Rönesans yüzleşmekle başlar

  • Hüseyin Odabaşı
  • Hüseyin Odabaşı
    13 Oca 2025 00:18


    İnsanın aklı olması sebebiyle geleceğiyle irtibat kurduğu gibi geçmişiyle de ilgilenir. Akıl nimetinden mahrum hayvanlarda ise geçmiş veya gelecek kaygısı bulunmaz. Fakat insanoğlu geleceğinde hata yapmamak için, geçmişinden veya tarihinden ders alır. Çünkü insanın ders alması için hatalarıyla yüzleşmesi gerekir. Merdane hatalarının yüzüne bakar. Onlardaki manayı okumaya çalışır. Bazen “tuh” der, kendi kendinin yüzüne tükürür, bazen de “Allah’ın inayeti ne büyükmüş” der hamd eder.

    Hataların yüzüne tükürmek için merdane bir bakış lazımdır. Merdane yani mertçe, dürüstçe, olayları kıvırmadan, suçu hatayı başkalarına veya gayrın sırtına yüklemeden. Üstadımızın şu nefis muhasebesine, yüzleşmesine bakar mısınız? Üstadımızın kendi nefsiyle yaşadığı boğuşma, Birinci Dünya Savaşı’nda Gönüllü Alay Komutanı olduğunda, Rus düşmanları ile harp meydanlarında yaşadığı boğuşmadan geri değildir:

    Başkasını günahkâr bilmek, insanı dinden uzaklaştırır; fakat bir insanın kendini günahkâr bilmesi onu dine hizmete yakınlaştırır. Çünkü nedamet, kulluğun dinamosudur. Dine hizmet etmek ise, tek başına insanı racül ü facir (aşırı günahkâr) olmaktan çıkaran bir faktör de değildir.

    Her aklı veya mahiyeti büyük insanın kendisiyle yüzleşmesi de büyüktür. Kendi zamanının en büyüğü olduğu Allah’ın seçmesiyle tescilli olan peygamberlerin, kendi nefisleriyle yaşadıkları yüzleşmenin onda birini bizler yaşamamışızdır. Onca tebliğ ve irşat karşısında olumsuz tavırlarından bir türlü vazgeçmeyen halkını terk etmek zorunda kalan Yunus Bin Metta bir gemiye biner, gider. Gemidekiler Onu denize atarlar. Hz. Yunus’u denizde bir balık yutar. Ve inler Yunus (a.s): “Zalimlerden oldum Allah’ım, Zalimlerden oldum Allah’ım! Ve necata kavuşur.” Bu münacatta kendi kavmini şikâyeti veya başına gelenler adına sunduğu bir mazereti de yoktur Yunus’un (a.s.). “Zalimlerden oldum Affet Allah’ım, affet!” Çünkü kendi hatasını görenin yanında başkalarına ait hatalar sinek kanadı gibi kalır. 

     

    Hz. Adem (a.s) de büyük insandır ve muhasebesi, murakabesi ve kendiyle yüzleşmesi de büyüktür, aşkındır. Yasaklanan (memnu) ağaca hanımını kandıran Şeytanın iknası ile yaklaşır, istifade eder. Bu suçun cezası, cenneti bırakıp bu dünyaya hicrettir. Dünya sürgünü başlar Adem Safiyullahın. Ve Âdem (r.a) babamız da inler: “Allah'ım ben kendime zulmettim. Eğer sen merhamet etmezsen kaybeden hasirlerden olurum.” (Araf, 23) Bu nefsiyle yüzleştiğini belirten münacatında Hz. Âdem (a.s), yarım kelimelik de olsa, Şeytanın veya hanımının durumuna atıfta bulunmaz. “Ben hata ettim ben zalim oldum” diyerek baş döndüren bir yüzleşme yaşar. Hz. Âdem kendiyle yüzleşen ilk insan, ilk peygamberdir. Ademin büyüklüğü hataları ile yüzleşmesinin büyüklüğünde yatar.

    Şimdi Üstadımız Lem’alar kitabında Âdem (a.s), Yunus (a.s) ve Hz. Eyyüb (a.s) gibi kimselerin münacatlarını “Birinci Lema’da” konu olarak ele alır. Bu münacatların akşam ve yatsı namazı arasında 33 defa okunmasının faziletinden bahseder. Yüzleşmeyi ve nefis muhasebesini içeren bu dua cümlelerini gün bitiminde tekrar edip onların diliyle yakarmak, gün içinde yaşadığımız, yaptığımız hataları daha unutmadan sıcağı sıcağına yüzleşmemiz içindir. Onların nefisleriyle yüzleştiği sözleri 33 kere tekrar etmek bizim de kendi hatalarımızla yüzleşmeye alışmamız içindir.  Çünkü gün sona ererken hatalarımız da sona ermelidir, son bulmalıdır. Yoksa gece hesabı görülmeden diğer günlere taşınan hatalar zamanla birikerek büyür, dağlar cesametine ulaşır.  

