Bediüzzaman'ın hürriyet ve demokrasi anlayışı 2

  • Cuma Karaman
  • Cuma Karaman
    23 Mar 2023 11:37
    Bediüzzaman Hazretlerine sorulan sorulardan biri Allah’ın hakimiyeti ile halkın hakimiyeti olarak bunları nasıl birbiriyle telif ederiz sorusudur. Üstad, soruya ‘mülk ve melekut’ ayrımını yaparak cevap verir. Düşüncesini bunun üzerinde temellendirir. Mülk alemi fizik alemini, melekut alemi ise fizik ötesi olan gayb alemini kapsar. Derki; “Mülk aleminde hikmet, melekut aleminde ise kudret hakimdir. Mülk alemine sebeplerin ve tabiat kanunları egemen olduğu gibi melekut alemine de kudreti ilahi egemendir.”

     
    Bu yaklaşıma göre yaşadığımız alemde ilim bilim hukuk ekonomi siyaset gibi olgular yaşamın gerçekleri olarak karşımıza çıkarlar. İnsan nasıl ki meşru yollardan çalışarak mal mülk edinme evlenme yuva kurma ve sanat sahibi olmayı Allah kendisine bırakmış. Öylede toplumsal düzeni kurmak yönetmek ve idare etmeyi de kendisine bırakmıştır. Bu alanda meşru çizgide kendisine irade serbestiyetini vermiştir.

     
    Bediüzzaman bugüne kadar dini gelenekten gelen ulamanın hiç birinin ifade etmediği bu görüşü ortaya koymuştur. Bu konuda Matüridi ulemanın aklın rolüne önem vermeleri önemli görülse de günümüzün gelişen şartlarına göre bir düşünce ortaya koymak çok zordur. Geçmişle beraber kendi çağını en iyi okuyanların başında gelen Bediüzzaman getirdiği yorumlar problemleri çözücü yorumlardır. Her ne kadar bazı çağdaş alimler demokratik bir sistem ve aklı esas alan bir dini anlayış İslam’a en uygun ve uygulanabilir olduklarını ifade etseler de bunlara karşı kahır ekseriyet ise bunları tekfir etmektedir. Bu durumda İslam aleminde Bediüzzaman’ın yeri çok ayrıdır. Hayatı boyunca zulme ve zalimlere boyun eğmemesi iktidarların keyfine göre konuşmaması en önemlisi de bütün hayatı kılı kırk yararcasına yaşaması onu en güvenilir din alimi kılmaktadır. Kimseden maddi bir şey kabul etmediği gibi ilim olarak da bir hocaya veya guruba bağlı olmadığı onu fikir ve düşüncelerinde hür bir alim kılmıştır.

     
    Onu tanımak için önce eserlerini iyi okumak bundan dolayı çok önemlidir. Geçmişte ulema mabeyninde ciddi münazara ve münakaşa konusu olan birçok meseleyi o bir iki cümle ile getirdiği yorumlarla neticeye bağlamıştır. Bu açıdan meselelere Bediüzzaman perspektifinden bakmak çok önem arz ediyor. Yukarıda Maturidi alimlerin akla önem verdiklerini ifade etmiştim. Maalesef Maveraünnehir Ekolu ulemalarından Teftezani Cürcani Pezdevi Sadru-Şeria ve İbni Hacib gibi zatların yaşadıkları bu bölgelere şimdi Selefilik düşüncesi hakim durumda. 

     
    Bediüzzaman'a sorulan bir soruda gayr-i müslimlerle olan münasebetler sorusudur. Buna da şöyle cevap verir; ‘Sevgi ve nefret zati (özsel) olmadığından güzel sıfatlar kimde olursa olsun sevilir, hatta takdir ve taklit edilir, kötü sıfatlardan da nefret edilir.’ (Münazarat, 41-42)

     
    O zaman tarakiyati beşeriyeye vesile olan aletler ekonomik idari ve hukuki sistemler çok rahatlıkla alınabilirler. Ticari sanayi ve eğitim olarak birbirinden istifade edilir. Şimdi burada kısa ve öz olarak Bediüzzaman’ın cumhuriyete ve laikliğe bakışı üzerinde duracağız. Bediüzzaman hazretlerin laikliğe olan bakışını mahkemede verdiği savunmasında çok açık ve net olarak görüyoruz. Laikliği tarafsız olarak din dil sınıf ayrımı yapmama şeklinde ifade eder; “Eğer lâik cumhuriyeti soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvâcılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim. Yirmi beş senedir hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. ‘Hem madem, laik cumhuriyet prensibiyle bitarafane kalır ve o prensibiyle dinsizlere ilişmez; elbette dindarlara dahi bahanelerle ilişmemek gerektir.’ Tarihçe-i Hayat Eskişehir Hapishanesi


    Bediüzzaman’ın hukuk anlayışı 


    ‘Hem canilerin, kimsesizlerin ve muhaliflerin dahi bir hakkı var. Ve hakkını aramak için, gayet bîtarafane bir merci isterler (…) Hâkim ve mahkeme tarafgirlik şaibesinden müberra (arınmış) ve gayet bîtarafane bakması birinci şart-ı adalet olduğuna dair binler vukuat-ı tarihiyeden’ vardır.


    Son olarak Bediüzzaman Hazretleri’nin dikkat çektiği şu noktaya bakmak gerekir. ‘Tebedül-i esma ile hakaik tebeddül etmez.’ Düsturu ve prensibiyle yani isimlerin değişmesiyle gerçekler değişmez diyor. Doğrusu icrata dikkatleri çeker. İsim olarak cumhuriyet fakat uygulamada istibdattan hiç bir farkı yok. Akside söz konusu olabilir. İsmi İslam devleti fakat zulüm ve zalimlikte zirve...


    Kısaca doğru dürüst yaşanabilir bir Müslümanlık ve diğer inançlar için çağımızda ‘nasıl bir sosyal ve siyasal sistem’ gerekli onun üzerinde durmak gerekir. Sefalet ve fakirlikten, haksızlık ve hukuksuzluktan bizi kurtaracak eşit vatandaşlık ilkesinin uygulandığı bir sisteme ihtiyaç vardır. Bunun adı şu olmuş bu olmuş önemli değil. Günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermeyen bir sistemin adı ne olursa olsun kabul edilmemeli. Bunun din millet ve her hangi bir ırk olması hiç fark etmez...
     
    Bu vesileyle 23 Marta 1960 vefat eden Muazzez ve Muhterem Üstadımızın vefat yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

    23 Mar 2023 11:37