Hizmet Düşüncesi ve “Devr-i Sabık” Cereyanları

  • Faruk Mercan
  • Faruk Mercan
    04 Nis 2021 09:59
    Kitabın ismi “Bilginin Bin Yıllık Haritası…”
    2019’da, yani iki sene önce yayınlanan kitabın yazarı Violet Moller.
    İngiltere Oxford’da çalışmalarını sürdüren tarihçi Violet Moller’in 300 sayfalık kitabının üçte ikiden fazlası, Müslüman bilim adamlarından ve Müslüman alimlerden bahsediyor.

    Şöyle yazıyor tarihçi Moller:
    “Müslüman bilim adamları dünyanın çevresini ölçerken, yıldızlar üzerinde yeni tekniklerle çalışırken, yeni bilimsel metodlar kesfedip uygularken, yeni bir dünya haritası üretirken, bugün kullandığımız modern sayı sistemini ve geometriyi geliştirirken, yeni tıp teknikleri ve bir cok hastalığın semptomlarını belirlerken; Müslüman dünyada bir kaç asırdır hastaneler, pratik tıbbi aletler ve cerrahi mudahale ekipmanları varken Avrupa’da bunların hiçbiri yoktu… Harizmi, Razi, Kindi, Benu Musa kardesler gibi bilim adamları geniş ilgi alanlarıyla, bir kaç yüzyıl sonra Avrupa’da doğacak rönesansın öncüleri oldular. Buluşları, tıbbi yenilikleri, ‘bilimsel metod’ olarak sonraki çağlara miras kaldı…” 

    Müslümanların bilime olan bu merakının İslam dininden kaynaklandığını bir hadis-i şerifle anlatan Moller; İslam'ın ilk çağlarında bilim ve dinin bir harmoni sergiledigini vurguluyor ve şöyle devam ediyor:

    “İslam medeniyetinin büyük şehirlerinde büyük kütüphaneler kuruldu ve buralardan İbn-i Sina, Biruni, El Tusi ve İbn-i Heysem gibi yeni bilim adamları yetişti… Bir çok buluşu olan ve Müslüman İspanya’nın Leonardo Da Vinci’si denilen Abbas İbni Firnas, Endülüs sarayında astrologdu… Zahravi’nin Tıbbın Metodu kitabı Avrupa’da, İbn-i Sina’nın Tıbbın Kanunu kitabı ile birlikte doktorların başucu kitabıydı. Zahravi’nin otuz bölümden oluşan kitabında her bir hastalığın ayrı tedavi metodları, ilaçlar ve kürler vardı, kitabın son kısmı ise cerrahiye ayrılmıştı… Endülüs’te yaşayan Müslüman astronomi alimi Zarkali’nin kullandığı usturlab, o zamana kadar Müslüman alimlerin geliştirdiği en etkili astronomi aletiydi ve Avrupa’dan Hindistan’a kadar her yerde kullanılmaya başlandı. Kortoba’daki kütüphanede 400 bin eser varken, Avrupa’daki en büyük kütüphane olan Fransa’daki Abbey of Cluby’de sadece bir kaç yüz eser vardı…” 

    Peki sonra ne oluyor? Müslümanlar tam 600 sene önce artık “bilimsel bilgi üretme” kapasitelerini kaybediyorlar. Onbeşinci Yüzyılın başı itibariyle Avrupa’nın 280 şehrinde matbaalar tam 20 milyon kitap basarken İslam alemi gerileme sürecine giriyor.

    Ama gördüğünüz gibi bilginin bin senelik haritasında Müslüman bilim adamları ve Müslüman alimler var.

    Hizmet Hareketi ve hizmet düşüncesinin bizim kuşağımıza en büyük mesajı; İslam aleminin 600 senedir yaşadığı gerilemeyi durduracak nesiller yetişmesiydi.

    Çare eğitimdi. Bu sebeple Hizmet Hareketinin temelinde, çağın bilgi ve tekniklerine hakim, eğitimli insanlar yetiştirmek var.
    Türkiye’de yaşanan büyük kıyıma rağmen, Hizmet hala dünyanın bir çok bölgesinde bu misyonunu devam ettiriyor.
    Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bugün itibariyle İslam aleminde bu misyonu sürdürecek kapasite ve birikime sahip olan adres yine Hizmet Hareketi'dir.

    Yetişen yeni nesiller, inşallah gelecekte yazılacak olan “Bilginin İki Bin Yıllık Haritası” kitabında yer alacaklar.

    Haritaları çizmek ve değiştirmek kolay değil…
    Mesela bugünkü dünya haritasını İngilizler çizdiği için İngiltere dünyanın tepesinde ve haritanın merkezinde yer alıyor.
    Fatih Üniversitesi eski Rektörü Profesör Şerif Ali Tekalan ile birlikte Yeni Zelanda’ya gittiğimizde, zannediyorum bir üniversitede görmüştüm. Yeni Zelandalılar, mevcut dünya haritasının en dibinde küçük bir ülke olarak yer almaktan çok sıkılmışlar ve yeni çizdikleri bir haritada Yeni Zellanda’yı dünyanın tepesine yerleştirmişlerdi. Sonuçta dünyaya nereden baktığınıza bağlı…

    Ama dünyanın “bilgi haritası”nı yeniden çizmek bu kadar kolay değil…
    Çok daha büyük gayretler ve çok kararlı bir irade istiyor.
    Hizmet düşüncesi ve Hizmet’in eğitim felsefesi işte bu gayenin peşindeydi.

