Sessiz kalmanın sorumluluğu: Narin’in köyü ve adalet arayışı

  • Cuma Karaman
  • Cuma Karaman
    15 Eyl 2024 12:21

     

    Toplumların vicdanı, insan hakları ihlalleri karşısında verdikleri tepkilerle ölçülür. Ne yazık ki günümüz dünyasında bu tepkinin genellikle sessizlik olduğunu görüyoruz. Bebekler anneleriyle birlikte cezaevine gönderilirken, yaşlı ve hasta tutsaklar hapishanelerde ölüme terk edilirken pek çok insan sessiz kalıyor. Bugün, Narin’in köyünde yaşananlar karşısında şaşkınlıklarını ifade edenler, aslında kendi sessizliklerinin bu acımasız tabloyu nasıl beslediğini görmezden geliyorlar. Oysa bilmeliyiz ki bu adaletsizlikler sadece uzak bir köyde yaşanmıyor; bu köyün bir de şehirdeki hali var ve biz de onun bir parçasıyız.

     

    Narin’in Köyü: Bir Ülke Özetidir

     

    Narin’in köyü, ahlaksızlığın, hukuksuzluğun, zulmün ve insan hakları ihlallerinin bir mikrokozmosu gibidir. Hapishanelerde bebeklerin anneleriyle birlikte kalması, yaşlıların ve hastaların tedavi görmeden ölüme terk edilmesi, cezaevlerinde tecavüze uğrayanların seslerinin duyulmaması... Tüm bunlar, sadece bir köyün değil, bir ülkenin özetidir. Bu tabloya karşı susanlar, görmezden gelenler, aslında bu suçlara ortak olanlardır.

     

    Bu noktada, Ebu Hanife Hazretleri’nin sözlerini hatırlamak önemlidir: “Bir köyde bir insan açlıktan ölürse, onun diyeti bütün köy halkı tarafından ödenir. Çünkü hepsi onun ölümünden sorumludur.” Bu ifade, sadece geçmişin bir öğüdü değil, bugünün adalet anlayışı için de önemli bir rehberdir. Eğer bir toplumda bir kişi adaletsizlikten, açlıktan veya zulümden ölüyorsa, o toplumun tamamı bundan sorumludur. Adaletsizlik karşısında sessiz kalanlar, suça ortak olurlar.

     

    Gerçeklerle Yüzleşmek: Bir Ayna Tutmak

     

    Bugün, Narin’in köyü karşısında şaşkınlık yaşayanlara bir ayna tutmak gerekiyor. Bu ayna, bize sadece o köydeki insanları değil, kendi içimizdeki sessizliği de gösterir. Eğer adaletsizlik karşısında susuyorsak, hukuksuzluğa ve zulme göz yumuyorsak, biz de aynı suça ortağız. Vicdanlarımızı rahatlatmak için Narin’in köyünü "ötekileştirmek" yerine, o köyde yaşananların bir parçası olduğumuzu kabul etmeliyiz. Maalesef cinayetler, zulümler ve tecavüzler yalnızca bir köyle ya da bir şehirle sınırlı değil.

     

    Sonuç: Adalet İçin Ses Çıkarmak

     

    Toplumsal adalet ve insan hakları, yalnızca bireylerin veya belirli bir grubun değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Sessizlik, suç ortaklığı anlamına gelir ve bu sessizliği bozmak, adaleti sağlamak için atılacak ilk adımdır. Ebu Hanife’nin öğüdüne göre, eğer bir insan açlıktan ölüyorsa, bu, o toplumda yaşayan herkesin sorumluluğundadır. Adaletsizliğin olmadığı bir dünya istiyorsak, bu dünyayı inşa etmek için önce kendi sessizliğimizi bozmamız gerekir.

     

    Bu nedenle, hepimizin görevi adaletin, hukukun ve insan haklarının savunucusu olmak; sessiz kalmamak, zulme ve haksızlığa karşı her zaman ses çıkarmaktır. Ancak bu şekilde Narin’in köyü ve benzeri yerler, adaletin ve insan onurunun yüceltildiği mekanlara dönüşebilir. Sanki huzurumuzu ve keyfimizi kaçıran tek olay buymuş gibi davranıyoruz. Yılın üç yüz altmış dört günü huzur içinde geçiyormuş gibi, sadece huzursuz ve mutsuz geçen bu bir günden şikayet ediyoruz.

     

    Bu yazımda vicdanlara ayna tutmak, mazlumların ve mağdurların çığlıklarına ses vermek ve daha geniş bir perspektiften bir nefis muhasebesi yapmak istedim.
    15 Eyl 2024 12:21