Şartlar ve Tedbir

  • Hüseyin Odabaşı
  • Hüseyin Odabaşı
    13 Tem 2021 11:18
    Şartlar değişirse davranış ve tutumumuz da değişmelidir. Aksi takdirde akıl kılleti(azlığı) ile itham edilme ihtimalimiz vardır. Mesela iklim gereği havalar soğuk olduğu kış günlerinde paltosuz mantosuz dışarıya çıkmak mümkün olmaz. Fakat bahar geldiyse şartlar değişmiş demektir. Hala kalın giymekte ısrar etmek olmaz. İşin özü hasta olmamak ve sağlığımızı kaybetmemektir. Yoksa işin özü, kalın kıyafetlerimiz ne kadar pahalı da olsa onları muhafaza etmek değildir. Yaz gelirken kendi şartlarıyla beraber gelir. Bu yeni şartlara uyum sağlamak için kıyafetlerimizi de ona göre seçeriz. 

    Bu yaz ve kış şartlarının değişmesine göre değişen hükümleri göz ardı edip de değişime direnmek, inat etmek artı kırk derecede “biz eskiden kalın kabanlar giyerdik ne de güzel olurdu kardeşim” diyerek değişime taban diremek bizi bedel ödemeye mecbur bırakabilir. Yaz eşyalarını beğendiğinden ötürü eksi 10 derecede hala yazlık kıyafetlerini değiştirmek istemeyen bir insanın durumunu düşünün, hayal edin. Sağlığımızdan oluruz.  Ayrıca da gülünç duruma düşeriz. 

    Bu bakımdan hayatımızın yaz günleri kış günleri vardır ve kendi şartlarıyla gelirler. Mesela şu an kıt kanaat geçiniyor idare edeceğiniz parayı zor buluyorsanız; “bey biz önceden en az iki tatil yapıyorduk” deyip hala aynı davranışı, hayat tarzını sürdürmeye çalışmak bizim daha kötü hallere düşmemize sebep olur.  

    İnsanoğlu değişen şartları görememesi, onlara ayak uyduramaması kendini işin merkezine yerleştirip egosunu esas almasından kaynaklanır. Ben lüks yaşar senede iki tatil yapmaya devam edersem maddi imkanlarım bol ve bereketli olur diye sanır. Yanılır. Olmak zorunda diye düşünür. Yazın çok beğendiğimiz paltomuzu giydik diye kar yağmaz, hava şartlarında bizim keyfimize uygun herhangi bir değişiklik olmaz. 

    Yedi uyuyanlardan olan Ashab-ı Kehf 300 yıl uyuyup uyandıktan sonra karınlarının açlığını bastırmak için aralarından birini şehre ekmek almaya gönderirler. Kehf Suresi’nde de ifade edildiği üzere şehre gidene tedbirli olması için bir sürü de nasihat ederler. Ekmek alıp gel ama kimseye de yakalanma. Sırlı hareket et. Kendini belletme. Eğer fark edilirsen seni ya taşa tutarlar veya kendi dinlerinden olmaya bizi zorlarlar.(Kehf, 19, 20) Fakat ne kadar tedbirli davransa da 300 sene önce tedavülden kaldırılmış bir parayla ekmek almaya kalkınca yakayı ele verir. 300 sene önceki tarihi paraları eline alan fırıncı, bir hazine keşfettiğini zanneder.  Fakat neticede yakayı ele veren bu mağara gençleri eziyet ve işkence beklerken iltifat ve tazim görürler. 

    Neden?

    Çünkü 300 senelik şartlar çoktan değişmiş başkalaşmıştır. Onlar hala eski işkence, hapis şartlarının devam ettiğini düşünerek şehre gönderdiği arkadaşlarına o günkü şartlara göre davranmasını tedbirli olmasını ve yakalanmamasını aksi takdirde bu durumun kendileri için hiç iyi olmayacağını tembihlediler. Fakat 300 sene içinde şartlar bu mağara gençlerinin lehinde değişmiş olduğundan ekmek almaya gidenin yakalanması onlar adına hayır oldu, bereket oldu. Çünkü şartların değiştiğini O günün idaresinin ve müminlerin, Yedi Uyuyanlar için hapishane yerine saygılarının gereği olarak mescit yaptırmalarından anlıyoruz: “Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler.”(Kehf Suresi, 21)

    Şartların lehimize değişmesi daha çok iki etkenle olur.  Bulunduğunuz coğrafyada uzun müddet çalışarak beklemekle veya şartları bize uyan memleketlere, beldelere göç ederek şartları lehimize çevirmekle mümkündür. Bulunduğumuz coğrafyada uzun müddet bekleyerek şartları lehimize çevirme örneğine Ashab ı Kehf’i, hicret ederek şartları değiştirme örneğine Efendimizin Mekke'den Medine'ye yolculuğunu ve Hz. Musa’nın Eyke’ye ilticasını gösterebiliriz. 

    İşte bu bakımdan çağı iyi okumak, zamanı iyi algılamak çok önemlidir. Değişen şartlara göre davranamazsak hafazanallah hastalanır ve çeşitli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalırız.  Çünkü tedbirli olmak şartları önce iyi idrak etmekten geçer. 

    Şimdi Türkiye’de 15 Temmuz’u yaşayan arkadaşlarımızın şartlarıyla; bizim yaşadığımız, iltica ettiğimiz memleketlerin şartlar aynı değildir. En kaba bir değerlendirme ile bu topraklarda bu cemaatle irtibatınızın olması devletler nezdinde bir koruma ve imkan sağlıyor. Dolayısıyla demokrasinin hâkim olduğu memleketlerde şartlar nerdeyse bahar günleri gibi iç okşayıcı ve serindir. Varlık sağlığımızın korunması için bu tür memleketlerde daha şeffaf ve görünür bir durumda olmak gerekir. Çünkü dallarda salınıp duran meyveler, bir zaman toprağın altında sırran tenevveret(gizliydik) yapmıştık, görünür hiçbir tarafımız yoktu deyip şu an görünür olmalarını yadırgayamazlar.  

    Daha açık belirtecek olursak Türkiye şartlarında uyguladığımız tedbiri, şartları bambaşka olan Avrupa coğrafyasında da kabuğumuza çekilerek devam ettirirsek akla mantığa uymayan bir davranışta bulunmuş oluruz. Mısır Firavunlarından korkarak(Kasas, 21) Eyke’ye hicret eden Hz. Musa’ya, Hz. Şuayp’ın ilk sözü ilk tesellisi: “Şu’ayb, “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” (Kasas, 25) demek oldu. Bu, ‘ya Musa burada şartlar lehine değiştiği için artık korkmana da saklanmana da gerek yok’ demektir. 

    Bu bakımdan bu toprakların şartlarına uyum sağlamanın bir gereği olarak buralarda şeffaf olmalıyız. Faaliyetlerimiz legal olmalı. Buraların hemen her etkili insanına kendimizi uygun bir üslup ve yol bularak anlatabilmeliyiz. Türkiye'deki şartların hala buralarda devam ettiğini varsayıp yaz sıcağında montlarla paltolarla tedbir yapıyorum bahanelerine sığınarak gezmeye kalkarsak yadırganırız, itici oluruz. Garip kaçarız. Ve bizi dinlemesi gereken muhataplarımızda şüphe meydana getirerek onları daha baştan kaçırmış oluruz.  
    13 Tem 2021 11:18