Evlerine misafir olduğumuz bir genç bir hanım, “Ahmet Kaya’nın o şarkısını bu kadar seveceğimi hiç düşünmezdim” diyor.
“Sen nerden bileceksin benim nasıl yandığımı” diyorum.
Acı bir tebessümle “evet” diyor.
Bu günlerde yanımızda yöremizdeki insanların neler yaşadığını neler çektiğini bilemiyoruz.
Bizimle, bir yanları bahar bahçe otururken bir yanlarında ne fırtınaların koptuğunu ne yangınların alev alev yandığını göremiyoruz.
Yandıklarını yanındakilere hissettirmeyecek kadar soylu ve yüce insanlar.
Kuzeyin bu soğuk ülkesinde cuma namazları kıldığımız kültür merkezimizde müezzinlik yapan bir genç var.
Yanık ve yandırıcı bir sesi var. Belli ki içinde bir yerleri yanıyor.
Bir Cuma sonrası tanışıyoruz. Yakın bir kasabada oturuyormuş.
“Ne zaman geldin buralara?” diyorum.
“İki yılı geçti.” diyor. “Eşim ve iki kızım Türkiye’de.”
Kızlarının fotoğrafını gösteriyor bana, ‘Onları çok özledim.” diyor.
Gözleri doluyor.
“Türkiye’de ne iş yapıyordun?” diyorum.
“Benimkisi uzun hikâye.” diyor. “En son bir ilçede gençlik ve spor müdürüydüm.”
“Ben uzun hikayeleri daha çok severim” diyorum.
“Anlatayım o zaman” diyor.
Adım Gökhan... Gökhan Tekiroğlu”
Adı gibi manalı bir şahsiyeti olan, gözleri Güneydoğu’ya has bilgeliğin sevecenliğiyle parlayan bu gençle sohbet koyulaşıyor.
“Çocukluğumdan beri kitapları çok seviyorum” diyor. “Bu sevdam bana erken dönemde anlamlı bir ödül getirdi.
Liseler arası bilgi yarışmasında birinci olduğumda kaymakam beni bir kitapla ödüllendirdi.
“Notre Dame’ın Kamburu”
Kinlerin, nefretlerin, aşkların, intikamların, iftiraların, karanlık cinayetlerin yer aldığı, iyilikle kötülüğün amansız savaşını anlatan Victor Hugo’nun bu muhteşem eserini bir solukta okudum.
O kitap benim için bir dönüm noktası oldu.
İyilikle kötülüğün kavgasında hep iyiliğin yanında olacaktım.
Üniversiteyi bitirince Güneydoğu’daki küçük bir ilçeye öğretmen olarak atandım.
Öğrencilerimin, korkulu gözlerle sınıfa ilk adım attıklarında, yüzlerindeki ifadeyi bugün gibi hatırlıyorum.
İlkokula başladığım gün ben de öyle değil miydim?
Hep bir hayalim vardı. Hapishaneleri kütüphane yapmak.
Önce görev yaptığım ilçeden başladım.
Eski bir hapishaneyi kütüphane ve spor salonu yaptım.
Açılışa vali de geldi. Yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi.
Beni tebrik etti. ‘Çok güzel bir iş başardın.’ dedi.
‘Sayenizde efendim.’ dedim.
‘Nasıl yani?’
‘Siz bizim ilçede kaymakamlık yaparken bana Notre Dame’ın Kamburu’nu hediye etmiştiniz.’
Vali çok duygulandı.
15 Temmuz’dan sonra iyilikle kötülüğün savaşı şiddetlendi.
2016’da o idealist vali ihraç edildi.
Bir müddet sonra ben de ihraç edildim ve tutuklandım.
Beni bir hücreye koydular.
Üç gün boyunca kimse ile görüştürmediler.
Üç gün sonra şık giyimli biri geldi.
‘Gençsin. Kariyerin, ailen var.’ dedi. ‘İtirafçı ol, bu karanlık yerden çık git.’
‘Ben bir itirafçı yüzünden buradayım. Kimsenin benim yüzümden burada olmasını istemem.’ dedim.
Hakimler tutukluluğuma karar verdi.
Daracık bir koğuşta tam 41 kişiydik.
Çağlayan gibi inen Güneydoğu’nun sıcağından taş duvarlar ateş gibi yanıyordu.
Tek tuvalet vardı.
Sanki pis bir saunanın içindeydik.
10 ay kaldım hapiste.
Hapishaneleri mektep yapmak isteyen benim gibi nice idealist vatan evladına hapishaneler mektep oldu.
Eşim bir gün görüşe gelirken ticari bir taksiye biniyor.
