Kendisi İslam dünyasının büyük alimlerinden dersler almış, mesela Sait Ramazan El Buti’nin yanında dört sene kalmış.
Fas, Mısır, Suudi Arabistan gibi İslam coğrafyalarında yaşayan veya yakın zamanlarda vefat eden alimleri tanıyor.
Ana dili Arapça olduğu için İslami kaynaklara vakıf ve halen Avrupa’da bir üniversitede dersler veriyor.
İki gün önce Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaretimde karşılaştım. O da ziyarete gelmiş.
Öğrendim ki, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet hareketi ile alakalı İslam dünyasında ilk doktora çalışması yapan kişi ve “Tecdidin Anahtarları” adını taşıyan yeni bir kitabı yayınlanmış.
Mısır’da Arapça yayınlanan bu eser, Hocaefendi ve Hizmet Hareketi'ni anlatıyor. Sohbetimizde Hocaefendi için “Zaman’ın İmamı” ifadesini kullandı, İslam dünyasında 500 seneden beri böyle bir tecdit hareketi gelmediğini vurguladı.
Bizler işte böyle bir Zât’a ve böyle bir harekete gönül vermiş insanlarız.
Çok zor bir dönemden geçtiğimiz muhakkak ve bu dönemde eli kalem tutanların, yazıp çizme imkanına sahip olanların mesuliyeti çok daha büyük…
Hem bir musibet, hem de fitne döneminden geçiyoruz. Hem büyük bir musibetle, hem de bu büyük musibetin ortasında fitnelerle imtihan oluyoruz.
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yaptığım bu ziyarette de aklıma gelen konuları sormaya gayret ettim.
Şöyle diyor Hocaefendi:
“Bize düşmanlık yapanlara mukabele-i bilmisil ile (aynıyla) karşılık vermemek, her meseleyi büyütmemek lazım. Meşru müdafaa yaparken de onların üslubunu kullanamayız. İnsani değerler bizim için önemlidir ve birinin bizi rahatsız etmesiyle hemen değişmemesi lazım.”
Hocaefendi burada bir yazarın ismini zikrederek “40 sene aleyhimde yazı yazdı, iki kelime cevap vermedim” ifadesini kullandı.
Burada bir parantez açarak bu yazarla yaşadığım bir hadiseyi paylaşmak isterim.
Hocaefendi benim de bulunduğum ortamlarda bir kaç defa bu yazardan bahsederken isminin yanına “Bey” ifadesini ekleyerek şunları söyledi:
“Bir yerde karşılaşsam elimi uzatmak isterim, yolda görsem arabama almak isterim. Hakkımızda ne biliyorsa onları yazdı. Kendisine karşı menfi bir tavrımız yok…”
Bu yazara Hocaefendi’nin bu ifadelerini aktardığımda hayretle yüzüme bakarak şöyle dedi:
“Ben Fethullah Hoca ile barışmaya hazırım…”
Hocaefendi’nin sözlerini aktarmaya devam edeyim:
“Biz hep iyilik yapmaya çalıştık. Allah biliyor, gücümüz ne kadarına yetiyorsa, hep iyilik yapmaya çalıştık… Centilmenliğinizin ve cömertliğinizin neticesini hemen almaya gerek yok. Israrcı olursanız, semeresini zaman içinde mutlaka görürsünüz ve düşmanlıkları eritirsiniz.”
Hocaefendi bu dönemde meşru müdafaa hakkını kullanırken dikkat edilecek çok önemli bir hususu şöyle ifade ediyor:
Cevap verirken “ortada” duran insanları incitmeme ve “tahrik”e sebebiyet vermeme…
Ve altın değerinde bir ölçü daha: “Her zaman yumuşatmanın yoluna bakmak lazım…”
Hocaefendi’ye Bediüzzaman Hazretleri’nin hapse giren Nur talebelerine yaptığı ikazı sordum. Bediüzzaman, Nur talebelerine, “Başımıza bu hadise şu sebepten geldi diye birbirinizi itham etmeyin, musibeti ikileştirmeyin” diyor. Çünkü o zamanki idare Nur talebelerini hapse atmaya zaten karar vermişti, sebep veya bahane icat etmek onlar için hiç zor değildi.
