Deccal ve Mehdi'nin Halkı Nasıl Olur?

  • Hüseyin Odabaşı
  • Hüseyin Odabaşı
    22 Ağu 2023 09:10

    Deccal, Süfyan Mehdi Mesih kimdir kısaca tanıttıktan sonra Deccal ve Süfyan'ı bir arada Mehdi ve Mesihi de bir tarafta konumlandırarak sosyal yapıda meydana getirdikleri tesirleri açısından aralarındaki bariz farklara dikkatleri çekmeye çalışacağız. Yani hayrın ve şerrin temsilcilerini toplumların arasında cehalet-ilimi, fakirlik-zenginliği ve ihtilaf-ittifakı yok etme veya yaygınlaştırmaları açısından tahlil edip tanımaya çalışacağız. Çünkü mehdiyeti veya deccaliyeti tanıyıp tahribatlarına karşı tedbirli olmak dini bir gerekliliktir de. Resûl-i Ekrem “Kehf Sûresi’nin baş tarafından on âyet ezberleyen kimse Deccâl’den korunur” buyurmuştur. (Müslim, Müsâfirîn 257; Ebû Dâvûd, Melâhim 14). 


    Deccal Arapça “dal” kökünden geldiğinden aşırı yalan söyleyen ve aldatan demektir. O aldatmakla iş görür. Süfyan da böyledir. Deccal bütün dünyada daha çok Müslümanların dışındaki dünyada etkili olur. Süfyan da Müslümanların içinde onların yaşadığı coğrafyalarda etkili olur, aldatır. Aldatarak iş görmek onların ortak vasfıdır. Fakat deccal daha çok uluhiyet yani Allah inancını yok ederek kalplerin inançsız olmasını temin eder. Süfyan, Müslümanların içinde zuhur ettiğinden, iş gördüğünden dolayı peygamberlik yani sünnet yolunu tahrip eder; Allah’a inandığı halde ibadet etmeyi ve peygamberimizin yaşayışına tabi olmayı gereksiz gören bir neslin meydana gelmesine sebep olur. Peygamberi (sav) Allah’tan ayırır:

    “Allah'ı ve peygamberlerini inkâr eden, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen, "bazılarına inanıyor, bazılarını inkâr ediyoruz" diyen ve bunun arasında bir yol tutturmak isteyenler var ki” (Nisa, 150) Deist bir neslin yetişmesi Sübyenizin meyvesidir. (Buhârî, Fiten 25; Müslim, Fiten 84)


    "Rivayetler, Deccal'ın dehşetli fitnesi islamlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. Bunun bir te'vili şudur ki: İslamların Deccal'ı ayrıdır. Hatta bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali'nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal'ı, Süfyan'dır. İslamlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek.”(Bediüzzaman, Beşinci Şua)


    Bize Mesih'in veya Mehdinin kimler olduğu Peygamberler gibi bildirilmedi. Onları gönüllerde ve toplumda yaptıkları tamir ve ıslah ile bilebiliriz. Süfyan ve Deccal’ı da vahiy durduğundan ötürü Nemrut ve Firavun gibi tanımamız mümkün değil. Eğer halen daha vahiy günümüze kadar devam etseydi mehdilerin veya deccalların kimler olduğunu bilme şansına sahip olabilirdik. Bu durumda biz onları alametleriyle, işaretleriyle analiz ederek galip bir zanla ancak tanıyabiliriz. 


    Deccalı veya Mehdiyi veya Üstadımızın yaklaşımıyla Deccaliyeti veya Mehdiyeti tanımak, zann-ı galiple de olsa sezgilerimizle belirlemek neden önemlidir? Bir Müslüman olarak hepsine ilgisiz ve alakasız kalsam olmaz mı? Deccal, Süfyan veya Mehdiyet daha çok sıfat ve icraat safhasında ortaya çıktığından dolayı bu iki farklı yolun temsilcilerini bilerek veya bilmeyerek takip etmek insanların ya cennete ya da cehenneme gitmelerine sebeptir. Bilmeseniz, hatta bu konularla ilgilenmeseniz de Deccalın oluşturdu tuğyan, isyan ve günah seline kapılma ihtimali vardır. Diğer taraftan Deccaliyetin veya Mehdiyetin tarafında durmak bazen bir insanın işlediği amellerden daha değerli olur. Çünkü aldanarak tüm bir millete zulmeden ve tüm bir milletin hakkına giren Deccallara destek veren bir müminin kendi ibadetleriyle meydana getirdiği şahsi sevapları, deccala destek vererek meydana gelen dağlar cesametindeki zulüm ve imansızlık günahları karşısında yok olur, erir. Hatta Deccalların ekip olarak işlediği cürümlerden meydana galen ve sebep olduğundan veya gerekli tepkiyi vermediğinden ötürü bir müminin hanesine yazılan günahları şahsi sevaplarından kat kat fazla olur. Bu da bir müminin iflas etmesi, ibadet sevaplarını bütün bütün kaybetmesi demektir.   


    “Kim ki ona (Deccala yani cereyanına ve o cereyanın cemiyete aşıladığı çılgın sefahete) iman edip tabi olur ve onu tasdik ederse, artık onun geçmiş hiçbir salih ameli ona menfaat vermeyecektir... Ve her kim onu tekzib edip yalanlarsa, onun geçmiş günahlarının hiçbirisinden muaheze edilmeyecektir.” (bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/16.)


