki veya üç milyon kişinin etkilendiği ortaya çıkıyor.” Uzman, darbe girişiminin ardından çok sayıda polis ve askerin de görevden alındığını ekliyor.
"Halk, hükümetin bu tür baskılarından bıktı. Ayrıca ülkedeki ekonomik durum sürekli kötüleşiyor. On yıl önce, 2015'te bir ABD doları 3,5 Türk lirasıydı. Şimdi bir dolara 42 lira alabiliyorsunuz. Bu çok büyük bir fark. Enflasyon %23'tü, şimdi resmi verilere göre enflasyon %48. Aynı zamanda çeşitli bağımsız ekonomik kuruluşlar enflasyonun iki katı olduğunu iddia ediyor," diye kaydediyor. Siyaset bilimci, Türkiye'de güçlü bir protesto hareketinin ortaya çıkmasının bir diğer nedeninin de ülkenin iç dinamiklerinde aranması gerektiğini söylüyor. Tutuklanan İstanbul Belediye Başkanı'nın da üyesi olduğu Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'nin en güçlü muhalefet partisi olduğunu ve aynı zamanda bu partiye halktan gelen desteğin arttığını ve 2015'te halkın yaklaşık %21'i tarafından destekleniyorsa, bugün Cumhuriyet Halk Partisi %32’lik bir desteğe sahip olduğunu anlatıyor.
Türk kamuoyundaki hoşnutsuzluk balonu patladı
PostNews haber portalından İvan Konovalov, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olma çabasını anlatarak, anayasayı nasıl aşmak istediğini ve bu konularla İstanbul Belediye Başkanı'nın nasıl bağlantılı olduğunu gösteriyor. “Ekrem İmamoğlu, Erdoğan'ın iktidarda kalmasını engelleyebilirdi. Kavga kaçınılmaz olduğundan Recep o hamleyi yapmaya karar verdi.” İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 19 Mart'ta tutuklanması, Türk kamuoyundaki hoşnutsuzluk balonunu patlattı. Ülkede vatandaşlar protesto gösterisinde bulunurken, muhalefet ise cumhurbaşkanını hızla "görevden alabilmek" umuduyla erken seçimde ısrar ediyor. Ama görünen o ki Erdoğan'ın hesabı da buydu. Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ne yapmaya çalıştığını ve rakibi İmamoğlu'nun hangi riskleri aldığını öğreniyoruz.
Erdoğan ile İmamoğlu arasındaki gerginlik, İmamoğlu'nun 2019'da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesinden bu yana sürüyor. 2024 yerel seçimlerinde AKP, 22 yıl aradan sonra ilk kez acı bir yenilgi aldı. İmamoğlu, Erdoğan'ın Türkiye'nin "en önemli" şehri olarak adlandırdığı yerde iktidardaki siyasi mekanizmayı yenerken, destekçileri onu diğer büyük merkezlerde (Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Bursa) yendi. O tarihten bu yana CHP reytinglerde AKP'yi geride bıraktı. Aynı durum İmamoğlu için de geçerli. Şubat ayında altı ayrı kamuoyu araştırma şirketinin yaptığı anketlere göre, İstanbul Belediye Başkanı'nın popülaritesi Erdoğan'ın altı puan önünde - yüzde 53'e karşı yüzde 47.
“Ekonomide kriz artarak devam ederse Erdoğan için erken seçim avantajlı olabilir. Üstelik erken seçimler Erdoğan'ın iktidarda kalması için bir fırsattır. Anayasaya göre iki dönem cumhurbaşkanlığı yapmış olup yeniden aday olma hakkı bulunmuyor. Ancak bir boşluk var: Erken seçim kararı alınırsa Erdoğan yeniden aday olabilecek. Aynı zamanda Türkiye'de anayasa reformu konuşulmaya başlandı. Erdoğan, 2028'de adaylığını koymasını sağlayacak anayasa değişikliklerini parlamentodan geçirebilmek için Kürt yanlısı DEM partisinden milletvekilleri kazanmayı umuyor. Onların desteği olmadan anayasa değişikliği konusunun referanduma götürülmesi son derece zor olacaktır.”
Sonuç olarak, Rus medyası bütün bu gelişmelerle Erdoğan döneminin sonuna yaklaşıldığına işaret ediyor. Ancak bu sürecin nasıl sonuçlanacağı, toplumsal hareketin gücüne, muhalefetin yönüne ve uluslararası dengelere bağlı olacağı da not ediliyor. Türkiye bir yol ayrımında: Ya otoriterleşmeyi derinleştiren bir rejimle yola devam edecek ya da halkın mücadelesiyle yeni bir sayfa açılacak görüşü farklı uzmanlar tarafından vurgulanıyor. “Türkiye için de birkaç yıl sürecek bir siyasi türbülans dönemi başlıyor. Erdoğan'ın halk desteği hala yüksek gözüküyor ancak gerçekte ise düşüyor. Öte yandan muhalefet partileri birleşti ve birbirlerini destekliyorlar. Bu nedenle, Erdoğan'ın bir sonraki seçimi kazanamama olasılığı var.”