Ethem Çelebi
24 Ağu 2022 12:46
Kişisel serveti ve uluslararası boyuttaki hukuksuzlukları, Türkiye için artık bir milli güvenlik meselesi haline gelen Erdoğan, satranç oyuncusu gibi hareket ediyor.
Her ne zaman bir ülke, Türkiye’den taviz koparmak istese, Erdoğan’ı hırsızlıkla elde ettiği servetini ve uluslararası suçlarını koz olarak kullanıyor ve istediğini alıyor.
Türkiye’nin menfaatleri, Erdoğan’ın yolsuzluklarının kurbanı oluyor.
Erdoğan, her geçen gün daha da güçlenen koltuğunu kaybetme riskini azaltmak için, kendisini iktidara getiren değerleri, söylemleri ve politikaları bir bir terk ediyor.
İç ve dış politikadaki zikzaklarına trolleri bile yetişemiyor. “Her şey Saray için” felsefesi ile hareket ediyor Erdoğan ve ne var ne yok, haraç mezat satıyor, harcıyor.
Erdoğan için ülkenin menfaatleri ve kendisini iktidara getiren tüm değerler birer piyon; Sarayı ise vazgeçemeyeceği veziri hükmünde.
Tüm despot diktatörlerinin siyasetteki evrelerini sırasıyla yaşıyor.
Erdoğan, “3Y ile mücadele” sloganı ile iktidar olmuştu. Yolsuzluklarla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele edecek ve Türkiye’yi huzura kavuşturacaktı.
Her biri bir piyon ya da satranç tahtasının arka sırasındaki önemli taşlardandı bu değerler.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sayesinde, Türkiye ve tüm dünya gördü ki, Erdoğan bırakın yolsuzluklarla mücadele etmeyi, gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış bir despottu. Erdoğan’ın dürüstlük, yetim hakkı ve sade hayat şeklinde sloganlaştırdığı değerlerle hiçbir alakasının olmadığını cümle alem görmüş oldu. En önemli taşlarını bu süreçte kaybetti Erdoğan.
Bilhassa 2011 yılından itibaren artarak devam eden hukuksuzluklar, yargının Saray’a kapıkulu yapılıp en küçük bir eleştiri yapanın dahi hapse tıkılması uygulamaları, Erdoğan’ın yasaklarla mücadele etmek gibi bir derdinin olmadığını ortaya koydu.
Sahte rakamlarla halkı aldatma vazifesi verilen TÜİK’in istatistiklerinde bile enflasyon yüzde 80’e çıktı. Halk açlıkla, yoklukla, yoksullukla baş başa kaldı. Saray’da muhteşem bir saltanat içinde yaşayan Erdoğan’ın halkın yoksulluğunu zerre kadar umursamadığı bu vesile ile anlaşılmış oldu. Belki kale mahiyetinde çok önemli bir taşını daha kaybetti Erdoğan.
Erdoğan, yakın geçmişte, Mısır’da Muhammed Mursi’nin başında olduğu Müslüman Kardeşler iktidarını devirerek başa gelen Abdülfettah Sisi’ye demediğini bırakmadı, hakaret yağdırdı. Türkiye’de muhalefeti, Sisi yanlısı olmakla suçladı. Şimdilerde ise Sisi’den randevu alabilmek için atmadık takla bırakmıyor ama henüz istediği cevabı alabilmiş değil. Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki faaliyetlerini sona erdirmesi de Sisi’nin olumlu cevap vermesine yetmiyor.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden Suudi Arabistan veliaht prensi MUhammed bin Selman’a dair olan zikzakları da malum. Fırıldak kelimesi, söz konusu tabloyu açıklamaya kafi değil.
15 Temmuz’un arkasında olmakla suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri’yle olan ilişkileri ve dönüşleri apayrı bir rezalet. Birleşik Arap Emirlikleri, Sedat Peker’i, Erdoğan’ı dize getirmek için halen faal bir koz olarak kullanıyor ve istediğini de alıyor.
