ALLAH DİYENLERİN ÖLDÜRÜLMESİNİ SEYREDENLERE!

  • Dr. Selim Koç
  • Dr. Selim Koç
    09 Tem 2024 16:24
    Dünden bugüne iman eden ve salih amel işleyen ve hak yolunda adanmışlık şuuruyla hizmet edenlere düşmanlık yapanlar hiç eksik olmamıştır. Alıştıkları ve beslendikleri düzenin bozulmasından ya da iktidarlarının ellerinden kaymasından korkan ve endişe eden muktedirler/diktatörler muhaliflerini yok etmek için soykırıma varan uygulamalarda bulunmuşlardır. Kur’ân bunun en bariz örneklerinden biri olarak Firavun’u anlatır.

    “Firavun'un halkının yetkilileri ona: ‘Ne yapıyorsun, Mûsâ ile kavmini, seni ve senin tanrılarını terk etsinler, ülkede bozgunculuk yapsınlar diye kendi hallerine mi bırakacaksın?’ dediler. Firavun: ‘Hayır, onların erkek evlatlarını öldürüp, kız çocuklarını hayatta bırakacağız. Biz elbette onların üzerinde tam bir hakimiyet sahibiyiz.’ diye cevap verdi.” (A’râf, 7/127)

    Tarihten günümüze bütün müfsitler/yolsuzlar, salih insanları toplumun gözünde bitirmek ve onların tesirini kırmak için en kötü sıfatlarla anmış; yalan ve iftira silahını kullanarak onları ademe mahkum etmeye çalışmışlardır. Ayette, kendileri müfsid/fitneci olduğu halde Hz. Musa ve ona inanan güzel insanları fesatçı diye nitelemeleri bunun apaçık bir örneğidir. Zira hak ve hakikat düşmanlarının, hukuk, adalet ve merhamet anlayışları yoktur. Menfaatlerine ters düşen, yaptıkları yolsuzluklara ve zulümlere karşı çıkan herkes onların düşmanıdır. Suçlu-suçsuz, kadın-erkek, çocuk ya da yetişkin fark etmez yargısız infaz yapar ve cezalandırırlar.

    Bunun tipik bir örneği olarak Firavun, Hz. Musa’ya iman eden salih/abid ve muttaki insanların üzerine ölüm yağdıracağını beyan eder: “… Hayır, onların erkek evlatlarını öldürüp, kız çocuklarını hayatta bırakacağız. Biz elbette onların üzerinde tam bir hakimiyet sahibiyiz.”  

    Ne suçu vardı ki masum çocukların. Babaları öldürülecek kendileri de yaşatılmayacaktı. İşte suçları: Babalarının kutsal devletin (!) yaptığı zulüm ve haksız uygulamalara/dayatmalara hayır demesi ve kudsî reislerine (!) kulluğa itiraz edip, hak, hukuk ve adalet istemeleri. İşte Firavun rejiminde bunun bedelini sadece babalar değil evlatları da çekecekti.

    Öyle bir intikam duygusu ki yeni doğmuş bebekler birer birer tespit edilip öldürülüyor, evlere gece yarısı operasyonları yapılıyor, hamile kadınların rahimlerindeki bebekler imha ediliyor, kadınların iffetine dokunuluyordu. Bilhassa Hz. Musa’ya ve Harun’a iman edenler adım adım takip edilip hapsediliyor/öldürülüyor, kızlar ve kadınlar da hizmetli ve cariye olarak kullanılıyordu. Kur’ân bu süreci şu şekilde özetler:  

    “Doğrusu Firavun, ülkesinde (Mısır'da) güçlendi, zorbalık yaptı/diktatör oldu. Halkını böldü, parçaladı; çeşitli fırkalara ayırdı, baskı altına aldı ve sindirdi. Onlardan kendisine alternatif gördüğü bir topluluğu, erkek evlatlarını kesmek, kız evlatlarını ise sağ bırakmak suretiyle özellikle zayıflatmak istedi. O, bozguncunun/zalimin teki idi.” (Kasas, 28/4)

    Firavun’a Dur Diyen Mümin
    Firavun sadece Hz.Musa’ya iman edenleri katletmekle ve çocuklarını katletmekle yetinmez tabii. Bir de Hz. Musa’nın da vücudunu ortadan kaldırmak üzere plan yapmaya başlar. Ancak bu alçak planı haber alan Firavun’un, imanını gizleyen bir yakını, risk alır ve Hz. Musa’nın öldürülmesini engellemek için hemen devreye girer ve hakkı gürül gürül seslendirir:

