Filistin Halkı ve İnsanlık Sınavı

  • Ertuğrul İncekul
  • Ertuğrul İncekul
    12 Ağu 2025 11:56


    Kudüs, yalnızca bir şehir değil; tarihin, inancın ve insanlığın vicdanıdır. Hz. Musa’nın varamadan veda ettiği, Hz. İsa’nın son adımlarını attığı, Hz. Muhammed’in Mescid-i Aksa’dan semaya yükseldiği yerdir.
    Âdem’den İbrahim’e, Davud’dan Süleyman’a nice peygamberin izini taşıyan bu kadim şehir, üç semavi dinin kutsal ortak paydasıdır. Hz. Süleyman'ın kurduğu mabetle ayrı bir değer kazanmıştır.

    Ancak ne yazık ki bugün Kudüs, ve genel anlamıyla Filistin davası, dünyaya çaresizlik ve teslimiyet duygularını adeta dayatan bir gerçeklikle yüzleşiyor. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi evrensel kavramlar; İsrail’in politikaları karşısında anlamını yitirmeye, sorgulanmaya başladı. Filistin konusu hem siyasi çıkar hem de manevi retorik açısından “popüler rant” sağlar. Medeniyetimizin retoriksel temellerinin aslında güçlü olanın belirleyici olduğu güç dengeleri üzerine kurulu olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Bu sistem, Filistin halkının haklı sesini kısıyor, onların varoluş mücadelesini gölgeliyor.

    İsrail Devleti, 14 Mayıs 1948 tarihinde kurulmuştur.

    1948’de İsrail devleti kurulduğunda, 1947 tarihli BM Taksim Planı (Plan 181) uyarınca tarihi Filistin topraklarının yaklaşık yüzde 55’i bu yeni devlete tahsis edildi. Trajik çatışmaların tekrarlanmaması amacıyla uluslararası hukuku öne çıkaran BM’nin ilk büyük icraatı, bir halkın toprağını başka bir halka vermek oldu. Ancak 1948 Arap-İsrail Savaşı sonunda İsrail, planın öngördüğünden daha fazla toprak işgal ederek Filistin topraklarının yaklaşık yüzde 78’ini kontrol eder hale geldi.

    1974’te Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), BM Genel Kurulu tarafından Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanındı. 1988’de FKÖ’ye BM Genel Kurulu’nda konuşma ve bildiri dağıtma hakkı verildi; aynı yıl Filistin’den açıkça bahseden ilk karar kabul edildi. 2012’de ise Filistin, BM’de “üye olmayan gözlemci devlet” statüsüne kavuştu. Tüm bu gelişmeler, uluslararası arenada Filistin meselesinin giderek daha görünür olmasını sağladı; fakat İsrail’in işgali ve uluslararası güç dengeleri, bu sesi yeterince duyurmayı engelledi.

    Son dönemde ise Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’nin 2025 yılında Filistin’i resmen tanıma planlarını açıklaması, uluslararası kamuoyunda yeni bir hareketlenmeye işaret ediyor. Bu adımlar, barış sürecinin ivme kazanması ve Filistin halkının uluslararası toplumda daha güçlü bir temsiliyete kavuşması açısından önem taşıyor.

    2015 yılında Paris’te düzenlenen Ortadoğu Barış Görüşmeleri ise, İsrail ve Filistin tarafları davet edilmeden gerçekleşti. Bu durum, sorunun ne denli karmaşık ve çözüm yollarının ne denli zor olduğunu gözler önüne serdi. Ancak yine de uluslararası toplumun ortak bir duruş sergileme çabası olarak önemliydi.

