Beka meselesi OYİE mi kaldı?

  • Kadir Gürcan
  • Kadir Gürcan
    08 Tem 2024 12:04

    Adli makamlara intikali geciktirilen sıradan bir cinayet vakasının yuvarlandıkça büyüyen bir hukuk enigmasına dönüşmesine şahit oluyoruz. Kasten adam öldürme gibi bilindik bir hadiseyi içinden çıkılmaz hale sokmak, evlere şenlik bir hukuk komedisi.

     

    Geçtiğimiz hafta itibariyle bizim sıradan bir cinayet vakası dediğimiz olay, beka meselesi haline dönüştü ve bundan böyle devlet güvenlik mahkemesinin işe vaziyet etmesi an meselesidir. Kimin beka meselesi? Saray, iktidar, güneş altında kalan ucuz sabun gibi kuruyan miliyetçi-muhafazakar eğilim ya da bir ayağı çukurda liderlerin iflah olmaz egosu mu? Seksen beş milyonluk bir ülkenin kaderi bu kadar zayıf gerekçelere bağlanınca, olacağı bu!

     

    Olay Yeri İnceleme Ekibi'nin (OYİE) “Hırsız firarest, asayiş ber-kemalest...” diyerek olayı rafa kaldırmasının üzerinden bunca zaman geçtikten sonra, inadırıcı delil bulmak biraz zor olacak. Aslında buna gerekte yok. Cürmün fail ve zanlıları giderken kimlik ve business kartlarını bırakmayı ihmal etmemişler. Hadiseyi “Faili Meçhul” kategorisinden çıkarıp bir iç temizlik rutinine sokan da işte bu şeffaflık(!). O alemde “Bir sonraki işte adres aramayın. Yerimiz ve markamız belli!” aymazlığının nazikçe ifadesi bu olsa gerek. Olayla ilişkisi tespit edilenlerin ait oldukları “alemde” hemen hemen herkesle hatıra fotoğrafları var. Eski İçişleri Bakanı'nın selfie koleksiyonuna dahil olanlar hukuk açısından dokunulmazlar kategorisinde.

     

    Hukuki normlarda öyle ama, Türkiye'de değil


     

    Saray Medyası'nın ağırdan aldığı, hatta görmezden geldiği cinayetin kendi kontrolleri haricinde tekrar gündem tutması bütün planları altüst etmişe benziyor. “Cinayetin delilleri parti merkezine iletilmiş!” haberindeki zihni arızayı farkedecek akli bütünlüğe sahip değiller. Adliye ve mahkemeyi ilgilendiren delil ve belgelerin gerekli makamlardan önce parti merkezine ulaşması ne demek? Normal hukuki işleyişi engellemek, mahkeme sürecini geciktirmek ve delilleri karartmak kanuni bir netice doğurmuyor mu? Hukuki normlarda öyle ama, Türkiye'de değil.

     

    Şecaat ve hüner arz etmeye çalışanların paralel bir hukuki yapının varlığını itiraf etmeleri, kafa karışıklıklarının en belirgin alameti. Adalet Bakanlığı'na bağlı mahkemeler cumhurbaşkanlığına hakaret davaları ile ilgilenmekten cinayet, hırsızlık, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suç ortaklıkları gibi kanun dışılıklara vakit ayıramıyor olabilirler. Malum, beka meselesi!

     

    Konu ile yakından ilgilenen ve herkesten daha akıllı olduğunu ima eden maaşlı yazar-çizer takımı, Saray ve iktidarın yeni bir komplo ile karşı karşıya olduğu iddiasındalar. Öldürülen gencin aile ve yakınlarına en küçük bir empati duymadan, işi dış güçler saçmalığına bağlamaları bizi şaşırtmadı. Adli mercilerin olayı çözmek yerine bu dış mihrakları tespit etmesi şuan için en büyük beklentiler arasında. Üç vakte kalmaz, olayın ABD bağlantıları bulunup arzulanan zihni rahatlığa ulaşılır merak etmeyin.

