Türkiye geçen hafta, 13 yaşındaki Vildan ve 7 yaşlarındaki beşiz kardeşlerin anne ve babalarından koparılırken döktükleri gözyaşlarına ve o masumların feryatlarına tanıklık etti. AİHM’in (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) suç olmadığını çok açık tescillediği fiillerden dolayı verilen ceza sebebiyle masum bir baba ve anne, çocukları bağırtıla bağırtıla tutuklanarak hapse atıldı. Bununla ilgili sosyal medyada paylaşılan görüntüler çok içler acısı; kalbi olan hiçbir kimsenin seyretmeye tahammül edemeyeceği kadar ıstırap vericiydi. Çocuklar hala dışarıda ağlamaya devam ediyor anne ve babaları da Edirne L tipi cezaevinde. Bu dram vesilesiyle First Lady (Başbayan) olmasının yanında asıl kendisi de bir anne olan Emine Erdoğan hanımefendiye bir mektupla açmak ve sormak istediklerim var.
Sayın Anne Emine Erdoğan!
14 Mayıs 2023’de anneler gününde yaptığınız konuşma gerçekten takdire şayandı. Orada ne demiştiniz bir daha hatırlayalım: “Anne, gönüllere ışık tutan bir fenerdir. Duasıyla koruyan, vicdanıyla aydınlatan, şefkati dünyaya yetendir.”
Gözlerinizin önünde bu ve bunun gibi binlerce çocuğun ışığı çalındı. Ne zaman fener olacaksınız?
“Anne, vicdanıyla aydınlatan ve şefkati dünyaya yetendir.” diyorsunuz. Allah aşkına bırakın dünyayı, güzel ülkemize ne zaman yetecek sevgi, merhamet ve şefkatiniz. Haşre kadar bekleyecek misiniz? Bekletecek misiniz inleyen yavruları ve anneleri. Dayanacak mı yüreğiniz bir ana olarak? Bu mu dünyaya yeten şefkatiniz? O iniltilerin dönüp sizi kıskıvrak yakalamasını mı bekleyeceksiniz yoksa?
Yine kutlama konuşmanızın devamında annenizi de rahmetle anarak şöyle demiştiniz: “Şehit annelerimizi ve onların şahsında evlat özlemi çeken tüm anneleri hürmetle yâd ediyorum. ‘Anne’ deyince yüreğine ateş düşen bütün evlatlara sabır diliyorum.”
Binlerce anne suçsuz yere ülkemizin hapishanelerinde. Gün ışığına ve yavrularını kucaklamaya hasretler. On binlerce anne, baba ve çocuğun bağrı yanıyor, yağmura susamış çöl gibi özlemden. Yanlarında anne ya da baba denilince yüreklerine kor düşüyor. Yoksa haberiniz mi yok! Yukarıdaki sözlerin sahibi bir anne olarak size büyük bir sorumluluk düşüyor. Daha ne zamana kadar duymazlıktan gelecek, kulaklarınızı tıkayacaksınız? Yoksa saray hayatı gözleri kör kulakları sağır mı yapıyor? Yoksa hala yapabileceğin çok şey varken yapmayıp, bu masum anne ve yavrularına da sabır mı dileyeceksin? Anneliğin müsaade eder mi?
Sayın Anne Emine Erdoğan!
Bu sözler bana ait değil, size ait. O konuşmanızda Diyarbakır annelerini de dile getirmiş onlara da çocuklarından ayrı geçirdikleri son anneler günü olmasını temenni etmiştin. Bu arzunuzun arkasından da “Koruyucu aile olmayı tercih ederek bir çocuğun elinden tutan yeryüzü meleklerine en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.” demiştiniz.
Anneleri yeryüzünün melekleri olarak tasviriniz gerçekten yerinde ve isabetliydi . Zira kavram masumiyeti çok net ifade ediyor.
Peki size sormak istiyorum: “Bugün suçsuz yere tutuklanan ve onun gibi içeride yavrularıyla yaşam mücadelesi veren on binlerce anne ve onların masum yavruları şeytan mı? Bir anne olarak yaşananlar senin içini acıtmıyor, imanına, kalbine ve vicdanına dokunmuyor mu? Nasıl dokundular mahremiyetlerine, nasıl hapsedildi on binlerce melek gözlerinizin önünde? Acımadı mı içiniz ? On binlerce masum yavruyu ayırdılar melek annelerinden? Ve hala ayırmaya devam ediyorlar; kul hakkı demiyor, anne-baba hakkı demiyor, çocuk hakları demiyor ve yapabilecekleri her türlü kötülüğü yapıyor her acıyı tattırıyorlar. Yoksa senin haberin yok mu? Mazlumların ahı saray duvarlarını aşıp sana ulaşamıyor mu?” Ulaşsa bir anne olarak senin bu büyük zulme seyirci kalacağına inanmak istemiyorum.
