Tefekkür neden önemlidir? Çünkü tefekkür bizi Allah’a bağlar. Dolayısıyla imanın artmasına vesile olur, gaflet perdesini yırtar. Acz-i mutlak (sınırsız aciz) içinde debelenen beşerî, Kadir-i Mutlak’ına raptedip(irtibat) kabir berzahından cennet bahçelerine çıkaran yolun bulunmasını temin eder. Ayrıca tefekkür İnsanlığımızı bulma adına da çok önemlidir.
Bu bakımdan akıl feneri ile ancak sınırlı bir aydınlanma yaşayan deist kardeş! Şu imtihan dünyasında kâinatın sahibi olan Allah hakkında temelli ve köklü bir bilgiye sahip olabilmek ve kâinat ile Allah arasındaki ilgi ve alakayı doğru kurabilmek için iyi bir bakış geliştirerek tefekkürün, tezekkürün, tekkulun ve tedebbürün hakkını vermen gerekebilir.
Aklın hakkını vermek anlamına gelen tefekkürün değer ve kıymeti adına Peygamberimiz(sav) buyurdu ki:
“Bir saat düşünmek bir sene ibadetten daha hayırlıdır.- Men tefekkere saaten hayrun min ibadeti senetin” (Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310) Başka bir şey olmasa da bu hadis bile tefekkür, tezekkür ve tedebbürün ne denli kıymetli olduğu adına bizim için yeter de artardı bile. Allah’ı (c.c) kitap ve peygamberler başta olmak üzere iman esaslarını ve İslam'ın şartlarını anlamak tefekkür ve tezekkür ve taakkul şartına bağlıdır. Bunlar olmadan da yüzeysel idrak mümkündür. Fakat tefekkür ve tezekkür olmadan bir insanda dünya ve ahirette kurtulmasına sebep olacak olan “tahkik-i imanın” meydana gelmesi mümkün değildir. “İman edip iyi bir Mümin olmak için tefekküre gerek yoktur; her kes öyle veya böyle hemen iman edebilir. Hatta en iyi müminler teslimiyeti ve saflığı aklının önüne geçmiş olanlardır” şeklindeki yaklaşım Müslümanların yani bizlerin yozlaşmasına, bodur olmasına sebep oldu.
Dinimiz tefekküre bir sınır, bir tahdit de koymadı. Sadece abdestli olursan kâinatı tefekkür ederken Allah hakkında düşünceye dalabilirsin veya Allah’ı düşünmek için bir mabede gidilmesi gerekir gibi bir sınırlama yoktur. Aslında tefekkür bir Müslümanın yaşam biçimdir. Zira beyin cidarlarında meydana gelen tefekkür vasıtasıyla kalplerdeki aşkı alevlendirilmeyen dini inanışlar zamanla çok rahat dogmalara dönüşür, her yerde bağnazlar ve yobazlar hortlar.
Hz. Muhammed (s.a.s)'e en çok etki eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir. İki kişi Hz. Aîşe (r.a)'ı ziyaret etmişler. Onlardan biri, "Hz. Muhammed (s.a.s)'de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?" deyince, Hz. Aîşe (r.an) şöyle demiştir:
"Resulullah (s.a.s) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (r.a):
"Ya Resulullah (s.a.s)! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?" deyince, o: "Bu gece Yüce Allah, bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır" dedi ve ayeti okudu:
"Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır" ( l-i İmrân, 3/190).
Ondan sonra Resulullah (s.a.s): " Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun" dedi.
Aslında tefekkür, bir Müslümanın yaşam biçimidir. Hata yatma ve dinlenme halimizi dahi kapsar. Bu açıdan Allah (c.c) Al-i İmran 190. ayette bizden isterse ayakta, gerekse rükûda veya secde hallerini de kapsayacak şekilde bir tefekkür hayatı yaşamamızı ister:
“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (Ali İmran, 191)
İşte budur. Gerçek dindarlık, Rabbi anmakla kâinat üzerinde tefekkür etmek arasındaki çizgiyi yakalamaktır. Her yerde Rabbimizi görebiliyor muyuz? Gök sema yıldız küremiz yağan yağmurlar akan dereler ve çaylar... Bize Rabbimizi hatırlatıyor mu? Yunusun bu şiiri tefekkür adına ne enfestir:
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlam seni
Su dibinde mâhi ile
Sahralarda ahû ile
Aptal olup yahu ile
Çağırayım Mevlâm seni
Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elimdeki asâ ile
Çağırayım Mevlâm seni
Derdi öküş Eyyub ile
Gözü yaşlı Yakub ile
Ol Muhammed mahbub ile
Çağırayım Mevlâm seni
Bilmişim dünya halini
Terk ettim kıyl ü kalini
Baş açık ayak yalını
Çağırayım Mevlâm seni
Yunus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile
Çağırayım Mevlâm seni
“Her şey bana seni hatırlatıyor...” sözü şarkı da olsa çok manidardır. İşte imanın, muhabbetin yakalanması da böyle gece gündüz her halimizi kapsayan bir tefekkür ve taakkule bağlıdır. İmam Busiri; “iza secede tecellallahu”-” O’nun secdesinde Allah mütecelli” idi diyor. Secdeye varmış bir insanın bu hali nasıl Allah'ı hatırlatır, kâinatın her hali de Allah’ı hatırlatır, hatırlatmalıdır. Maalesef bizim namazlarımız bile Allah'ı hatırlatmıyorsa dahası namazda dahi Allah’ı unutuyorsak, Allah bizi ıslah etsin!
