Hizmet’i bir ve beraber tutan Hocaefendi’nin o hususiyeti

  • Ethem Çelebi
  • Ethem Çelebi
    05 Oca 2024 12:08


    Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hususiyetleri arasında, vefa hassasiyeti çok mümtaz bir yere sahiptir. Onu anlatırken, kurulacak ilk cümlelerden biri, muhakkak engin vefa hislerine dair olacaktır. Yürekten ilgi ve alakanın tezahürüdür vefa. Sevginin fiile aksetmiş halidir. Kainatın İftihar Tablosu Peygamber Efendimiz (SAV), bir hadis-i şeriflerinde, “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” diyor ya; işte vefa, Efendimiz’in (SAV) beyanıyla, tabiri caizse, cennetin anahtarı mahiyetinde muhteşem bir karakter özelliğidir.

    Dünyalık azıcık menfaat için muazzam sıkıntılara katlanan insanoğlu, cenneti kazanması için sevmesinin çok büyük bir adım olduğunu idrak edebilse, belki de dünya buram buram misk kokan bir sevgi yumağı haline gelirdi. Sevgi elbette sadece bir duygu değildir. Bir fiildir, eylemdir sevgi. Kuru sözlerden ibaret değildir. Başta da ifade ettiğim üzere, sevginin fiil nazarında en önemli emarelerinden biri de vefadır. Kainatın İftihar Tablosu Efendimiz’in (SAV) ashab-ı kiram efendilerimize (Radıyallâhu anhüm ecmain) ve ümmetine olan vefasını hissetmeye, ekmel seviyede olmasa da kendi istidatımız nispetinde idrak etmeye çalışalım. Muhteşem ve fevkalade kelimeleri kafi gelir mi anlatmaya?

    Bütün güzellikleri olduğu gibi, ümmetine vefayı da öğreten, yine Fahr-i Kainat Efendimiz’dir (SAV). Akabe beyatlarına dönüp bakalım. Akabe bey‘atlerinde Medineli heyetin içerisinde bulunan sahabe efendilerimizden Ebu’l-Heysem bin et-Teyyihân (ra) anlatıyor: “Ey Allâh’ın Rasûlü, bizimle Sen’in kavmin arasında anlaşma var. Biz bu şekilde Sana söz verince anlaşmayı ortadan kaldırıyoruz. Biz Sana bey‘at edip söz verdikten sonra; Allah Sana tekrar kavmine dönecek güç ve kuvveti verirse, Sen’in onlara dönüp bizi bırakmandan endişe ederiz.” demesi üzerine, Sevgili Peygamberimiz tebessüm etti ve ona şu cevabı verdi: ‘Kanınız kanım, mezarlığınız mezarımdır. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Düşmanlarınız düşmanım, dostlarınız dostumdur.’”

    Efendimiz (SAV) her daim olduğu gibi ahdine vefa gösterdi, Medineli Ensar efendilerimiz de Akabe’de verdikleri söze sadık kaldılar, her daim vefalı oldular. Üstad Bediüzzaman Hazretleri de vefa insanıydı. Horhor medresesindeki, Birinci Dünya Savaşı’nda harp meydanındaki, Barla’daki, Afyon’daki, Kastamonu’daki, Denizli’deki, Emirdağ’daki vesaire, tüm talebelerine ve onların aile efradına öyle büyük bir sevgiyle bağlıydı ki, kelimelerle tarifi mümkün değil. Talebelerini isim isim dualarında zikreder, ihtiyaçlarını gözetir, şefkatini, ilgisini, alakasını ve çok önemli bir hususiyeti olan iltifatlarını esirgemezdi. Zübeyir’iyle, Sungur’uyla, Tahiri’siyle, Hafız Ali’siyle, Hüsrev’iyle, Bayram’ıyla, Ceylan’ıyla ve adlarını sayabileceğim yüzlerce talebesi de Üstad’larına büyük bir sevgi ve vefa hisleriyle bağlıydı.

