Şii ve İsmaililik Tarihi, Ağa Hanlar

  • Ertuğrul İncekul
  • Ertuğrul İncekul
    11 Şub 2025 10:47


     

    İsmaili-Şii (Nizari) lideri Kerim Ağa Han, 4 Şubat 2025’de Lizbon'da 88 yaşında hayatını kaybetti. 1957’den beri bu görevi yapıyordu, yaklaşık 12 veya 15 milyon İsmaili-Şii’nin lideriydi.Kerim Han İsmailliler’in 49. imamıydı. AKDN’nin resmi açıklaması göre, gelenek üzerine Kerim Han bıraktığı vasiyet ile oğlu Prens Rahim’i 50. veliaht imam olarak atadı.İsmaili imama 19. yüzyıldan itibaren Ağa Han unvanı veriliyor.

     

    Ağa Han Kökeni ve Ailesi 

     

    Ağa Han IV, Prens Kerim, 13 Aralık 1936’da İsviçre’nin Cenevre kentinde doğdu. Babası Prens Aly Khan (1911-1960), annesi ise Prenses Tac-ud-dawlah Ağa Han, eski adıyla Joan Yarde-Buller’dı (1908-1997). Annesi, İngiliz aristokrat John Yarde-Buller, 3. Baron Churston’un en büyük kızıydı. 

     

    Prens Karim, erken doğmasına rağmen sağlıklı bir bebek olarak dünyaya geldi. Kardeşi Amyn Ağa Han 1938’de doğdu. Ebeveynleri, Prens Aly Khan’ın evlilik dışı ilişkileri nedeniyle 1949’da boşandı. Daha sonra Prens Aly Khan, Amerikalı aktris Rita Hayworth ile evlendi ve bu evlilikten Prenses Yasmin Ağa Han dünyaya geldi.

     

    Şii ve İsmaililik Tarihi, Ağa Hanlar

     

    Şia, İslam dünyasında Hz. Ali ve onun soyundan gelenlerin imamet hakkına sahip olduğuna inanan bir mezheptir. İslam tarihinde ortaya çıkışının ardında pek çok siyasal ve toplumsal faktör bulunmaktadır. Şii dünyasında Mehdi-yi Muntazar inancı, geleceğin ideal bir düzen üzerine kurulu olacağına dair bir beklenti yaratmıştır. Bu düşünce, zaman içinde Humeyni’nin “Velayet-i Fakih” teorisi gibi fikirlerle revize edilse de, Şia inancının temel unsurlarından biri olarak varlığını sürdürmektedir.

    İsmaililik ve Tarihsel Gelişimi İsmaililik, Şia’nın bir kolu olup, Hz. Ali soyundan gelen Cafer es-Sadık’ın oğlu İsmail’in imametini savunanlar tarafından benimsenmiştir. İsmaililiğin tarihsel gelişimi şu şekilde özetlenebilir:

    1. Erken Dönem: Cafer es-Sadık, başlangıçta imameti oğlu İsmail’e bırakacağını belirtmiştir. Ancak, İsmail babası hayattayken vefat etmiş ve bu durum imamet konusunda bölünmelere yol açmıştır.
    2. Fâtımî Dönemi: Gizlilik döneminden sonra Ubeydullah, 910 yılında “Mehdi” sıfatıyla ortaya çıkmış ve Kuzey Afrika’da Fâtımî Devleti’ni kurmuştur.
    3. Alamut Dönemi: Hasan Sabbah, 1090 yılında Alamut Kalesi’ni ele geçirerek Nizari İsmaililiğini kurmuştur. Bu dönemde, İsmaililik büyük bir siyasi ve askerî güce sahip olmuştur.
    4. Modern Dönem: 19. yüzyıldan itibaren Nizariler, Ağa Han liderliğinde birleşmiştir. Bugün, Ağa Hanlar, dünyevi ve dini liderliklerini sürdürmektedirler.