    Kudüs’ün manevi derinliği ise bu siyasi karmaşanın çok ötesindedir. Hz. Süleyman’ın mabediyle yücelen, Hz. İbrahim’den Hz. Davud’a, Hz. Yakup’tan Hz. Âdem’e kadar birçok peygamberin izini taşıyan bu şehir, sadece kutsal bir mekan değil, direnişin ve umudun simgesidir. Hz. İsa’ya atfedilen şu söz, Kudüs’ün kalbindeki acıyı ve direnişi anlatır:
    “Ey Kudüs! Peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Kudüs! Tavuğun civcivlerini kanatları altına aldığı gibi ben de seni kaç kez toplamak istedim, ama siz istemediniz.” (Matta 23:37)

    Gazze Dramına Sanat Gözüyle Bakış

    Edward Said ise Filistin davasını yalnızca bir siyasi sorun değil, kültürel ve tarihsel bir mücadele olarak görmüştür. Filistin halkının topraklarından koparılması ve kimliklerinin yok sayılması, Batı’nın Doğu’ya yönelik sömürgeci bakış açısının bir yansımasıdır. Said, bu mücadelenin insan hakları, adalet ve kendi kaderini tayin hakkı temelinde ele alınması gerektiğini vurgulamıştır.

    Bugün Gazze’de yaşanan insani kriz ise uluslararası hukukun önemini bir kez daha hatırlatıyor. Uluslararası Adalet Divanı’nın kararları, BM ve Avrupa kurumlarının çağrıları, sivillerin korunması ve insani yardımın engellenmemesi yönünde güçlü uyarılar içeriyor. Ancak bu çağrılar, kalıcı barış için somut adımlara dönüşmediği sürece, acılar devam edecektir.

    Uzun yıllar bu coğrafyada yaşayan Kerim Balcı’nın “Mev’ûdem” şiiri, Gazze’de yaşanan çaresizliği ve direnişi bir çığlık şeklinde ifade ediyor:

    Mev’ûdem
    Yaşasaydın, tanışmazdık belki
    Kazınmazdı kafama
    Gazze bakan gözlerin…
    Söylenmemiş sözlerin…
    Ne kadar çaresizim karşında,
    Ölgün
    İhanetim, itham dudaklarında,
    Solgun
    Yaşayan hangimiz?
    Hangimiziz yaşayan?
    Alem, lâl keşilmişiz,
    Sessiz çığlığında isyan
    Ne kadar duyarsızım karşında,
    Kırgın
    Nisyanım, hicran yanaklarında,
    Kızgın
    Kahrediyor söylenmemiş sözlerin
    Gazze bakıyor gözlerin

    Filistinli yönetmen Kamal Aljafari’nin With Hasan in Gaza adlı filmi, yönetmenin 2001 yılında Gazze’de tanıştığı eski bir tutuklu arkadaşı Hasan'ı ararken çektiği arşiv görüntüleri üzerinden, Gazze’nin belleğinde yankılanan kayıpları, yıkımı ve direnişi anlatıyor. 2025’te tamamlanan bu film, yalnızca bir arkadaş arayışı değil; aynı zamanda Filistin’in silinen tarihine, bastırılan seslerine ve süregelen felaketlerine bir ağıt niteliğinde.

    Sanat, özellikle sinema, Filistin meselesini sınırların ve siyasetin ötesine taşıyarak evrensel bir farkındalık oluşturuyor.  Görsel anlatımlarla bireysel acılar kolektif hafızaya dönüşebilir; sessizleştirilen hikâyeler dünyaya duyurulabilir. Bu sayede sanat, yalnızca tanıklık etmekle kalmaz; aynı zamanda direnişin, hatırlamanın ve insani bir duyarlılığın taşıyıcısı olur.

    Filistin meselesi, başka sömürüye uğrayan, hakları elinden alınan milletler gibi sadece bir toprak mücadelesi değil; insan onuru, adalet ve evrensel değerler için verilen canhıraş bir direniştir. Uluslararası toplumun, güç dengeleri ve siyasi çıkarların ötesinde, bu haklı mücadeleye kulak vermesi, gerçek barış ve kalıcı çözüm için şarttır. Evrensel hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve özgürlüğe dayalı bir dünya düzeni ancak böyle mümkün olabilir. Filistin halkının yanında durmak, aynı zamanda insanlık vicdanının sesine kulak vermektir.

    12 Ağu 2025 11:56