Rahmetli H.Mehmet Komşuoğlu

  • Cuma Karaman
  • Cuma Karaman
    19 Şub 2025 10:59


    Hacı Mehmet abi, fedakâr bir Nur talebesiydi ve aynı zamanda Hizmet Hareketi’ne âşık bir insandı. Ona bir vefa olarak, kendisiyle yaşadığım bazı hatıraları bu hafta sizlerle paylaşmak istiyorum. Onun hizmet dolu hayatını anlatmaya, benim dilim ve kalemim kifayetsiz kalır.

     

    Aynı sokakta oturuyorduk. Mehmet abi, Malatya’nın en eşraf kişilerindendi. Ailesi hayırsever ve yardımsever bir aileydi. Babaları, rahmetli H. Abdullah, çok kibar bir Malatya beyefendisiydi.

     

    Hacı abinin Nur cemaati içinde iki kırmızı çizgisi vardı. Buna birkaç kez şahit oldum. Bir gün, ofisine bağlı olduğu Nur cemaatinden üç arkadaşı geldi. Bunlar cemaatin önde gelenlerindendi. Çay sohbeti sırasında, masasında her zaman Zaman Gazetesi olurdu. O gün de öyleydi. Gelenlerden biri, “Hacı abi, bu Zaman’ı hâlâ bırakmadın gitti,” deyince Hacı abi biraz celallendi ve ona şöyle dedi:

     

    “Benim iki tane kırmızı çizgim var: Biri Hocaefendi, diğeri Zaman. Eğer bir daha bu konuda konuşursan, seni bu kapıdan kovarım. Siz, onun hepimizden fazla hizmet ettiğinin farkında değilsiniz. Yıllardır haklı olduğumuz halde bir tane gazetemiz bile yoktu. Allah bize böyle bir savunucu avukat lütfetti, siz ise ona karşı çıkıyorsunuz. Bekir Berk Ağabey’in görevini her yerde görüyor. Sen her yere gidebilir misin? Hocaefendi’ye gelince, Nur talebeliğinde kimse onunla boy ölçüşemez. Siz daha yeni birkaç Risale okumaya başladınız, kimseyi tanımıyorsunuz. Ben yetmişli yıllarda öğretmendim. Malatya’dan İzmir’e gider, vaazını dinler ve geri dönerdim. Hocaefendi ve Zaman konusunda söz söyletmem.”

     

    Bu ve benzeri birkaç kişi zaman zaman bana karşı rahatsızlıklarını hissettiriyordu.

     

    Hacı abi bir gün bana dedi ki: “Cumali hoca, yurtdışından dönünce rica ediyorum, hemen benim iş yerime gel ve yurtdışındaki hizmetleri anlat.” Ben de söz vermiştim. Ancak gitmeden önce onun vefat haberini aldım. Baktım, muhterem Hocaefendi onun için taziye mesajı yayınlamış. Çok duygulu, coşkulu, aşk ve şevk dolu bir insandı.

     

    Belki bazı kardeşler yine “rüyalara başladınız” diyebilir. Olsun, desinler. Fransa’da görev yaparken bir gece rüyamda, camide Cuma hutbesinde ihlas hakkında irticalen konuşuyordum. Cemaate hitap ederken, Üstadın sağında, İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Gazali hazretleri ise solunda, bir ayak boyu geride içeri girdiler. Cemaatin sırtı dönüktü. Üstad bana dönerek dedi ki: “Cumali hoca, bu hutbeyi al, Arap hocalara da ver.”

     

    Ben cahilce sordum: “Üstadım, bu yazılı değil, nasıl vereyim?”

     

    Dedim Üstadım “Sen Malatya’ya gidiyorsun, Hacı Mehmet abiye söyle o oğlum Enes’e versin, ben de bu hocalara ulaştırırım.” dedim. Üstad dedi ki burada sende var.

     

    Uyandığımda anlatılması çok zor bir hal içindeydim. 1979 yılında, Muş’ta medresede okurken, Nur kitaplarını satan bir kuyumcu abi bana ısrarla bedava Risaleleri almamı isterdi. Medrese talebelerinden para almazdı ama bana mutlaka almam gerektiğini söylerdi. Bir gün üst kattan iki tane aldım ve aşağı indim. Bana “Olmaz, daha çok alacaksın” dedi. Bizi çok severdi. Eğer hayattaysa Allah selamet versin, vefat etmişse gani gani rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, inşallah.

     

    İşte o gün aldığım Arapça İhlas Risalesi bende kalmıştı. Fransa’ya giderken yanıma bir fıkıh kitabı olan Bacuri’yi almıştım. Ancak rüyayı görene kadar İhlas Risalesinin yanımda olduğunu bilmiyordum. Uyandıktan sonra çantamı, kitaplarımı defalarca karıştırdım ama bulamadım. Üstad “Sende var” dediğine göre mutlaka olmalıydı ama yoktu.

     

    Masada mahzun bir şekilde otururken, aklıma Bacuri geldi. Kitabı elime aldım, bir meseleye bakacaktım ki içinden 1979’da Muş’ta ısrarla bana aldırılan Arapça İhlas Risalesi çıktı. O an dünya benim oldu!

     

    Sabah bir arkadaşıma telefon ettim ve dedim ki: “Müsaitsen acele gel, sana hayırlı bir iş vereceğim, yoksa başkasına gidecek.”

     

    Hemen geleceğini söyledi. Geldiğinde durumu anlattım, o da duygulandı. O şehirde 8 Arap camisi vardı. “10 tane fotokopi yap, getir. Bir tane de kendine yapabilirsin.” dedim.

     

    O bölgede Arap hocalarla zaman zaman görüşürdüm, ziyaretleşirdik. Fotokopileri onlara verdim, hayran kaldılar. Sonrasında Hacı Mehmet Abi, İhsan Kasım Salih’in tercümelerinden epeyce gönderdi. Onları da oradaki camilere verdim, yine çok beğendiler. Zaten İhsan Kasım Bey, Malatya’ya geldiğinde Hacı Abinin misafiri olurdu. O da beni çağırır, beraber sohbet ederdik.

     

    Düşündüm de, Üstad ve Hocaefendi’nin Hacı Mehmet abinin iki katlı evini, vakıf ve mülkü olan dershaneyi birlikte ziyaret etmelerinin anlamını şimdi daha iyi anlıyorum.

     

    Anlatacak çok hatıra var ama şimdilik bu kadar yeter.

     

    Hacı Abi, ruhun şad, mekânın Firdevs-i Âlâ olsun. Sen güzel bir insandın.

     

    Bu satırları yazarken ruhaniyetini yanımda hissettim, yazmakta çok zorlandım. Eksiklerim varsa Haci Abey affola.
    19 Şub 2025 10:59