    … Ne o, siz bir insan ‘Rabbim Allah'tır!’ diyor diye kalkıp onu öldürecek misiniz? Halbuki o Rabbiniz tarafından açık belgeler ve mûcizeler de getirdi. Eğer yalan söylüyorsa, yalanı zaten kendi aleyhinedir. Ama şayet doğru söylemişse, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelebilir. Şu bir gerçektir ki Allah haddi aşan/adaleti çiğneyen yalancı kimseleri iflah etmez. Ey (benim) sevgili milletim! Bugün hakimiyet sizindir, ülkede üstünlük sizdedir. Ama yarın Allah'ın azabı başımıza gelir çatarsa, söyler misiniz hangi kuvvet bizi kurtarabilir?’ Buna karşılık Firavun: ‘Ben size sadece kendimce uygun bulduğum görüşü bildiriyor ve size tutulması gereken doğru yolu gösteriyorum.’ dedi.” (Mü’min, 28, 29)

    Firavunun kavminden olmasına rağmen Hakka uyanmış bu mümin tam da Hz. Musa’nın müdafaaya ihtiyacı olduğu bir zaman diliminde tarihi misyonunu eda eder. Kur’ân, böylesine azılı bir düşmanın karşısına cesurca çıkıp hakkı haykıran bu kahramanı takdir ve tebcil sadedinde hayırla yad eder ve gösterdiği bu cesarete nispetle sûreye de “Mümin Sûresi” der. Bununla gerçek müminlerin, tarihin her döneminde bulunabilecek Firavunlar karşısında nasıl bir duruş sergilemesi gerektiğiyle ilgili veciz bir ders verir. Kıyamete kadar korku duvarını aşıp bu duruşu gösterenlerin de ilahi takdire layık olacaklarına işaret eder.

    İşte dersini Kur’ân’dan alan ve ilahi takdire mazhar olan örnek müminlerden birisi: Hz. Ebu Bekir.  

    Asırlar Sonra Yine Bir Yiğit
    Müşrikler/Mekke’nin Firavunları bir gün Allah Resûlünü Kabe’de yakalamış ve “Sen ilahları tek bir ilaha mı dönüştürdün?” diye hakaret ediyor; kimi itip-kakıyor, kimi keskin bir şeyle rastgele vuruyorlardı. Ukbe İbn Muayt da elbisesini Peygamberimizin boğazına dolamış onu boğmaya çalışıyordu. Peygamber Efendimiz o kadar güç kaybetmişti ki bir ara baygınlık geçirmiş yere yığılmıştı. Olayı anlatan Abdullah İbn Amr, “Vallahi o kalabalıkta bizden hiç kimse yanına yaklaşıp da kendisine yardım edemiyordu. Derken olaydan haberi olan Hz. Ebu Bekir geldi ve hemen yardımına koştu ‘Yazıklar olsun size! Rabbim Allah diyen bir kimseyi mi öldüreceksiniz?’ diye haykırdı. Bir taraftan bu sözlere devam ediyor diğer taraftan o şahısları itiyor, kimine vuruyor, kimini yere seriyordu. Derken Peygamber Efendimizi o zalimlerin ellerinden aldı.” (Bkz. Buhârî, Fedâilu’s-sahabe 5 (3678); Menakıbu’l-Ensâr 29 (3856); Tfsîru’l-Kur’ân 40/1 (4815); Ahmet İbn Hanbel, Müsned, 2/204) Ancak bu sefer gözü dönmüş serseriler Peygamber Efendimizi bırakıp Hz. Ebu Bekir’e yöneldiler ve aynı şiddeti ona da gösterdiler. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 7/207)

    Yıllar sonra bu hadiseyi ağlayarak anlatan Hz. Ali, dinleyenlerine şu soruyu sorar: “Allah için soruyorum size. Firavun hanedanından gizlice iman edip Hz. Musa’yı müdafaa eden mümin kimse mi daha hayırlıdır yoksa Hz. Ebu Bekir mi?” Çevresindekiler susup bir şey söylemeyince Hz. Ali kendisi cevap verdi: “Vallahi Hz. Ebu Bekir’in bir anı, Firavun ehlinin mümini gibi yeryüzü dolusu adamdan daha hayırlıdır. Zira o mümin imanını gizleyerek Hz. Musa’ya sahip çıktı. Hz. Ebu Bekir ise imanını ilan ederek sahip çıktı.” (Heysemî, Zevâid, 9/46, 47)

    Ey Milletim! İçinizden Yiğit Müminler Bekleniyor?
    Bugün Türkiye’de milyonlarca masum insana karşı soykırım uygulanıyor. Maddi manevi ağır suçlar işleniyor. Adam kaçırma, yargısız infaz, işkence, şiddet, yağma, tecavüz, mala çökme, gasp, yakınlarıyla tehdit etme, kadınlara ve çocuklara zulüm, ana ve babayı evlattan, çocukları ana babasından ayırma, hasta ve yaşlıları hapse atma, hücreye hapsetme, hastalara ilaçlarını vermeme ve tedavisizlikten ya da bakımsızlıktan ölüme sürükleme gibi vs.. Burası Firavunların kontrolündeki eski Mısır değil yeni Türkiye!
    Ey milletim! Ne zamana kadar susacak, mümin-i âl-i firavun ya da bir Ebu Bekir olmayı düşünmeyecek, haksızlıklara karşısında susarak dilsiz şeytan olmayı tercih edeceksin?