Erdoğan, 2011 yılından itibaren, El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerini destekleyerek Suriye’de iç savaşın çıkmasında büyük pay sahibi oldu. “Emevi Camii’nde namaz kılacağız” diyerek kitlesini aldattı. Hayallere kapılan troller, Halep’e 82 plakasını dahi takmışlardı sosyal medyada. Ancak gelinen noktada, milyonlarca insan hayatını kaybetmiş ve yurdundan olmuş bir vaziyette iken, şimdi Erdoğan, Beşar Esad’ı kendisiyle görüşmeye ikna edebilmek için dil döküyor. Bu sayede, “Sünni İslam dünyasının lideri, hamisi ve halifesi” algısını da yerle bir etti Erdoğan. Satrançta en önemli taşlarından birini daha feda etmiş oldu.
“ABD’ye kafa tutan cesur yürek” algısının kaymağını da çok yemişti Erdoğan. Kapalı kapılar arkasında pusuk ve tavizkar, halkın önünde ise bambaşka delikanlı bir profil çiziyordu. Ancak yolsuzluk ve hukuksuzlukları, yani gerçek yüzü ortaya çıktıktan sonra, ABD ile olan vitrin ilişkileri değişti. Eski başkan Barack Obama telefonlarına çıkmıyor, bir sonraki başkan Donald Trump, siyasi tarihte eşi görülmemiş bir hakaret mektubu gönderip tehdit ediyor ve mevcut başkan Joe Biden ise kaale almadığını her fırsatta gösteriyordu.
Erdoğan ise tüm bu hakaret ve aşağılamaları, koltuğun koruyabilmek için sineye çekiyordu. Yahudi lobilerine şirin gözükme çabalarını da esirgemiyordu tabi bu arada.
Siyasal İslamcılar ve elbette kendisi için getirisi en yüksek, en temel istismar aygıtı olan Filistin davasını da harcadı Erdoğan. Davos’taki One Minute’ün ve Mavi Marmara saldırısı üzerinden koyduğu postalarının tamamen yalan olduğunu tarih açıkça gösterdi. Türkiye’ye gelmesi için yalvardığı İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’u fevkalade bir törenle karşıladı ve ağırladı. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının olduğu ve çocukların öldüğü günlerde, İsrail’e büyükelçi atayacaklarını açıkladı ve “Siyasette küslük olmaz” dedi.
Arka sıradaki en önemli taşlarından birini daha feda etti “Filistin davası”nı satarak.
Şimdi elinde sadece vezir kaldı. Şah’ın ne olduğu zaten aşikar, “şahsım” diye tanımladığı kendisi oluyor. Veziri ise Cumhurbaşkanlığı koltuğu, yani Sarayı.
Erdoğan şu an içeride Ergenekon, mafya, kadim kanlı derin devlet yapılanması ve dışarıda da kirli odaklarla ittifak ederek Sarayını ve saltanatını korumaya çalışıyor. Elinde vezirden başka hiçbir taş kalmadı, diğer taşlarını tek tek harcadı.
Hala, Cumhurbaşkanlığı konumundan aldığı güçle, kendisine biat etmeyen çevrelere saldırmaya devam ediyor. Ancak bunu yaparken de kirli ittifakların gereği olarak, her gün yeni rezil icraatlara imza atıyor.
Derin devlet yapılanmasının koltuk değnekleri ile ayakta duruyormuş gibi görünen veziri, yani Sarayı, onu malum sondan kurtaramayacak elbette.
Sarayda geçirdiği her yeni gün, koltuğunu korumak için attığı her adım, onu bataklığın dibine daha da yaklaştırıyor.
Sadece kendisini bitirmiyor pek tabi. Siyasal İslamcıların halkı ikna etmek için kullandığı istismar unsurlarını, tabiri caizse taşları da şahsi malıymış gibi harcıyor, saltanatı için feda ediyor.
24 Ağu 2022 12:46