    “Allah Yolunda Bir Ömür” kitabındaki “Doğu ve Batı” bölümüne bakmanızı tavsiye ederim. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu konudaki gayret ve ifadelerini bulacaksınız.
    İnanıyorum ki Hizmet hareketinin bu misyonu devam ediyor ve devam edecek. Bunda en ufak bir şüphem yok…
    Türkiye’de yaşanan kıyım içimizde çok büyük bir yara ama; Hizmet Hareketi'nin 1990’lı yıllardan beri küresel bir boyut kazandığını unutmayalım.

    Sadece Türkiye değil, sadece İslam dünyası değil, aslında bütün dünya çalkantılı bir dönemden geçiyor. Ama Türkiye’deki kıyım canımızı çok acıttığından dolayı, bazen bütün hadiseleri Türkiye’den ibaretmiş gibi mutalaa edebiliyoruz ve bu durum üzüntülerimizi, kederlerimizi artırıyor.

    Yaşadığımız şu günlerde bir de “devr-i sabık cereyanları” ile karşı karşıyayız.
    “Devr-i sabık” ifadesi Türkiye’nin siyasi tarihinden gelen bir kavram.
    1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, iktidarı devralmadan önce yayınladığı seçim beyannamesinde, “devr-i sabık peşinde olmayacağız”; yani “İntikamcılık yapmayacağız, geçmişin peşine düşmeyeceğiz, bizim işimiz geleceğe bakmak” diyor.
    Ne var ki, Türkiye’nin tarihinde devr-i sabık zihniyetinin hakim olduğu zamanlar olmuş. 

    Bugün Turkiye’de Hizmet Hareketi'nin maruz kaldığı kıyıma verilecek en güzel isim Tenkil… Tenkil’in müzesi de kuruldu.
    Ama bu kıyımın arkasındaki kin, nefret ve intikamcılığa baktığınızda, buna bir çeşit “devr-i sabık cereyanı” demek de mümkün… Bu sebeple, neredeyse Türkiye’nin geçmişindeki her olumsuzluğu Hizmet Hareketi'ne yıkmak gibi bir zihniyet hakim şu anda Türkiye’de… Düşünün Hrant Dink cinayeti gibi failleri aşikar bir hadiseyi bile Hizmet Hareketi'ne yıktılar. Ben de bu dosyaya monte edilen kişilerden biriyim. 

    İntikamcılık ve devr-i sabık zihniyeti insanı işte böyle kör ediyor. Ortada akıl, mantık, makuliyet ve yarın ahirette hesap verme düşüncesi diye bir sey kalmıyor. İlla da intikam, illa da intikam naraları, kin ve nefret sadaları koca bir ülkenin gökkubbesini esir alıyor.

    Şuna eminim, bu zihniyet, Hizmet Hareketi'ne verdiği zararın kat kat fazlasını aslında Türkiye’ye veriyor. Türkiye baskıcı, otokrat, ekonomisi çöküşe geçmiş, huzurun yerini kargaşanın aldığı bir ülkeye dönüştü.

    Benim esas uzerinde durmak istediğim mesele, Hizmet Hareketi'nin içinde yar almış bazı insanların, “devr-i sabık zihniyeti”ni çağrıştıracak bazı davranışlara tevessül etmeleri, ve bazı ithamlarda bulunmaları…

    Hiçbirimiz hatalardan, kusurlardan azade değiliz. Elbette geçmiş hataların ve kusurların hesabını sormanın bir yere kadar meşruiyeti de var, çünkü meselenin bir boyutunda “amme hakkı” var.

    Peki, bu hesap nasıl sorulacak? Hayatın her alanını inceden inceye tanzim etmiş olan inandığımız dinin esaslarının, buna bazi ölçüler getirmemiş olması mümkün mü? Elbette hayır…

    En basiti, inandığımız değerler, gaye gibi vasıta da meşru olacak diyor.

    Herkesin kendi kafasına göre hakkının peşine düşmesi demek olan “ihkak-ı hak” yerine hakem, sulh gibi metodlar ihdas edilmiş.
    Herkesin kendi düşüncesine göre kendi hakkının veya amme hakkının peşine düştüğü bir yerde kargaşa ve fitne olur çünkü…
    Genellikle fetret ve çalkantı zamanlarında, buyuk musibet zamanlarında “devr-i sabık cereyanları” da ortaya çıkar. 

    Devlet gücüyle yapılıyorsa intikamcılık ve kıyım halini alır. Fertler yapıyorsa, ne kadar masum niyetlerle başlarsa başlasın, bir noktadan sonra intikamcılığa ve fitneye dönüşür, Hele bir de hak arayışına girenler bu işi “perde arkasından” yapıyorsa…
    İslam tarihinde bunun çok acıklı örnekleri var, “Haricilik” cereyanı gibi…

    Bediüzzaman Hazretleri'nden bu yana Hizmet düşüncesi, müspet hareketi esas almış. Bediüzzaman Hazretleri, en zor zamanlarda “Güzel gören güzel görür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” demiş. Hep hadiselerin müsbet taraflarına bakmayı salık vermiş, başımıza gelen hadiselerde kaderin payına işaret etmiş. Sabır ve sebatla, eninde sonunda adaletin ve hakkın tecelli edeceğini ifade etmiş…

    Yazının başında alıntılar yaptığım “Bilginin Bin Yıllık Haritası” kitabına geri dönersek…
    İslam ve insanlık tarihi çalkantılardan, buhranlardan, fetret devirlerinden, musibetlerden hiç azade olmamış. 
    Hizmet Hareketi ve Hizmet düşüncesi tarihin işte böyle bir çalkantılı ve bunalımlı döneminde, gelecekte yazılacak “Bilginin İki Bin Yıllık Tarihi” kitabında yer alacak nesiller yetiştirme misyonuna sahip…
    Bu kervan yoluna devam edecek, önemli olan ferden bizim durduğumuz yer ve yaptığımız tercih…
     
    Faruk Mercan
    04 Nis 2021 09:59