    Hocaefendi’nin vefasını ise en güzel şekilde elbette en yakın talebeleri, 60 küsür yıllık arkadaşları anlatabilir. Onlardan biri de tabii ki İsmail Büyükçelebi abidir. Büyükçelebi abinin, bizzat şahit olduğu hatıraları eşliğinde, Hocaefendi’nin vefa hassasiyetini anlattığı bir videoya rastladım Youtube’ta. Her zamanki hoş, sade, billur ve samimi üslubuyla aktarıyor hatıralarını Büyükçelebi abi.        

    Hocaefendi’nin gittiği yerlerde tanıştığı insanları, o bölgeden ziyaretine gelenlere mutlaka sorduğunu ve o tanıdığı insanlara mutlaka selam ve hediye gönderdiğini belirtti. Kampta şahit olduğu bir tabloyu da şöyle aktardı Büyükçelebi abi: “Bir sefer ya Çorlu’dandı ya Lüleburgaz’dan, arkadaşlar gelmiş. Hocaefendi, Edirne’deki eski abileri soruyor. Orada Yüksel abi vardı, İsmail abi vardı, Hamdi abi vardı. Onları soruyor Hocaefendi. Arkadaşlar da böyle birbirine bakınıyor. Ben tabii üzüldüm çok. Eskiden böyle değildi, değil mi? Eskiden nerede Nur talebesi varsa (bilinirdi, ziyaret edilirdi). Hocaefendi nereden geldiyseniz hemen oradaki insanları sormuştur. Nasıllar iyiler mi, diye.” 

    Büyükçelebi abi, İlim Yayma Cemiyeti’yle ilgili bir hatırasını da anlatıyor videoda. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, İlim Yayma Cemiyeti, Hizmet’in evlerinde kalan talebelere burs veriyor. Büyükçelebi abi, Hocaefendi’nin İlim Yayma Cemiyeti ile ilgili vefasını ifade eden hatırasını şöyle aktarıyor: “Ali Rıza âbi İlim Yayma Cemiyeti’nde. Rahmetli Hasan Uğur abi İlim Yayma Cemiyeti’nde. Bir de başkanı vardı, Abdülkavi Beşer diye.  Emekli hakim bir ağabeyimiz, o da bizi çok severdi. Allah razı olsun, Allah rahmet eylesin. Bir de Şahin ağabeyimiz vardı, onun yardımcısı. O da çok genç vefat etti. O da bizi çok severdi ve bizim bütün talebelere onlar burs veriyordu. Sonra 80 ihtilâlinde İlim Yayma kapatıldı. Şimdi aradan ne kadar vakit geçmişti, bilmiyorum. Hani farz edelim ki bir sene geçti, iki sene geçti. Bir gün Hocaefendi bana sordu. İzmir’deydi o sıra. Ben de İzmir'e gitmiştim. ‘İsmail efendi, Abdülkavi beyi hiç arayıp sorar mısın? Hiç uğradın mı oldu mu?’ dedi. Ben de “Hocam, ihtilalden sonra pek uğramadım” filan dedim. Tabii çok mahcup oldum.”

    Hocaefendi’nin Büyükçelebi abiye, ziyaret edip etmediğini sorduğu İlim Yayma Cemiyeti Başkanı Abdülkavir Beşer, hayatını İslami hizmetlere adamış bir vakıf insanı. Büyükçelebi abinin de ifade ettiği üzere, emekli bir hakim. İlim Yayma Cemiyeti başkanlığının yanı sıra ??1974 yılında kurulan CHP-MSP Koalisyon Hükümeti’nde, Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi başkanlığı görevinde de bulunmuş. Onu yakından tanıyanlar, Beşer’in Ankara-İstanbul arası tüm seyahatlerini en ucuz biletli otobüs firmalarıyla yaptığını ve görev yaptığı kurumun ona hak olarak sunduğu geniş imkânları reddettiğini belirtiyorlar. Hayatında bir kez dahi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ya da İlim Yayma Cemiyeti’nin taşıtına binmediğini; adalet, hak ve rıza kavramlarını hayatının başat değerleri kılarak bunun gereğince yaşadığını kaydediyorlar. Emeklilik sonrası hayatının çoğu zamanını yalnızca ibadet ve Kur’ân’la geçiren Beşer, İskenderpaşa Camii’nde Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi’nin sohbetlerine aksatmadan devam edermiş.

