Siyaset tarihçilerinin farkında olupta isim koymadıkları bir dönem var. Doğuş, yükseliş, duraklama ve yıkılma periyoduna, “panik” dönemini eklemeyi nasıl ıskalayıp gözden kaçırmışlar, hayret! Yeni yılda, bu kavram, benden size hediye olsun. Saray ve iktidarın kalp aritmileri neden tavan yapıyor diye merak ediyorsanız, kubbeleri inleten ah'lara bir kulak verin! Hani şu hayatın işkence ve her günün Çin işkencesi haline geldiği demlerde, çaresizliğin feryatları!
Hangisinden başlayalım? “Din İstismarı” tabiri kullanıla kullanıla iyice yıprandığı için, bunu da şimdilik Saray Soytarıları'ndan mülhem 'Şarlatan Enflasyonu' tabirini ödünç alarak çözelim. Genç okurların, şimdi yaşlılık ve ateh(bunama) hallerine şahid oldukları bu ümmi takımının biz gençlik zamanlarını gördük. O zaman da peş para etmezlerdi. Bütün popülerlikleri “İyi Saatte Olsunlar”'ın sinir uçlarına dokunup, kısa yoldan Hasan El-Benna ya da Ali Şeriati olmak için oynadıkları orta oyunundan arta kalan düşük krediden ibaret. Sığıntı olarak tutundukları üç kuruşluk matbuat piyasasında hala duvar takvimi yazıları ile derd-i maişet derdindeler. Kumaşları adi imiş. Şimdiki halleri daha ürkütücü; hem akıllarını hem de şahsiyetlerini kaybettiler.
Son haftalarda Saray ve iktidar atmosferinden yükselen karbondioksit oranında ciddi artış var. Hazret'e, yetki ve kudret dayanmıyor. “Başkanlık” diye yırtındı. Başkan oldu. “Hilafet” diye kendi mahallesinden bey'at topladı. O da Türkiye coğrafyası içine sıkıştı kaldı. İkinci Osmanlı ütopyası'nın Kapıkule'den çıkmaya nefesi yetmedi. Sadr-ı Azamlar'ın Ortadoğu'da mendil açmadıkları, yüzsuyu dökmedikleri ya da el etek öpmedikleri Osmanlı Tebea'sı(!) kalmadı. Arap Alemi de işi öğrenmiş. Hilafet Merkezine(!) yapacakları ödemelerde, fatura ve irsaliye belgesi görmeden zırnık koklatmıyorlar. Haksızlar mı? Saray'ın aile giderlerine dağlar dayanmaz. Halife'nin(!) Katar Emiri'ni görevden alıp yerine Kayyım atama gibi bir kudreti yok! Eh, orası İBB değil tabii!
Yazarınızın, piyasayı meşgul etmek için üretilen suni gündemlere itibar etmediğini bilirsiniz. Çöken ekonominin altında kalan Saray ve iktidarın hedef saptırmak için kullandığı karta kaçmış 'mayın işleklerine' sizde kulak asmayın. Son günlerde, çakar-almaz eski tüfeklerin son bir gayretle Hilafet'ten sonraki makam arayışları “Mehdi Tayini”n'de karar kılmışa benziyor. “Başkanlık, hilafet olmadı, kimse kapmadan “Mehdi'yi de bizim takıma dahil edersek, Türk Milli Takımı gibi yarı devrede orta sahaya gömülmekten kurtuluruz!” diye düşünüyor olabilirler.