Evet tedebbür ve taakkul olmadan Allah ve onun buyruklarını anlamak idrak etmek mümkün değildir. Kâinat kitabı tefekkürsüz anlaşılamadığı gibi kelime, harf ve cümlelerden meydana gelen Kuran-ı Kerimi de anlamak mümkün değildir. Kalbin kilitlerini açmak mümkün değildir. “Efela yeteddeburunel kurân – “Onlar Kur'an'ı tedebbür etmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed, 24).
Tedebbür, bir işin hakikatini düşünüp taşınmak ve bir şeyin inceliklerini iyice anlamaktır. Tedebbür bir manada derinlemesine düşünmektir.
Kur'an -ı Kerim okunmasındaki Peygamber Efendimiz ’in tavsiyeleri tedebbür, taakkul ve tefekkürü netice verecek şekildedir. Nitekim Abdullah b. Amr’dan (r.a) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber(sav) şöyle buyurdu: “Kur’an’ı bir ay içinde oku”. Dedim ki, “Ben güç ve takat bulur daha fazla okuyabilirim. Nihayet Hz. Peygamber, “O halde bir hafta içinde oku. Ama bu miktarı artırma!” (Buhari fedail 6/114). Buradaki “Ama bu miktarı artırma!” cümlesi, Kur’an okuyucusunun onun manasını, hikmetlerini, emir ve yasaklarını, vaad ve vaidini tefekkür ve tedebbür etmesi olarak yorumlanır ki bu da orta halli bir okuyucu için en az bir hafta olarak gerçekleşir.
Kendisine Hz. Peygamber’in Kur’an’ı nasıl okuduğunu soran bir sahabeye Enes b. Malik (r.a) : “Hz. Peygamber’in kıraati medli idi (uzatılması gereken harfleri uzatırdı)” cevabını vermiş, ardından “bismillahi’r-rahmani’r-rahîm’i okuyarak-: “Hz. Peygamber besmeledeki bismi’l-lah’ın lam’ını, er-Rahman’ın mîm’ini ve er-Rahîm’in ha’sını med ile (uzatarak) okurdu.” demiştir (Buhari, “Fezailü’l-Kur’an”).
Med(uzatmalı) ederek okumanın hikmeti ise; ayetlerin manasını tedebbür etmek, öğüt almak, ilginç ve acayip şeyleri öğrenmektir. Medli(uzatmalı) okumak insana okunanlar üzerinde düşünme ve tefekkür etme imkân ve fırsatı sağlar. Aslında bu Peygamberimize(sav) öğütlenmiş bir okuma şeklidir. “Ve rettelil kurane tertila- Kur’an’ı tane tane, hakkını vererek oku.” (Müzzemmil, 4). Tertil üzere okumak nasıl olur alimlerimiz bu hususla alakalı kafa yordular. En azından tertil, okunan ayetlerin üzerinde düşünmeye ve duygulanmaya olanak sağlayan ağır bir okuyuştur.
Kimyayı Saadet kitabında İmam u Gazali Hazretlerine göre Kur’an okuyan kişi, okumuş olduğu ayetin veya kelimelerin manasını düşünmeli, ayetin manasını anlamadan, diğer bir ayete geçmemelidir. Rahmet ile ilgili ayetleri okuyunca, Allah’ın vaat ettiği müjdelerine sevinmeli ve rahmeti ile Allah’tan cennetini istemelidir. Azap ile ilgili ayetleri okuyunca manasını düşünmeli, eğer ayet kâfirler hakkında ise, imanını kalben kabul edip tasdik etmeli ve “Allah’a iman ettim” demelidir. “İnzar” ayetini okuyunca Allah’a sığınıp, cehennemden kurtulmasını Allah’tan niyaz etmelidir. “Ey iman edenler!” diye başlayan bir ayeti okuyunca durup ayetin devamı olan emir ve yasakları düşünmeli ve kalben kabul edip tasdik etmelidir. Yapılmaması istenilen bir fiil ile ilgili bir ayeti okuyunca, Rabbinden bilerek veya bilmeyerek işlemiş olduğu günahlarının affedilmesini istemelidir.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (Tahrim ,6) ayetine benzer bir ayet okuyunca, ailesinin namaz, oruç, taharet, vb. gibi ibadet durumlarını gözden geçirmeli, bunlara riayet edip etmediklerini araştırmalıdır. Böyle yapan kişi Kur’an’ın emir ve yasaklarını hatırlamış ve bilgisini kuvvetlendirmiş olur. Eğer yukarıda zikredilen dini bilgileri aile efradına öğretmemiş ise hemen Kur’an’ın bu emrine uyup onları öğretmelidir.
Tefekkür, kendi içimizdeki alamet, işaret ve hidayetin görülmesini, ortaya çıkmasını da temin eder:
“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? (Zariyat; 20, 21)
Tefekkür vasıtasıyla yeryüzündeki ve nefsimizdeki Allah’a ait ayetleri görebilmeli idrak edebilmeliyiz. Deizmin ötesine ancak böyle geçebiliriz.