    Hocaefendi, Büyükçelebi abinin, Hizmet’i çok seven ve talebelere de burs verilmesine vesile olan Abdülkavi Beşer’i, darbe sonrasında ziyaret etmediğini öğrenince, ibretlik bir kıssa anlatıyor. Büyükçelebi abi, Hocaefendi’nin anlattığı o kıssayı şöyle aktarıyor:   “Hocaefendi dedi ki, ‘Büyüklerden birisinin kapısının önüne bir köpek gelirmiş. Koklar, koklar gidermiş. Ertesi gün bakıyor, gene geliyor, kokluyor, kokluyor gidiyor. Bir şey bulamıyor ama gene geliyor. Ertesi gün gene geliyor, kokluyor, kokluyor, gidiyor. Bir gün o zat köpeğe soruyor. ‘Ey kelp. her gün geliyorsun. Bir şey bulamadığın halde, ertesi gün gene geliyorsun, ertesi gün gene geliyorsun. Nedir bunun hikmeti?’ Kelp de demiş ki, ‘Ben burada seneler önce bir kemik bulunmuştum. Onun hatırına geliyorum’ demiş.” 

    Büyükçelebi abi, Hocaefendi’nin anlattığı bu kıssayı aktardıktan sonra şu değerlendirmeyi yaptı: “Yani şimdi o insanlar kaç sene bizim talebelerimize burs verdi. Sonra dernek kapatıldı, ne yapsınlar yani? Şimdi orada vefasızlık yapmamalıyız. Biz onlara gitmeliyiz, aramalıyız, sormalıyız, ellerini öpmeliyiz. Sonra tabii gittik ziyaret ettik, Hocaefendi’nin selamını götürdük. Hocaefendi’nin vefa anlayışı bu, muhterem arkadaşlar.” Büyükçelebi abi sohbetin devamında, Hocaefendi’nin talebiyle, Kastamonu İnebolu’daki bir öğretmen abiyi ziyaret etmeleri esnasında köprünün yıkılması gibi başlarına gelen hadiseleri ve Hocaefendi ile birlikte Zonguldak’ın bir köyündeki öğretmen abiye, köye gece 2’de ulaşarak yaptıkları ziyareti de anlattı. 

    Nihai sözleri olarak da şunları ifade etti: “Şimdi Hocaefendi’nin bu vefası sayesinde, bakın Elhamdulillah, bu cemaatin birliği, beraberliği, uhuvveti devam ediyor muhterem arkadaşlar. İnşallah bu vefalılığı, başta dedim ya, örnek almamız gereken vasıflarıdır Hocamızın.”

    Binbir mağduriyet ve mazlumiyet içinde, Rabbimizin ihsan ettiği lütuflara şükreden ve başta zulüm döneminin hitamı olmak üzere, edeceği lütufları da sabr-ı cemil üzere bekleyen Hizmet’in dertli sineli adanmışları, belki her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor sevgiye, ilgiye, alakaya ve vefaya. Ve unutmayalım ki, vefa, görenden çok daha fazla, göstereni mutlu ediyor, huzur veriyor.

    İnşallah biz de muhterem Hocamızın vefa hassasiyetinin akislerine mazhar oluruz. O’nun murat ettiği, vefalı Hizmet insanlarından oluruz inşallah. Amin.    


    05 Oca 2024 12:08