Popüler gündeme perhizimi, nüktedan arkadaşların imalı takılmaları bozdu. “Hazret, 2011'de sizde Hacc'da idiniz. Neler olmuşta, haberiniz olmamış! Herhalde sıcaktan Arafat Çadırı'ndan çıkamadınız!” iğnelemeleri yersiz değil. Kışın ortasında Hacc hatıraları anlatacak halimiz yok ama, madem biz de o yıl Arafat'da idik, Mehdi tayini(!) gibi bütün ümmeti ilgilendiren bir aktiviteden habersizliğimiz affedilir hata değil. Halbuki, bir taraftan Arafat Vakfesi ile meşgul olurken diğer taraftan devir-teslim seremonisine iştirak edebilirdik. Öyle değil mi? Hayır. Hacc'ın en önemli rüknü sayılan Arafat zamanının saniyesini boşa harcamamak için uğraşan samimi müslümanların aksine, lider yalakalığını sırtına cübbe olarak geçirenlerle yolumuz hiç bir yerde çakışmaz. Harameyn-i Şerifeyn'de buna dahil. İyi de, alem-i islam'ı ilgilendiren böylesine önemli bir tayin ve tavzif neden bir kaç meczup, kıt akıllı ve şarlatana emanet edilsin? Anlayacağınız, onu da 'Hilafet' gibi yerli ve milli yapacaklar.
Çok şaşırmadım! Bu gün iktidarda olanların ustası sayılan zavallı için de benzer kerametler anlatılır ve safdil müslümanların oyları garantilenirdi. Rahmetli üst perdeden “İslam Ortak Pazarı, Ağır Kalkınma Hamlesi!” saçmalıkları ile kötü bir siyasetçi olarak anılıyor. Şimdi olduğu gibi onun da etrafını kuşatan zil-zurna cahil takımının ürettiği dini çeşnisi yüksek menkibeler unutuldu gitti. Kıravatlı ve ceketli meczup takımı “Ustası'na olmadı, bari çırağına 'Mehdi' cübbesini giydirelim!” diye telaşlanıyorlar. Nüktedan dostlarımın meraklarını gidermiş olmak için şunu bir kez daha hatırlatayım; Arafat gibi müslüman ömrünün en önemli günü bir kez daha nasip olsa bu tür abes ve boş bir davete yine icabet etmezdim. Bu hilkat garibelerinden uzak kaldıkça manevi hayatınızda mertebe katarsınız. Bilesiniz!
İş sadece Arafat ile kalsa yine iyi. Bir sonraki toplantı için bu kez Ayasofya Camii uygun görülmüş. Ayasofya'yı Cami'ye çevirme girişimi beklenen tesiri icra etmedi. Gördüğünüz gibi, bütün senaryo ve kurgu Osmanlı Bakiyye'si Payitaht'ın dışına çıkmıyor. Ekip, ne hilafet ne de Mehdiliği İslam Alemi'nden başka bir ülkeye kaptırmama konusunda oldukça kararlı. Ayasofya Camii'nin bu derece kutsanması da bu yüzden. Halbuki, İslam Coğrafyasında Ayasofya Camii, Türkiye'nin her hangi bir yerindeki Taş Mescid kadar sıradan ve meçhul!
Saray ve iktidar'ı içine düştükleri durumdan kurtarmaktan herkes umudunu kesmiş olmalı. Bana kalırsa, sağda solda dolaştırıp durdukları ünvanları bir an önce yerine koysalar iyi olur. Nasıl olsa, Mehdilik de, aynen başkanlık ve hilafet gibi İstanbul Sınırları içinde kalacak. Fazla abartmaya gerek yok. Eğer biraz daha gecikirlerse, bir sonraki dolar ya da borsa krizinde ne Saray'ın ne de iktidar'ın yeni ünvanların sefasını sürmeye ömürleri yetmeyecek.
Kulislerde dolaşan erken seçim hazırlıkları artık sır değil. İktidar'ın ekonomik kriz karşısındaki acizliği, kesif bir panik havasına dönüştü. Önümüzdeki aylarda derinleşmesi beklenen ekonomik kaos önlenemezse, Saray'a verilecek fazla bir ünvan kalmıyor. Bakalım Mehdilik ne kadar dayanacak. Bir sonraki basamağı bırakın dile getirmek, düşünmek bile istemezsiniz. Şimdilik, hem seküler hem de dini açıdan çifte kavrulmuş bir panik içinde kayboluşlarını seyredip, keyfinize bakın. İyi seyirler!