Sayın Anne Emine Erdoğan!
Yine bu toplantıda sözlerinizi tamamlarken “Her çocuğun anne sevgisine doyduğu bir dünya umuduyla!” deyip tamamlamış herkesin anneler gününü kutlamıştınız.
Ne güzel ne muhteşem bir proje: “Her çocuğun anne ve baba sevgisine doyduğu bir dünya.” Can u gönülden destekliyorum sizi. Peki bu konuda önce sizin idarenizde olan Türkiye örnek konuma yükseltilmeli değil mi? Türkiye hapishanelerinde suçsuz yere esir tutulan on binlerce anne ve baba acaba iktidar tarafından ne olarak görülüyor? Onların geride bıraktığı yavrular insan değil de ne acaba sizin gözünüzde? Terörist evladı mı diyeceksiniz!
Allah aşkına sen bir anne olarak onların terörist olduğuna/olabileceğine inanıyor musun? Biliyorum hemen 15 Temmuz, diyeceksin. O zaman sana soruyorum: “15 Temmuz kalkışmasını organize eden, eline silah/tank alıp yollara düşen o masum ev hanımı anneler, o masum işçi/öğretmen ya da esnaf babalar ve yavruları mı? İnsi şeytanların işlediği suçlardan dolayı meleknümûn insanları cezalandırmak hangi dine, hangi insanlığa ve hangi vicdana sığar?” Ben, senin imanına, vicdanına ve insanlık anlayışına sığmayacağı kanaatini taşımak istiyorum.
Sayın Anne Emine Erdoğan!
Tam bu masum yavruların, annelerinin yüreği parçalana parçalana ellerinden alındığı günlerde hayvan haklarıyla ilgili sosyal medyadan paylaştığınız tweet da (4 Ekim 2023) gerçekten çok takdire şayandı: “Medeniyetimiz merhamet medeniyetidir. Özünde sevgiyi barındırır. Hayvanları korumak da öncelikli vicdanî yükümlülüğümüzdür. 4 Ekim hayvanları koruma günü vesilesiyle tüm hayvanların kötülüklerden korunmasını diliyor, şefkat dolu kalplerde yer bulmalarını temenni ediyorum.” Oradaki fotoğrafta ise bir köpeği severken poz vermiş ve bu ifadeleri altına yazmıştınız.
Soruyorum şimdi sizlere: “Aynı günlerde analarından koparılan 6 çocuğun ve emsalleri binlercesinin haklarını korumak hukukî ve vicdanî sorumluluklarınız arasında değil mi? Onlar gibi içeride suçsuz yere tutulan binlerce anne, baba ve dahi dışarıda annesizliğe tutsak yaşayan çocukları, şefkat dolu kalplerinizde ne zaman yer bulacak? Yoksa sevdiğiniz bir köpek kadar o masum yavruların değeri yok mu? Yoksa yeni kurduğunuz medeniyette merhamete yer yok mu? Yoksa yaptıklarınızdan ya da seyirci kaldığınız bu zulümlerden dolayı Allah, merhamet ve şefkat duygusunu içinizden söküp aldı da haberiniz yok mu?”
Sayın Anne Emine Erdoğan
Çok iyi hatırlıyorum. 4 Kasım 2018’de Kadın ve Demokrasi derneği (KADEM)’in Çalışma ve Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı ile müşterek düzenlediği (3. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi)’nin gala yemeğinde Adile Sultan sarayında konuşmuş ve bize şunları söylemiştiniz: “… Sıla hasreti dünyanın tüm coğrafyalarında aynıdır. Anne kokusu Suriye’de de İsviçre’de de anne kokusudur. Bir aileyi yakıp kavuran bir acı varsa, bu dünyanın her yerinde aynı şekilde hissedilir. Hangi dinden, hangi kültürden olursak olalım, insanlığın gelişip büyüdüğü ve varlığını sürdürdüğü habitattır aile. Bu habitatın bozulması, hem de insan eliyle, savaşla, çatışmayla tahrip edilmesi, dünyanın ruhunu çürütüyor. Bir coğrafyada gözyaşı dökülürken, başka coğrafyalarda gülümsemek yarım kalıyor. İnanıyorum ki, Kadın ve Adalet Zirvesi de insanlığın yaralarına pansuman olacaktır.”