     

    Şia ve Ehl-i Sünnet Arasındaki Farklar Şia ile Ehl-i Sünnet arasındaki farklar çeşitli konular etrafında şekillenmektedir:

    1. Hilafet/İmamet: Ehl-i Sünnet hilafeti siyasi bir makam olarak kabul ederken, Şia imameti ilahi olarak atanmış bir konum olarak görür.
    2. Masumiyet İnancı: Şia'ya göre imamlar hatasız ve yanlış yapmazlar, Ehl-i Sünnet ise böyle bir inançta değildir.
    3. Kur'an Yorumu: Şia, Kur'an'ın ancak imamlar aracılığıyla doğru şekilde anlaşılabileceğini savunur.

     

    Sonuç Şia, tarih boyunca hem dini hem de siyasi bir hareket olarak varlığını sürdürmüştür. İmamet doktrini ve Mehdi inancı, Şii dünyasının geleceğe dair bakış açısını şekillendirmiştir. İsmaililik ve Nizarilik gibi alt kollar da tarih boyunca çeşitli dönüşümler geçirmiş ve bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde varlığını devam ettirmektedir.[1]

     

    İran İslamı

     

    Sünni dünyanın karşısına hep karizmatik liderler, para gücü, siyasi ve diplomatik güçle öne sürülen Şialığın en etkili olduğu yer şüphesiz İran’dır. 1997 yılında Nevval Sevindi’ye Fethullah Gülen’in verdiği röportaj, Şia dünyası ile kurulacak ilişkide önemli hatırlatmalar yapıyor.

     

    NS— İran üzerine Türkiye'de son zamanlarda çok yoğun tartışmalar yaşandı. İran konusunda sizin görüşleriniz nelerdir?

    FG— İran baştan beri Sünni toplumlara reaksiyoner olmayı yeğlemiştir. İran tarihi ihtilaller tarihidir. İran Şiileri bir tepki cemaatidir. O nedenle doğru düşünmesi, dengeli karar vermesi, dünya konjonktürüne göre bir yol takip etmesi mümkün değildir. Devletler arası münasebetler açısından komşumuzdur, bu açıdan nasıl ilişki kurulacaksa kurulmalıdır.

    İran konusunda dikkat edilmesi gereken iki husus vardır: Birincisi, din ve İslam devrimi adı altında mezhep ve bağnaz bir İslam anlayışı ihracı. Kendi mezhep ve yorumlarını gerçek dinin önünde tutarlar. Bir insan Şii değilse, adeta hiç bir şey değildir. İkincisi: Ali muhabbeti, kendi anlayışlarına sadece bir renk kazandırmak için bahanedir. Ali sevgisi değil, Ebubekir,

    Ömer düşmanlığıdır ayakta tutan onları. Yanlış itikatlarını dini bir zemine oturtmak için güya Ali sevgisini bayraklaştırmışlardır. Bugün, bölgede Fars yayılmacılığı ve İran'ın bizimle olan tarihi rekabeti, belli bir tehlike arz etmektedir denebilir. İran bölgede rahat duracağa benzemez. Irak'ta çok önemli miktarda Şii vardır, endişe ederim ben. Fransa İran'ı desteklemiştir. Humeyni'yi barındırmıştır. İrangate Amerika'nın durumunu da ortaya koydu. İran'la aramızda problem olmadığını söyleyenler de vardır. Fakat, İran'la olan münasebetlerimizin tarihi, daha çok problemler ve sürtüşmeler tarihidir.[2]

     

    Ehl-i Sünnet perspektifinden bakıldığında, sapkınlık Kur'an ve Sünnet'in açık hükümlerine aykırı düşen her türlü inanç ve davranışı kapsar. Mezheplerin varlığı ise İslam düşüncesinin zenginliğini ve esnekliğini gösterir. Bediüzzaman’ın günümüzde dinimizi ve hadiseleri anlamaya yönelik sözü aslında iyi bir referans olarak hâlâ yerinde duruyor:  “Demek ki şeriat (hukuk) kitaplari birer şeffaf cam gibi olması gerekirken, zaman aşımı ile taklitçilerin hataları yüzünden paslanıp perde olmuşlar. Evet, bu kitaplar Kur’an-ı Kerim’in tefsiri olması gerekirken başlı başına kitap hükmüne geçmişlerdir.”



    [1] Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 107. Yüksel Çayıroğlu

    [2] Nevval Sevindi İle New York Sohbeti, 20 Temmuz 1997

     

    11 Şub 2025 10:47