“Zebercet gibi sesiniz diriltiyor bizi…”
Fethullah Gülen Hocaefendi, ziyaretçileri arasında bulunan çok kıymetli bir alime böyle iltifat ediyor. Bu cesur insanın gayretlerini takdir ederken, “Yiğitçe, mertçe…” ifadelerini de kullandı.
Evet bunca sıkıntı ve gailenin içinde, yiğitçe ve mertçe hizmet yolunda koşturan insanların hepsine bu iltifat aslında… Kimi sesiyle, kimi kalemiyle, kimi mesaisiyle, kimi infakıyla, kimi gece-gündü duasıyla… Bunların hepsi “zebercet” kıymetinde gayretler…
Geçtiğimiz hafta içinde üç-dört günü, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin mekanında geçirmek nasip oldu. Bu aydınlık ve bereketli mekanda, dinlediklerimi ve şahit olduklarımı size aktarmaya gayret edeceğim. Yine çok değerli insanlar gördüm Hocaefendi’nin sohbet halkasında... Hizmet yolunda durmadan koşturmalarıyla Hocaefendi’yi sevindiren insanlar… Çehrelerine baktığınızda sarsılmaz bir hizmet azim ve kararlılığı gördüğünüz yiğitler…
Hocaefendi onlara hitaben “İçimi bir sevinç, inşirah kapladı” dedi ve şöyle devam etti: “Yeni bir fasıl yaşıyoruz, dert ve sıkıntı ile beraber ve bu arada inşaallah mutlu bir gelecek adına hazırlık yapıyoruz… Yaşananlardan dolayı bir köşeye çekilme değil de, canhiraşane koşturmak lazım. Yapılması icab eden şeyleri yapmak lazım… Yaşananları inkisar vesilesi saymamak lazım, ümitsizliğe sebebiyet vermemek lazım. Her defasında gadre uğradıysak Cenab-ı Hakk bir lütufta bulundu. Şimdi de ciddi bir gadre uğrandığı söylenebilir… Çok iyi şeyler olacağı ümidini taşıyoruz. Nelere vesile olur bilemeyiz…”
Şahit olduğumuz her güzel hizmet hamlesi karşısında “Elhamdulillah Cenab-ı Hakk bugünleri de gösterdi” diyebilme ve bu güzellikleri hem hizmet dairesi içinde hem de dışında paylaşma, bu güzellikleri yayma… Hele hele belirli bir mahrumiyet içinde olanlara bu güzellikleri mutlaka intikal ettirme, onları haberdar etme ve sevindirme…
Şöyle devam ediyor Hocaefendi: “Bence her unsuru canlı tutarak onunla kendimizi ifade etmemiz lazım. Elalemin kararttığı ufka bağlı kalarak paniğe kapılmadan, yese düşmeden… Elimizden gelen her şeyi ölesiye yapalım, Allah kerim. Siz size düşeni yaptığınız sürece Allah bizi yarı yolda bırakmayacaktır. Cenab-ı Hakk’a müteveccih olanları, O yüzüstü bırakmaz.”
“Boş durmamalı, harıl harıl koşturma mevsimi… Bazı şeyleri elimizden aldılar. Ona mani olmak mümkün değildir. Ama dünyanın her tarafında farklı bir gelişim, farklı bir oluşum var. Dünyanın her tarafında açılımlar var… Olanlardan üzülüyoruz. Ama Cenab-ı Hakk’ın takdiri. Nasıl sonuçlanacağını bilemeyiz. Ne lütuflar olacağını bilemiyoruz. Şimdi çekilen sıkıntılar da değişik şeyler vaat ediyor. Fuzuli dert çok derman yok diyor. Allah’ın izniyle biz, dert çok derman da çok, talih de zebun değil diyoruz.”
Yapılan mezalimleri, “zulüm içinde zulüm” mahiyetindeki hadiseleri seslendirme, temiz vicdanlarda makes bulmalarını temin etme; bunların bir “dünya meselesi” haline gelmelerini sağlama…
Bir yandan da “insanları şaşırtacak bir performansla” yapacaklarımızı yapma ve hizmet insanlarına yönelmiş “teveccühleri rantabl değerlendirmeye” bakmak: “Bu inşirahınız inşallah dünya kamuoyu tarafından takdir edilecek. Zahiren şartlar müsait değil gibi, ama Allah’a müteveccih olanlar hiçbir zaman ebedi mahrumiyet, mağlubiyet yaşamazlar…”
Evet büyük sıkıntılara maruz kalıyoruz, ama “Parça parça şeyler, çok önemli bir yekün teşkil eder” ifadesine sadık kalıp, bize düşen parça ne ise onda gevşeklik etmeme…
“Nefsimiz adına hangi ölçüde civanmert olsak da, mevcutla iktifa etmeme, yeni imkanlar arama…”
Mahrumiyetlerin bize ızdırap verdiği zamanlarda, “Elhamdulillah bu kadar dostumuz var, bu kadar sevenimiz var, bu işe yardım ediyorlar” diyebilme… En geniş imkanlara sahip olduğumuz zamanda bile bu sıkıntılarla yaka paça olacağız.” düsturunu hatırdan çıkarmama… “
Hocaefendi ikisi de halen hizmet dairesi içinde olan biri profesör diğeri yıllarca dine, millete hizmet etmiş iki şahsiyet için, “Her ikisi de başımızın tacı, çok kıymetli insanlar...” diyor. Ve yıllar önce vefat etmiş, yaşadığı dönemde çok önemli hizmet kanalları açılmasına vesile olmuş önemli bir entelektüel için şu ifadeyi kullanıyor: “Kadri, kıymeti bizim takdirlerimizin üstünde bir insandı. Saffetini muhafaza etmiş ender insanlardan biriydi. Şahane bir insandı…”
Hocaefendi ömrü hayati boyunca okuyan, okuduğu ile amel eden, yaşadığı zamanın ilimleri ile mücehhez nesillerin yetişmesi için gayret etti. Çağlayan dergisi ve yayınlanan yeni kitaplara sürekli alakası bu sebepten… 1986’da ders halkasına aldığı yeni talebelere ilk önce bilginin kıymetinden bahsetmesi bu sebepten…
Sohbetin sonunda yine misafirlerine dergi dağıtmak istedi, ama dergiler tükenmişti. Bir talebesi, elimizde İmtihanlar Kuşağı kitabi var dedi ve onu dağıtalım mı diye sordu. Hocaefendi’nin cevabı şöyle oldu: “Bilmiyorum, arkadaşlar beğenirlerse onu da dağıtın. Arkadaşlar okuyacak şeyleri belirlemişlerdir, ama onu da dağıtın…”
Bir kargaşa döneminden geçiyoruz diye ihmal edilecek bir konu değil bu mesele… İslam’ın birinci rönesansı denilen onuncu ve on birinci yüzyıllar aynı zamanda büyük kargaşaların yaşandığı bir dönem… İnşallah bu kargaşa dönemini de, Hocaefendi’nin özlemini çektiği İslam’ın ikinci rönesansı takip edecek…
Hizmet kadroları, “tecrübeleriyle, bilgileriyle, dünyayı doğru müşahede etmeleriyle” yeni bir “kıvam” yakalamış durumdalar. Bu işin en önünde koşturanlar hep “diri, ümitli ve zindeler… Bundan kimsenin endişesi olmasın… Bundan sonra “derlenip toparlanma zamanı” ve bunun gerçekleşeceğinden de kimsenin şüphesi olmasın…
Bu kervan kıyamete kadar yürüyecek inşallah, bize düşen bu yolda nasibimizi kovalamak…