Hocaefendi şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bediüzzaman Hazretleri Çağın Sözcü’sü.. Söylediklerinde anahtar ifadeler var. Evet böyle dönemlerde atf-ı cürümler (suçlamalar) oluyor, atf-ı cürümlerden uzak durmak ve musibeti ikileştirmemek lazım…”
Bediüzzaman hazretlerinden bu yana, Hizmet Hareketi aleyhine sürekli yazanlar, çizenler olmuş. Bugün de devam ediyorlar. Gelecekte de yazmaya devam edecekler. Bunun önüne geçemeyiz.
Ama bir şeyi yapabiliriz: Hocaefendi’nin ifade ettiği ölçüleri esas alarak düşmanlıkları yumuşatabiliriz, fitnelerin büyümesini engelleyebiliriz, musibeti ikileştirecek atf-ı cürümlerden (suçlamalardan) uzak durabiliriz.
Bu kadar arkadaşımız, kardeşimiz zindanda iken, onların aileleri dışarıda zorluklarla ayakta kalmaya çalışırken, çocuklarımız Meriç’te boğulurken, Türkiye’den tır korsesi içinde çıkmaya çalışan bacılarımız kucaklarında yeni doğmuş bebekleri ile yakalanıp hapse atılırken, fitne ateşine malzeme taşımanın, perde arkasından bir hesaplaşmaya girmenin kime ne faydası var Allah aşkına?..
Tam tersine ne kadar çok zararı var bu hadiselerin... Musibeti ikileştiriyor, Hizmet yolunda koşan insanların enerjisini dağıtıyor ve zulme yeni argümanlar sağlıyor. Maalesef şu anda Türkiye’de her söyleneni ve her yazılanı “itiraf” diye kabule hazır bir kesim var.
Manzara içimizi acıtıyor ve bilerek ya da bilmeyerek fitneye malzeme temin edenleri hiç olmazsa zindandaki insanlarımız hakkı için insafa davet etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
Hiç olmazsa zindandakileri ve onların ailelerini düşünün, onların şartlarını ağırlaştıracak hareketlere tevessül etmeyin.
Nice büyük musibet ve mağduriyetler; daha sonra çok olumlu süreçlere öncülük etmiş.
Hadiselere bir de bu taraftan bakalım.
Mesela, Yunanistan’ın en büyük yayınevi Fethullah Gülen Hocaefendi’nin biyografisini yayınladı.
Mesela bir Batı ülkesindeki Hizmet insanlarının Türkiye’den yeni gelen ailelere fedakarane, süratle sahip çıkmaları, o ülkedeki önde gelen sivil toplum liderlerinin dikkatini çekiyor. Bu arkadaşları çağırıp, “Gelin bize bu konuda seminer verin diyorlar”, bu seminer icra ediliyor.
Bizim şuna inancımız var:
Mebdeinde, “80 yıllık ömrümde dünya zevki namına bir şey bilmiyorum” diyen Bediüzzaman ve müntehasında bütün ömrü çile ve göz yaşı ile geçen Hocaefendi olan bu Hizmet’i Allah zayi etmeyecektir.
Allah zindandaki o masumları, dışarıda fedakarlık destanı yazanları zayi etmeyecek…
İşte biz buna inanıyoruz ve sabrımıza gayret ekleyerek bu imtihan döneminin bitmesini bekliyoruz.
Yazıyı, Hocaefendi’nin sohbetinde not aldığım iki cümleyle noktalayayım:
“Hizmet’e destek veren, sahip çıkan insanların yaptıkları bu iyiliklere ayniyle mukabele etmek, onları aziz tutmak lazım… Dava ve mefkure etrafında örgülenen her şey ibadet seviyesinde kabule karin olur.”