     

    İki seçim arasında belki unutulur ümidi ile savsaklanan cinayetin tekrar alevlenmesi, iktidar ve zayıf ortağı arasında Rus Ruleti restleşmesine dönüştü. Her iki taraf da tetiği çekmek için sabırsızlanıyor. Yerel Seçim travmasını yeni yeni atlatan iktidarın taşımaktan yorulduğu içi geçmiş iktidar ortağına alternatif arayışı artık sır olmaktan çıktı. Milliyetçi kanadın Saray ziyaretlerini sıklaştırmış olmasının konu ile alakası kesin. Hatta, Hanımefendi'nin eski partisini tamamı ile gözden çıkarma pahasına Saray ile görüşmesini bir de bu açıdan düşünmek ilginç bir zihin egzersizi olabilir. İçişleri Bakanlığı tecrübesi de bilinen Hanımefendi'nin geçmişe yönelik birikimi bu noktada işe yarayabilir.

     

    Doksanlı yılların sonunda devlet-mafya-siyaset ve organize suç ilişkilerinin Susurluk (3 Kasım 1996) asfaltına dağıldığı dönemin daha dumanları tüterken İçişleri Bakanı (30 Haziran 1997) olmak, şimdi işe yaramayacak da ne zaman işe yarayacak. Olayda ismi karışan devletluler, hala hayatta ve zaman aşımı ile bütün cezalardan yırtmış durumdalar. Susurluk'un meydana geldiği dönemde İçişleri Bakanı'nın kim olduğunu duysanız inanın çok şaşırırsınız. Google'dan bakın. Ben de söylerim ama, adresimize business card postalanması pek şirin olmaz. Malum yıkılası hanede evlad-u ıyal var.

     

    Yeni bakanın görmezden gelmesi ilginç

     

    Yeni İçişleri Bakanı'nın mazbatasını alır almaz, işe mafya yapılanması ve illegal örgütler üzerinden başlaması tetige ilk dokunanın iktidar olduğu izlenimi veriyor. Milliyetçi-muhafazakar kanadın Eski İçişleri Bakanı'na olan düşkünlüğü bir hafta önce kulislere düşen dedikodularda bir kez daha yinelendi. Milletvekilleri seçiminden sonra kabinedeki büyük pazarlığın içişleri bakanlığı üzerinde yapıldığını zaten biliyorduk. Bir yıldır ortalığı velveleye veren yeni bakanın burnunun ucundaki cinayet vakasını görmezden gelmesinin çok ama çok ciddi sebebleri olmalı.

     

    Parti içi bir hesaplaşmada gözden çıkarılan aile reisinin acılı eşi ve yakınları, olayın aydınlatılması konusunda ciddi riskler alıyorlar. Geçtiğimiz hafta yapılan duruşmalardan sonra mahkemenin verdiği ara karar, hukuki değil iktidar ve ortaklarını korumaya yönelik siyasi bir karar. İki hafta önce Saray ve iktidar ortağı arasında yapılan ani görüşme ve bu hafta başı itibari ile dört bine yakın hakim ve savcının yer değiştirmesi zamanlaması, iyi ayarlanmış bir kurtarma operasyonu.

     

    Daha önce olduğu gibi, işi zamana yayıp olayın faillerini ön kapıdan alıp arka kapıdan bırakacaklar. Mevcut iktidarın garip bir zaafı var. Ne kaçanları yakalayabiliyor ne de yakaladıklarını elinde tutabiliyor. Kimlik ve business kartlarını olay yerinde bırakan tetikçilerin bu cesaret ve cüreti nereden aldıklarını düşünüyorsunuz? Bu noktada en büyük görev OYİE'ne düşüyor. Eğer parti merkezine ulaştırdıkları delillerin bir kopyası hala ellerinde ise, acilen mahkeme heyeti ile irtibata geçmeleri, ülkenin beka meselesi(!) açısından büyük  önem arz ediyor.

    08 Tem 2024 12:04