Türkiye ve Suriye'deki depremlerden yaklaşık 23 milyon insan etkilendi. Bu sayının daha fazla olması kaçınılmaz görünüyor. Çünkü duygusal yaralanmalar, fiziksel yaralanmalar gibi hemen fark edilemez. Aslında hepimiz deprem veya afet sonrası gelişen travma sonrası stres bozukluğu yaşıyoruz. Depremi doğrudan yaşamayanlar da gerek akrabalarının veya arkadaşlarının kayıp veya yaralanma haberlerinden, gerekse deprem bölgesinde yaşanılan haberlerden dolayı travmatik süreçlere maruz kalıyor. Böyle büyük bir hadiseden sonra duygularınızı yönetmekte zorluk çekmeniz normaldir. Ancak, yaraları hep beraber sarma niyetindeysek ve eşimizin, dostumuzun, arkadaşımızın bizim desteğimize ihtiyaçları varsa, travma sonrası stres bozukluklarını bilmeli ve ona göre davranma gayretinde olmalıyız.
Travmanın BEŞ aşamasından geçmek: Nasıl hissettiriyor?
Travmatik olay doğrudan etkilemiş olsun ya da olmasın, geleceğin neler getirebileceği konusunda endişeli, korkmuş ve kararsız hissedilebilir. Sinir sistemimiz, çok çeşitli yoğun duyguları ve fiziksel reaksiyonları tetikleyen olaylara ve görüntülere maruz kalmış durumdadır. Travmatik stresin semptomları kişiden kişiye değişebilir ve sıklıkla dalgalar halinde gelip geçer. İsviçreli-Amerikalı bir psikiyatrist olan Elisabeth Kübler Ross’un yaptığı çalışmada, “acının/yasın/üzüntünün beş evresi” sınıflandırılır. Bu çalışmaya göre;
1. Olayın Şoku ve inkârı; Olanların gerçekliğini kabul etmekte zorlanma veya uyuşmuşluk hissi görülebilen ilk semptomlardandır. “Bunları yaşamış olamam” düşüncesi, yaşanılanlara inanamamaktan kaynaklıdır. Yaygın bir savunma mekanizması olan inkâr, ani ve ağır şokun tamponlanmasına yardımcı olabilir. Ani bir tepki olarak, ilk başta kaybın gerçekliğinden şüphe duyulabilir. Bu ilk şok ve inkâr tepkisinden sonra, bir süre hissizleşilebilir, uyuşmuşluk görülebilir. Bu aşamadaki yaşanan olayı inkâr, ilk acı dalgasının atlatılmasına yardımcı olan geçici bir tepkidir. Eninde sonunda, inkâr edilen duygular yeniden su yüzüne çıkacaktır.
2. Kızgınlık ve Öfke; Kayıplardan kaynaklanan acı genellikle yeniden yönlendirilir ve öfke olarak ortaya çıkar. Kızgınlık ve öfkeden dolayı, “neden ben?” soruları sorulmaya başlanır veya "bunu hak edecek ne yaptım?" düşüncesi ağır basar. Canlı, cansız her şeye hatta hayatın kendisine kızgın hissedilir. Bir noktadan sonra, öfke yoğunluğundan dolayı suçluluk duygusu başlayabilir. Bazen acı başka biçimler alabilir, bu duyguların tamamının altında acı olduğunu hatırlamaya çalışmak süreci atlatabilmek için önemlidir. Şok ve inkâr aşamasında sonra dünyayla kesilen bağlantı bu duygularla yeniden kurulabilir.
3. Pazarlık; depremin ardından yoğun hüzünle umuda tutunmaya yardımcı olan bir keder aşamasıdır. Hayatın olanlardan önceki haline dönülürse, her şeyi yapmaya ve her şeyi feda etmeye hazır olunduğu hissedilir. Bu iç müzakere sırasında, "ya olsaydı" veya "keşke" terimleri zihinde sürekli yankılanır. Suçluluk, bu aşamada diğer duygulara eşlik eden ağır bir duygu durumu olabilir.
4. Depresyon; diğer tüm aşamalarda olduğu gibi, depresyon da farklı şekillerde yaşanır. Hüzne ve kedere verilen doğal ve doğru bir tepkidir. Depresyon aşamasında, mevcut durum ve yaşanılan kayıplarla yüzleşmeye başlanılır. Yoğun üzüntü ve umutsuzluk hissinin yansıması, yorgunluk, bıkkınlık, isteksizlik, küskünlük olarak ortaya çıkabilir. Bunların hepsi geçicidir ve beynin verdiği doğrudan bir tepkisel yanıttır.
5. Kabullenme; yaşanılan kayıpların nasıl kabul edildiğine, problemlerle yaşamanın öğrenilip öğrenilmediğine kabullenme evresi denir. Aslında daha çok, hayatın yeni duruma göre yeniden nasıl düzenlediğiyle ilgilidir. Bu aşamada arkadaş ve aile çevresiyle bir arada bulunmak daha rahat hissettirebilir. Ancak bu ortamlardan zaman zaman geri çekilmeyi istemek de doğaldır.
Bu aşamaları bilmek daha anlayışlı olabilmeye ve davranışları anlamlandırmaya yardımcı olmayı sağlar. Depremi yaşayanlar bu duygu durumlarından çok hızlı sıyrılmak zorunda hissederler ki temel hayat şartlarını oluşturabilecek dirayetle ayakta durabilsinler. Bu yüzden tüm bu aşamaları herkes farklı şekilde ve farklı sürelerde yaşayabilir. Örneğin inkâr, mutlaka deneyimlenecek ilk duygu değildir. Belki de ilk duygusal tepki öfke ya da depresyondur. Yani aslında kayıpların sonrasında ne yasın ne de hüznün belirli bir sıralaması yoktur.
Depremi yaşayan birine duygusal olarak nasıl destek olunabilir?
İlk önce kişiyi dinleyebilmek çok önemlidir. İyi niyetle rahatlatıcı sözler söylemek istenebilir. Ancak bazı durumlarda en iyi destek sadece dinlemektir. Kişi konuşmak istemiyorsa bunu kabul etmek de önemlidir. Nasıl teselli edilebileceği konusunda tedirginlikten dolayı uzak kalmamalı, empatiyle duygu bağı kurulabileceği bilinmelidir. Yük nasıl hafifletilebilir, yardıma ihtiyaç duyabilecekleri alanlar nelerdir, fark etmeye çalışın. Ancak bulundukları sürecin "hangi aşamasında" olduklarını tahmin etmekten kaçının. Gülmeleri veya ağlamaları gerçek duyguları değil, unutmayın. Sadece hazır olduklarında, nasıl hissettiklerini ifade edeceklerini bilin. Maddi manevi destek için gerekli birimlere ulaşmalarına yardımcı olun. Duygularının yoğunluğu ve sıklığı aynı kalıyorsa veya artıyorsa, profesyonel destek almalarının önemini hatırlatın. Ama bu desteklerin kendi istekleriyle olması gerektiğini unutmayın.