Hizmet Hareketi'nin eğitim modeli ve Finansal Bağımsızlığı

  • Ertuğrul İncekul
  • Ertuğrul İncekul
    05 Kas 2024 10:51


     

    Eğitim kendi başına insanları terbiye etmez; onları daha serbest, daha iyi, daha insanî kılmaz, fakat daha kabiliyetli, daha verimli, topluma daha faydalı yapar. F. Gülen

     

    Önce Türkiye’de, ardından da dünya genelinde açılan Hizmet okulları, renk ve din ayrımı gözetmeden her coğrafyada okul ve kültür merkezleri olarak faaliyet gösteriyor. Türkiye’de Fatih, Yamanlar, Samanyolu, Aziziye ve Nilüfer gibi kolejlerin açılışındaki hareket noktası; hem manevi ve insani değerlerle donatılmış, hem de Batı standartlarında bilimsel çalışmalara açık bireyler yetiştirmekti. Amaç, eski dönemlerin bağnazlıklarından arınmış, aydınlanmış bir muhafazakarlık ve hür düşünceye sahip nesillere yol açmaktı. Bu eğitim müesseseleri bireylerin hem aklını hem kalbini yetiştirmeyi hedef almıştır.

     

    Hizmet’in eğitim modeli; insan ruhundaki saklı iyiliklerin, cevherlerin korunması ve geliştirilmesi, kötülüklerin ise uzaklaştırılmasıdır. Bilim ve kültür yoluyla, kalp ve zihin barışıklığı içinde, öğrencilerin kimliğini geliştirmektir. Öğrencilere sistemli, metodik düşünmeyi ve metodik çalışmayı öğretmektir. Bu medeniyet projesi büyük oranda başarılı oldu.

     

    Hizmet Hareketi'nin Finansal Bağımsızlığı

     

    Dünyanın dört bir yanına açılan okullar ilk başlarda Türkiye’den gönüllü iş insanlarının ve esnafın sponsorluğu ile, sonraları kendi öğrencilerinden elde ettiği kaynaklarla yoluna devam etti. Türkiye'deki bir il ya da ilçe tarafından, ya da zengin bir iş insanı tarafından finanse edildiler. Genel itibariyle okullar paralı eğitim vermektedir. Okulların finansman ihtiyacı öğrenci gelirlerinden karşılanmaktadır. Finansman açığı oluştuğunda kurucu şirket ortakları tarafından takviyeler yapılarak bu açıkları kapattılar. Bazı ülkelerde müşterek (ev sahibi devletle ortaklaşa) açılan okulların belirli masrafları yerel idare tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca durumu müsait olan velilerden yardım alınmaktadır. Bunun yanında eksik finansman açığı orada iş yapan ve Gülen felsefesine sempati duyan hayırsever iş insanları tarafından karşılanmaktadır.

     

    Bu okullarda görev yapan öğretmenler ise; genelde İngilizce eğitim veren  Türkiye'deki iyi üniversitelerden yetiştiler; Marmara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve Dokuz Eylül  gibi üniversitelerden mezun oldular . Maaşları oldukça mütevaziydi. Gönüllülerin çoğunluğu, orta ve üniversite eğitimleri sırasında harekete katılan gönüllü katılımcılardan oluşuyor.

     

    Hizmet nasıl genişledi

     

    Hizmet ilk yıllarından itibaren hiçbir zaman bir hareket olarak başlamadı. Tabanın küçükten başlayıp büyüğe, yerelden başlayıp küresele giden projelerin makuliyetinde birleşmesi sonucu bir hareket halini aldı. Hizmet Hareketi başlangıçta tamamıyla dindar kitlelere, cami cemaatine hitap ediyordu. Şu an geldiği yer itibariyle soy, dil, din farkı gözetmeksizin tüm insanlara, milletlere hitap ediyor.

     

    Gülen fikriyatının kentlileşen kitleler arasında ve büyük kentlerde yankı bulması ve bir toplumsal harekete dönüşmesini şöyle açıklayabiliriz; “Şehirlerde yalnızlaşan insanlar, modernleşmenin, batılılaşmanın baskısı altında kimlik erozyonuna maruz kaldılar. Kültürel köklerinden kopan bu insanlar, içine düştükleri belirsizlik ve yalnızlığa bir son verme düşünce ve arayışı içine girdiler. Dini ve milli değerlerini içine girdikleri yeni ortamlarda yeniden keşif veya yeniden inşa etme ihtiyacı duydular. Bu ihtiyaç önce kentlerde hissedildi, sonralarda da köylerde duyulmaya başlandı.’’ Hizmet  Hareketi’nin yayılmasının esas nedeni budur.