    Masum canlara kıyılıyor. 2014 yıllardan bugüne binlerce masumun kanına girildi. “Rabbimiz Allah’tır.” diyen bu insanları niye öldürdünüz ve hala çeşitli bahaneler altında temel hak ve özgürlükleri engelliyor ve öldürmeye devam ediliyor. “Hayır bu müminleri öldüremezsiniz!” bunu yapamazsınız diye hakkın ve adaletin sesini yükseltecek içinizden bir insan evladı çıkmayacak mı?

    Masum ev hanımlarını, öğretmenleri kermese malzeme hazırlamış ve fakir talebelere burs organizasyonları yapmış fedakâr mümin anneleri, bebekleriyle beraber hapislere atıyorsunuz. Bunlar Allah için temiz bir nesil yetiştirmeye çalışan Türkiye’nin en güzide topluluğu. Allah için temiz ahlaklı bir nesil yetiştirmeye çalışmak ne zaman suç oldu? “Allah için yola çıkanları nasıl öldürür, nasıl soykırıma tabi tutarsınız.” diye güçlü bir ses/seda yükselmeyecek mi hala?

    Yüzbinlerce insan hakkında sahte iddialar ve iftiralarla iddianameler düzenlendi, davalar açıldı. Karakollarda günlerce bekletildi. İşkenceye maruz bırakıldı. Tarih öğretmeni Gökhan Açıkkol Vatan Emniyette tutukluluk sürecinde işkenceyle öldürüldü. Devam eden mahkemesi bir buçuk yıl sonra sonuçlandı ve berat etti, üstelik görevine de iade edildi. Onun gibi daha niceleri. Bu mu yeni Türkiye’nin adalet anlayışı. Katil Emniyet müdürü ve savcılar hala görevde. Kur’ân’ın “Bir masumu katleden bütün bir insanlığı katletmiştir.” ayetini kimse okumadı, kimse duymak istemedi. Bütün yetkililer parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar. “Hayır, masum canlara kıyamaz, insanlığı öldüremezsiniz!” diye bir adalet seferberliği başlatacak yiğit çıkmayacak mı içinizden hala?

    Yüzbinlerce insan hakkında suç olmayan iş ve davranışlardan dolayı dava açıldı ve ceza verildi. Bankasya’ya para yatırmışsın, okullarında öğretmenlik yapmışsın, çocuğunu okullarına göndermişsin, sohbetlerine katılmışsın, burs vermişsin, yardımda bulunmuşsun, kurban vermişsin, dernek ve sendikalarına üye olmuşsun vs. gibi kanunlarda belirtilmeyen ve asla suç sayılamayacak eylemlerden dolayı insanların hayatları karartıldı. 160 bin amir-memur mesleklerinden atıldı, bir kısmı hapislere tıkıldı. Maddi, manevi ve sosyal hakları gasb edildi. Tutuklanmayanlar da KHK ile atıldığı için dışarıda çalışması yasaklandı. Toplumun vicdanını ve hukukun temel ilkesini oluşturan “Suçsuz bir kimse asla cezalandırılamaz. Manen öldürülemez. Şahsiyetine zarar verilemez.” nidası gök kubbemizi ne zaman çınlatacak? Nerede mümin-i âli Firavunlar.  

    15 Temmuz bahanesiyle terörle suçladığınız bu insanlar, evlatlarınızı yetiştirsin diye büyük bir güvenle teslim ettiğiniz nezih topluluk. Tarihçe-i hayatlarında hiçbir adli vakaları olmayan sicili en temiz insanlar. Hem kendi milletleri hem de insanlık için maddi-manevi her türlü fedakarlığı yapmış insanlar. Sizin de sohbetlerine, sofralarına dahil olduğunuz tanıdığınız hatta refere ettiğiniz güzide şahsiyetler. Şimdi azıcık imana, vefaya İslam kardeşliğine inancınız varsa, bu müminlere yapılan zulüm karşısında “Hayır. Biz bu insanları çok iyi tanıyoruz. 15 Temmuz kurgusuyla/tiyatrosuyla bu masumları soykırıma tabi tutamazsınız!” diye adalet çağrılarını ayaklandıracak Ebu Bekirler çıkmayacak mı içinizden?

    Ey necip milletim! İçinizde Allah diyenlerin öldürülmesine, haklarının gasp edilmesine, suçsuz yere cezalandırılmasına, hapsedilmesine daha ne zamana kadar seyirci kalacaksın. Umarım uyanışın mahşere kalmaz. Unutma! Zulüm karşısında adaleti seslendirmek ve mazluma sahip çıkmak cihatların en faziletlisidir.  
    09 Tem 2024 16:24