Şoför eşimin cezaevine gittiğini öğrenince, ‘İnsanları haksız yere yatırıyorlar. Ben de ihraç oldum. Eşine selam söyle.’ diyor.
‘Sizin göreviniz neydi?’ diyor eşim.
‘Valiydim.’
Eşim, ‘Bizi görüşe bir vali getirdi.’ dedi.
‘Keşke adını sorsaydın. Bizim vali Harun Yiğit taksicilik yapıyor, kesin oymuştur.’ dedim.
Dışarı çıktığımda aklım sürekli içerde kalan arkadaşlardaydı.
Dışarısı içeriden daha ağır geldi bana.
En yakınların bile benimle konuşmaya korkuyordu.
İş bulamadım.
Mahkemem devam ediyordu.
‘Yargıtay onarsa geri kalanı yatar çıkarım.’ dedim. Ülkemi bırakıp gitmeyi hiç düşünmedim.
Ama olmadı.
Ülkeme veda vakti geldiğini anladım.
Bir bayram öncesiydi.
Önce anneme uğradım. Taze bir toprak yığının altında öylece yatıyordu.
‘Ana!’dedim, ‘Seni bırakıp gideceğim hiç aklıma gelmezdi ama hayatta olsaydın ‘Git oğlum!’ derdin.’
Babama, ‘Gidiyorum’ diyemedim.
Eşim, her zamanki gibi güçlüydü.
Güneşli havada yaz yağmurları döken aydınlık bulutlar gibi olan güzel gözleri ile beni teselli etmeye çalışıyordu.
Çocuklarımın ellerinden sıkıca tutarak, eşimin yanına doğru yürüdüm. Yüreğimde bir sızı vardı. Sanki bir parçam kopuyordu. Eşimin ellerini tuttum. ‘Seni ne kadar çok sevdiğimi hiçbir zaman unutma,’ Dedim. ‘Umutla dolu bir gelecek için savaşmak zorundayız. Seni Allah’a emanet ediyorum, hakkını helal et.’
Eşim o güzel gözleriyle gözlerimin derinliklerine baktı. Ömrüm boyunca hiç unutamayacağım hazin bir gülümsemeyle, ‘Senin cesaretin, bize güç veriyor.’ dedi. "’Biz burada seni bekleyeceğiz. Seninle gurur duyuyorum.’
Çocuklarımın gözlerine baktım, içim burkuldu. Henüz konuşmayı bilmiyorlardı ama o mahzun pınarlar gibi bakan gözlerle, ‘Baba, neden gidiyorsun?’ diyorlardı.
Bunu hissetmek ruhumda fırtınalar kopardı.
Onlara sarıldım.
‘Yavrularım! Bu mücadele, size daha iyi bir gelecek inşa etmek içindir. Her an kalbimde olacaksınız.’ dedim.
O gün Meriç’e doğru yolculuk başladı.
Bir köyden geçerken çobanlar köye dönüyordu.
Koyunlar kuzular meleşiyordu.
Hava kararınca tarlaların arasından saatlerce yürüdük.
Sık ağaçlık bir yerde mola verdik.
Rehberimiz ateş yaktı. Cebinden cezvesini çıkardı. Ateşin üzerine koydu.
Issız bir yerdi.
Nisandı ama yine de geceler soğuktu.
Vatan toprağında yaktığımız son ateşin alevlerinde ısındık.
Sabaha yakın yanımızda taşıdığımız botu şişirmeye başladık.
Gün ağarırken yola çıktık.
Rehberimiz, ‘Çok hızlı hareket etmemiz lazım.’ dedi.
Botu birlikte omuzladık.
Yürümeye başladık. Sırt çantam da vardı. Bot gittikçe ağırlaşıyordu.
Kızlarımın, ‘Babaaa!’ diyerek bana doğru koşmaları, boynuma sarılışlarını bir görecektiniz.” Dedi Gökhan Bey.
Eşim, boynuma sarıldı. Kulağıma,
‘Seninle gurur duyuyorum.’ dedi.
‘Seni ne kadar çok sevdiğimi unutmadın değil mi?’
“Unutmadım. Sevgin bende emanetti. Onu sana getirdim ama sana başka bir emanet daha getirdim.”
Çantasından bir kitap çıkardı.
Bana uzattı.
‘Notra Dame’ın Kamburu.’
Kapağını açtım.
‘Liseler arası bilgi yarışmasında birinci olan Gökhan Tekiroğlun’a başarılarının devamı dileklerimle
Harun Yiğit
İlçe Kaymakamı.
18 Haz 2023 11:02
Sitemizi kullanmaya devam
ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz.
Detaylı bilgi almak için Çerez Politikasını ve Gizlilik Politikasını inceleyebilirsiniz.