     

    Fethullah Gülen Hocaefendi, “Din bir ihtiyaçtır ve bu hareket bu ihtiyacı hayatın gerçekleriyle çelişmeden sunma meylindedir.” der. Böylece Hizmet, İslâm dininden kaynaklı bir çağdaş yaşam felsefesi geliştirerek günlük hayat pratiğine yol göstermeyi amaçladı.

     

    Hareket, gelişimi süresince İslâm ülkelerinden ya da İslâmi kuruluşlardan yardım aldı mı?

     

    “Asla öyle bir yardım söz konusu değildir. Evvel ve ahir öyle tekliflere kapalı kalınmıştır. Katiyen alınmadığı gibi bundan sonra da alınması mümkün değildir. Şunu söyleyebilirim; bu milletin fedakârlık anlayışlarını bilememelerinden dolayı, bu kadar geniş alanda çok büyük kaynaklar gerektiren işin sadece fedakârlıkla yapılacağına ihtimal vermiyor, akıllarına sığdıramıyorlar ve öküzün altında buzağı arıyorlar. Böylece kamuoyunda bulanıklık meydana getirmeye çalışıyorlar. Biz hayatımızın hiçbir döneminde, daha sonraları yüzümüzü kara çıkartacak, bu kabil şeyler içine hiç mi hiç girmedik. Bundan sonra da Allah’ın izniyle girmeyeceğiz.” 100 soruda Fethullah Gülen ve Hareketi-Doğu Ergil

     

    Bağımsız Bir Hareket

     

    Bu zaviyeden, “Gönüllüler Hareketi” olarak zikredilen diyalog ve eğitim faaliyetlerinin de bağımsız olması çok önemlidir. Bu hareketle alâkalı akademik çalışma yapan sosyologlar ve siyasal bilimciler de her fırsatta bu bağımsızlığa değinmekte ve “Bu teşebbüs, hiçbir dış güce dayanmayan bağımsız bir sivil toplum faaliyetidir” demektedirler.

     

    Fethullah Gülen’in kendi ifadeleriyle, “Günümüzün karasevdalıları” diyerek andığım eğitim gönüllüleri, “Bu millet kendi yarasını kendisi sarabilecek güçtedir. Öyleyse, sine-i millete müracaat edeceğiz; ama asla başkalarına bağımlı olmayacak ve yabancılara diyet ödeme zilletine düşmeyeceğiz” diyerek çıktılar yola. Onlar, önce Allah’a dayanarak, sonra da zahirî esbab açısından milletimizin himmetini yanlarına alarak hürriyet soluklaya soluklaya, bağımsızlık yudumlaya yudumlaya yürüdüler ve ömür boyu ellere el açmadılar, kimseye borçlanmadılar.

     

    Kimseye borçlanmadılar; zira, bu milletin fertleri çoğunluk itibarıyla diyalog ve eğitim faaliyetlerinin felsefesini tasvip ediyorlardı. Doğru ve kalıcı işler yapıldığına inanıyorlardı. Belki bazı aceleci fıtratlar, eğitime ve insan gönlünü kazanmaya matuf olarak yapılan yatırımlardan semere alabilmek için uzun zaman beklemek gerektiğini bilemediklerinden ve umdukları neticeleri hemen göremediklerinden dolayı bir süre gözetlemeye ve dinlemeye duruyorlardı. Bazen beş-on sene uzaktan seyrediyor, dinliyor; adanmış ruhların ne kadar vefalı ve samimi olduklarını anlamaya çalışıyor; sinelerinin her zaman din, vatan ve millet için çarpıp çarpmadığına bakıyor ve uzun uzun ölçüp tarttıktan sonra onlar da bu yolun doğru ve güvenilir olduğuna kanaat getiriyorlardı. Allah’ın izniyle, insanımızın gözünün bu yolla açılacağını ve ülkemizin bu yolla güçleneceğini düşünüyorlardı. Milletimize karşı yapılacak bir gadir, bir zulüm ve bir haksızlık karşısında hep birden seslerini yükseltip bir yeryüzü korosu teşkil ederek, bütün dünyada Türkiye’nin sesi-soluğu olacak hür lobilerin ancak bu yolla oluşacağına inanıyorlardı. Edirne’den Kars’a kadar Anadolu insanı bu hareketi mâkul bulmuş ve onun etrafında toplanmıştı. Dolayısıyla, mesele sadece bir insiyâkın (sevk edilmenin) eseri değildi; aynı zamanda onun ta baştan itibaren mantıkî bir derinliği de mevcuttu. (11 Ağustos 2008- Gerçek Hürriyet ve Gönül Erlerinin Bağımsızlığı)
    05 Kas 2024 10:51