    Sadece bireyler mi hatalarıyla yüzleşmelidir? Toplumlar, devletler ve milletler de tarihte işledikleri suç, hata ne varsa yüzleşip aynı hataların tekrar etmelerine mâni olmalılar. Çünkü toplumların veya milletlerin hatalarıyla yüzleşmesi binler, yüz binler, hatta milyonlarca canın kıyılmasına mâni olur veya sebep olabilir.

     

    Deli teke Hitler iktidara geldiğinde halkına hitap ederken; “Bir on yılda Almanya'yı tanıyamayacaksınız” dedi.  Ve Almanlar İkinci Dünya savaşından mağlup çıktığı için harabeye dönen Almanya’yı tanıyamadılar. Çünkü Hitler, Almanya’da taş üstünde taş gövde üstünde baş bırakmadı. Belki de insanlığın gördüğü kıyımı en yüksek bir savaş başlatarak, bütün Avrupa’yı Rusya’yla beraber işgal etmeye kalktı. Ve insanlığın gördüğü en büyük kıyım yaşandı. 60 milyondan fazla insan Hitlerin sebep olduğu bu İkinci Dünya savaşında hayatını kaybetti. Fakat asıl felakete maruz kalan Almanya ve Avrupa bu hatalarıyla yüzleşti. Yasalarını, kanunlarını diktatörlere mâni olacak, insan haklarını esas alacak şekilde, ırkçı söylemlerden uzak olarak hazırladı. Hatta öyle ki, 2025 yılı Ocak ayında Almanya’da maç oynanan bir stadyumda, bir Alman “Almanya Almanlarındır” diye slogan atınca, stadyum tek yürek halinde bu ırkçı slogana tepki gösterdi: “Naziler Dışarı” dediler. Millet olarak Almanlar, Nazi Almanya’sı ile yüzleştiklerinden dolayı terakki edip bugünkü medeniyet seviyesine geldiler. Fakat diğer taraftan Almanların İkinci Dünya savaşında harp ettikleri zalim Stalin Rusya’sı ile Rus milleti, maalesef halen daha yüzleşmediklerinden bir türlü düze çıkamadılar, diktatör eğilimli idare geleneğinden kurtulamadılar. Halbuki Stalin muhalefete tahammülsüzlüğünden dolayı kendi gibi düşünmeyen 4 milyon masumu katletti ve 20 milyon halkını “muhaliftir” diye vagonlara doldurarak sürgüne yolladı. Tabi Stalin bunu şahsi gücü ile değil, Rus devletinin kudreti ile gerçekleştirdi. Dolayısıyla yüzleşme de millet çapında devlet boyutunda olmalıdır. Bugün Rus milleti bu ve benzeri kara lekeli tarihleri ile yüzleşmezlerse, daha demokratik daha hür ve daha insancıl bir dünyanın kapılarını aralamaları kesinlikle mümkün olmaz. Kalıcı bir medeniyet terakkisini yakalamaları da mümkün olmaz.

     

    Bize gelince durumumuzun biraz karışık olduğunu daha baştan söylemeliyim.  Aslında Osmanlının bir Naziler gibi veya Ruslar gibi toplu katliamlar tarihi olmadığından yüzleşmesini gerektirecek ciddi bir durum görülmeyebilir. Örneğin bazı Osmanlı sultanları tarafından kardeşlerinin katledilmesi, şu an ne Türkiye’de ne de başka bir ülkede rakiplerini yok etmek için kullanılan bir metot değildir.  Ancak, “Rakip veya muhalif görülenler kardeşin de olsa yok edilmesi gerekir” yaklaşımı açısından günümüze bakan tarafları vardır, olabilir. Fakat gerçekten mazimizle bir hesaplaşmamız gerekiyorsa, Osmanlının son dönemlerine tekabül eden İttihat ve Tarakki’li yıllarla yüzleşmemiz ve bu esnada yapılan hatalardan külliyen tövbe etmemiz gerekir.   “Yüzleşmemiz gereken ne gibi uygulamaları vardı İttihat Ve Terakkicilerin?” derseniz, dosya gerçekten kabarıktır. İttihatlı yıllar, tarihimizin kara lekesidir dense sezadır.