Sayın Anne Erdoğan!
Bu güzel tespitleri ancak bir anne yapabilir. Sıla hasreti evrenseldir. Anne kokusu evrensel ve dahi dokunulmazdır. Peki yıllardır yavrularının ya da analarının kokusuna hasret ailelerin yanan ciğerlerinin kokusu size ulaşmadı mı? Yoksa orada söylediğin bu cümleler sadece bir edebiyat ya da yalan mı? Anne kokusunu evlatlarına haram kılan idarecilere/yargı mensuplarına Allah cennetin kokusunu haram kılmaz mı?
Dediğiniz gibi Emine Hanım! Aile acısı her yerde aynıdır. Madem öyle, yüzbinlerce ailenin dramı karşısında niçin sessizsiniz. Anneler duymazsa kim duyacak. Adalet zirvesinde konuşan zirvedeki bir anne olarak siz duymazsanız, bu acıyı dindirmek için teşebbüs etmezseniz analık bu ülkede yerlerde sürünmek mi? Analarını ve masum yavrularını süründüren milletler iflah olur mu? Cennet, anaların ayakları altında değil mi? Anaları ve masum yavrularını ağlatanlar cennetlerini kaybetmez mi sizce?
Aile, bizim medeniyetimizde kutsal ve dokunulmazdır. Aile toplumun hatta insanlığın en küçük hücresidir. Onun için çok doğru, dediğiniz gibi ona dokunmak dünyayı çürütüyor. Bırakın dünyayı içinde yaşadığınız ülkede birkaç insî ve cinnî şeytanın millete kurduğu tuzakla en az 100 bin masum aileye kıyıldı. Türkiye’nin ruhu katledildi, çürütüldü ve çürütülmeye de devam ediyor. Çürük kokuları yoksa sarayın koruma duvarlarını aşıp ulaşmıyor mı burunlarınıza. Bu çürüme bir baştan bir başa ülkeyi gübreliğe çevirmesinden korkuyorum! Balık baştan kokmaz mı sizce?
Sayın Emine Hanım!
Adalet Zirvesinde adaletin önemine de değinmiş şunları da demiştiniz: “Hak ihlallerinin olduğu yerde adalet, karanlıkta aranan bir cevher gibidir. Onun için atalarımız, ‘Adalet olmayınca bir yerde, insan düşer her derde’ demiş. Bu nedenle doğru yolun pusulası adalettir.” diyerek konuşmanıza devam etmiştiniz.
Bugün güzel yurdum Anadolu’da yalan ve iftiralarla soykırıma tabi tutulan masum bir gruba karşı hak ihlalleri zirveye çıktı. Bundan haberin yok mu? On binlerce masum insan düzme iddianame ve suç olmayan fiillerden dolayı hapisteler. Yüzbinlerce masum insan hakkında dava açıldı. “Kimse bir başkasının suçundan dolayı yargılanamaz.” “Kanunsuz suç olmaz.” Yine hukukta masumiyet karinesi denilen “Kişi suçu ispat edileceği ana kadar suçsuzdur.” gibi hukukun nice ilkeleri ihlal edildi. Kaldı ki hukukun bu ilkeleri hem uluslararası hem de bizim anayasamızda belirtildiği üzere, savaş, sıkıyönetim, seferberlik ve olağanüstü hallerde dahi dokunulmaz niteliğini koruyan haklar olarak kabul edilir.
(Daha geniş bilgi için bkz. Cem Uysal, Ceza Hukukunda Suçsuzluk Karinesi Üzerine Bir İnceleme ve Lekelenmeme Hakkı. Yüksek Lisans Tezi, 2017. (dergiler.ankara.edu.tr)) Bu hak ihlalleri ve hukuk katliamı karşısında da hiçbir şey söylemeyecek misin?
Haberin var mı? Adalet, artık ülkemizde karanlıkta aranan bir cevher. Bizatihi yargıda adalet pusulası kaybedildiği için millet olarak nice cevherlerimizi, ailelerimizi, annelerimizi, gençlerimizi ve çocuklarımızı kaybettik ve hala kaybetmeye devam ediyoruz. Adalet Zirvesinde söylediğin bu sözü, vicdanlarını kaybetmiş yargı mensupları karşısına çıkıp ne zaman haykıracaksın. Milletin onulmaz dertlere düşmesini ya da milletimizin kıyametini mi bekliyorsun?
Ne dersin hem senin için hem de milletimiz için çok geç olmaz mı?