    Bediüzzaman Hazretlerinin tespitiyle bugün Müslümanların arasında fakirlik ihtilaf ve cehalet gibi üç büyük hastalık vardır. Fakat bu hastalıklar arasında öncelik sırası “cehalete” aittir. Bilgisizlik (cahillik) fakirleşmeye sebep olmuş ve fakirleşen insanlar zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamak için aralarında “kavga etmek” zorunda kalmışlardır. Kavga, ihtilaf ve parçalanma demektir. Bu sıralamayı Üstadımız şöyle yapar; cehalet ağanın zaruret (fakirlik) evladı, ihtilaf ve parçalanma da torunudur.


    Şimdi Müslümanların cahil, fakir ve ihtilaf içinde kalmalarında Deccal ve Süfyaniyetin önemli bir payı ve çabası vardır. Veya tersinden konuyu okuyacak olursak; Deccaliyet ve Süfyaniyet daha çok fakir, cahil ve birbiriyle çarpışan toplumlarda vücut bulur. O bakımdan Deccalın etkisini ve tesirini ortadan kaldırmak istiyorsak toplum olarak zenginleşmeli, fenni ve dini ilimlerle kalbimizi va kafamızı donatmalı ve bizden olmayan kliklerle, hiziplerle bile kavgaya giden yolları tıkamalıyız. Bu da Mehdiyet ve Mesihiyet yoludur, şehrahıdır. 


    1. Müslümanların cahil bırakılması veya kalması: Beşinci Şuada yazılanlardan Süfyanın dini ilimlere savaş açarak halkın cahil kalmasını için çalıştığını görüyoruz. Zaten Osmanlı’nın son dönemlerinde Çanakkale Savaşı gibi savaşlar, halkın alimlerini ot biçer gibi doğramıştır.  

    "Rivayette var ki: Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düşer. Ve çok âlimler ona tabi olacaklar."

    "Vel'ilmu indallah, bunun bir te'vili şudur ki: Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekavetiyle ve fenniyle ve siyasi ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüt eden maarifi rehber edip tamimine şiddetle çalışır." demektir." (Beşinci Şua)


    2. Fakirlik: Hadislerden anladığımıza göre Mehdiyetin hâkim olduğu dönemlerde mal artar, bereket her tarafa yayılır. Süfyan veya deccalların hâkim olduğu dönemlerde ise halk fakirleşir. Gerçi hadislerde Süfyan döneminde de malın artacağından haber verilir ancak bu zenginlik ya bir istidraçtır (imtihan) ya da sadece kendi taraftarlarına münhasırdır. Fakat Mehdi, halkın fakirlik sorununu Allah’ın izniyle çözer: “Benim ümmetim onun döneminde öylesine bir refaha ulaşacaktır ki, o güne kadar benzerine asla rastlanmamıştır. O kadar ki yer ürünlerini verir, insanlardan hiçbir şey saklamaz, mal da o gün çok birikir. Adam kalkıp, ‘Ey Mehdî, bana ver!' dediğinde, Mehdî de ‘Al!’ der. (İbni Mâce Kitabü'l-Fiten: 34 (H. 4083.)


    Bunun karşısında Deccal ise bulunduğu toplumu fakir bırakacak derecede müsriftir. Bundan ötürü Deccal’in veya Süfyan'ın hâkim olduğu toplumlar az bir müddet refah dönemi yaşasalar da bu uzun sürmez. Çünkü “balık baştan kokar” atasözünde ifade edildiği gibi başların yani liderlerin israfı topluma kötü bir örnek olur, onların da müsrif bir hayat yaşamalarına sebep olur. 


    BİRİNCİ MESELE: Rivayette var ki: “Âhirzamanın eşhas-ı mühimmesinden olan Süfyan’ın eli delinecek.” Allahualm??????? ???????? bunun bir tevili şudur ki: Sefahet ve lehviyat için gayet israf ile elinde mal durmaz, israfata akar. Darb-ı meselde deniliyor ki “Filan adamın eli deliktir.” Yani çok müsriftir.”(Beşinci Şua)


    3. İhtilaf ve iftirak: Hz Mehdi Alem -i İslam'ı birleştirmek için elinden geleni yapar. Mütevazıdır. Tamiri esas alır. Fakat Süfyan halkın arasındaki nifak ve şikakından istifade ederek hakimiyetini kurar. Mehdini malzemesi birlik, Süfyan’ın malzemesi ihtilaf iftiraklardır. Halkın birliği ve beraberliği arttıkça Süfyan'ın gücü azalır. Aksine halkın ihtilaf ve şikak vesilesiyle küçüldükçe Süfyan ve Deccal’ın gücü artar. 


    “Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: "Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm'ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev'-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır. (Yirmi İkinci Mektup)


    Tüm bunlardan sonra diyebiliriz ki Mehdiyetin hâkim olduğu Müslüman topluluklar cahil değil bilgili, fakir değil zengin, ihtilaf içinde değil ittifak içinde olurlar. Süfyan'ın hâkim olduğu toplumlarda ise cehalet, fakirlik ve kavga hakimdir, galiptir. Çünkü Süfyan, bu tür bir bataklıktan beslenir. Tabi bu üç haslet bir toplumda Mehdiyet veya Süfyaniyetin hâkim olduğuyla alakalı tek kriter değildir. Fakat önemlidir.  

    22 Ağu 2023 09:10