    İttihat ve Terakki 1912’deki yapılan ve meşru olan meclis seçimlerini tanımadı. Çünkü hiç de tahmin edemeyecekleri şekilde muhalefet büyük bir başarı kazandı. Terakki partisi ise Meclis’te azınlıkta kaldı. Güç, orduya dayandığı için İttihat partisindeydi; fakat mecliste ise azınlıkta kaldılar. Bu durumu hazmedemeyen İttihat ve Terakki Partisi’nin tensibiyle “Halaskar-ı Zabitan” adında orduya dayalı kurulan bir grup, Sait Paşa başkanlığındaki kabineye (hükümet) muhtıra vermesi üzerine hükümet istifa etmek zorunda kaldı.

    Sonraki yıllarda daha fenası oldu. 1913’te Enver Paşa öncülüğündeki silahlı bir grup Bab-ı Ali’eki toplantı halindeki hükümeti bastı, Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı öldürerek Kamil Paşa hükümetini istifaya zorladılar. Böylece İttihat ve Terakki Partisi, askeri bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. Daha sonra Sait Halim Paşa sadrazamlığında tamamen iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki grubu, muhaliflere suikastlar tertip ederek saha temizliği yaptı.

    Türk idaresi, 1912 ve 1913 yıllarında ilk defa bir darbe gördü ve bu darbe ile devrildi. Daha sonra darbe ile hükümeti basıp iktidarı ele geçirme siyasi hatası günümüze gelene dek pek çok kez tekrar etti. Tabii ki demokrasi yolculuğunda günümüze gelene dek mesafe katedildi fakat, bu darbeci ruhun gelenek ve anlayışının gölgesine yürüyen demokrasinin de içi sandığımız gibi doldurulamadı. Gücü, şiddeti esas alıp siyasi hayatta yürümek isteyen derin yapıların gidişatına mâni olmayacak bir demokrasi türü ortaya çıktı. Son bir asrımıza geriye doğru baktığımızda görürüz ki demokrasi, sadece gücü esas alan ve devletin içinde  yuvalanan kirli yapıların halkı idare etmek için kullandıkları bir aparat olmanın ötesine maalesef geçemedi.  

    Osmanlı’nın son devrinde İttihat ve Terakki Partisi ile başlayan darbe ile hükümeti devirme adeti günümüze kadar geldi dayandı.  1960’ta darbesi yaşandı, Türkiye bununla yüzleşemedi. “Ne oluyoruz kardeşim?” demedi. Hiçbir şey olmamış gibi demokrasi yolculuğu kaldığı yerden sanki devam etti. Aradan 10 sene geçti geçmedi, 1971’de bir muhtıra daha yaşandı ve Türkiye felakete sürüklendi. Yine bir şey olmamış gibi sandıklar kondu seçimler yapıldı. Haydi sağ - sol derken 1980’de bir darbe daha yaşandı. Halk veya aydınlar bu duruma bir dakika kardeşim diyemedi. 15 Temmuz darbesi ile Türkiye, tarihin gördüğü en acayip bir olaylarla, içi içe darbelerle karşı karşıya kaldı. Bu saatten sonra darbelerle yüzleşmek daha da zorlardan zor hale geldi. Çünkü bu durum kemikleşti, kanıksandı, rutine bindi. Artık darbeler, darbeci olduğu iddia edilenlere karşı yapılıyordu.

    Evet, 1915’teki Ermeni tehciri, “Hata mı yapmıştık acaba?” gözüyle bir kere daha yeniden incelenmeli, ele alınmalı. İkinci Dünya savaşında fırsatı ganimet bilerek Ermeni ve Yahudilerin malına mülküne konup gasp etmekle yüzleşmeliyiz. Hele Dersim hele Dersim. Şeyh Sait isyanı vesilesiyle hacıları hocaları toplayıp canlarına okunmalarını konu etmiyorum bile.  Saydığım veya saymadığım butün bu haksız ve hukuksuz uygulamalarla Türkiye, millet ve devlet olarak yüzleşmeli ki bir daha aynıları yaşanmasın.  Peygamberlerin kendileriyle amasız fakatsız yüzleştikleri gibi yüzleşmeli ki vatanımız cennet vatana dönsün. Ve bu yüzleşme, şimdilerde tartışılan anayasaya geçirilmesi gerektiği gibi, okullarda eğitim müfredatı olarak da okutulmalıdır. Çocuklarımıza her türlü yüzleşmenin eğitimini vermeliyiz. 

    Zira rönesanslar, toplum olarak hatalarıyla yüzleşebilen milletlerin başına konan bir talih kuşudur.  
    13 Oca 2025 00:18