Diktatörler ‘yakışıklı’ ölmüyor!

  • Kadir Gürcan
  • Kadir Gürcan
    05 Ara 2016 16:07
    İstisnaları yok değil ama, ne hikmetse, müstebit ve diktatörler uzun yaşıyor ve ihtiyarlığın en ağır faturasıyla yüzleşiyorlar. Diktatörlüğü tescilli, Şili devlet başkanı Augusto Pinochet 2006’da 91 yaşında ölmüş. Ortadoğu’lu örnek, Hüsnü Mübarek de şu an 88 yaşında ve ahir ömrünü ümit etmediği bir zillete katlanarak geçiriyor.

    Küba halkının tepesinde on yıllar tüketmiş Fidel Castro da 90 yaşında öldü. Efsanesiyle sürdürdüğü ideolojisi, daha hayatta iken başarısız oldu, çözüldü ve bitti. Ömür tükettiği hayal ve kuruntularının birer birer çürüdüğüne kendi gözleriyle şahit oldu. 
     
    Castro, sosyalist iddiaların bilfiil bitişine tanıklık etti: “Ya sosyalizm, ya ölüm!” idealini gerçekleştiremeden öldü. ABD, Castro’nun, Küba halkını dünyadan koparmak için kullandığı çok elverişli bir aygıt oldu. 1998’de Papa’nın (Jean Paul II) Küba ziyaretine ev sahipliği yaptı. Dünyayı gezip “Bize uygun bir başkanlık” modeli arayanlar soluğu Küba’da aldı. ABD Başkanlık sistemindense, Küba misali Dikta-başkanlık modeli Türk piyasasında işlem gördü. “Küba’ya camii yaptıralım!” taşkınlığı o ziyaret sonrasına rastlar. 

    Kim bilir Castro da, dostu Che Guevara gibi erzel-i ömre düşmeden ölüp gitse daha mı iyi olurdu ne? Che şimdi, Castro’dan daha efsane ve unutulmaz oldu. Che, bilinen, nadir ve asi ‘bereli’ fotoğrafıyla zihinlere kazınmış. Dünya direniş edebiyatının en cazip figürü o. Castro ise, dökülen ideolojilerin zavallı örnekleri arasında anılacak.

    Bizdeki eski tüfek, modası geçmiş Marksist döküntüler Castro’nun ardından “Amerika’yı dize getiren adam!” diye manşet attılar. Castro’nun hiçbir ülkeyi dize getirecek güç ve kudreti olmadı. Kendi halkını üç çeyrek asır, üçüncü dünya ülkesi dikta rejimi altında inlettiğini başarı sayıyorsanız, o başka. Sistem dilencileri, kurgu-hayal ürünü kahramanlar üretmek zorunda. Yoksa, parlak ve ütopik gelecek vaatlerini halka nasıl anlatacaksınız?  Hala öyle değil mi?

    Küba, yüzölçümü itibariyle Bulgaristan kadar bir ülke. Yani ABD’nin sıradan bir eyaleti kadar. Diğer Orta Amerika ülkeleri gibi, işsizlik, yoksulluk, terör ve insani sefaletin diz boyu olduğu üçüncü lig takımlarından. Castro’nun 1963’de ABD Başkanı John F. Kennedy’ye yapılan suikastin sahibi olarak öne çıkması, Marksist devrimcilerin hoşuna gitmiş. Halbuki bu ihtimal John F. Kennedy Suikasti hakkında ileri sürülen onlarca teoriden sadece birisi ve en zayıf olanı. Ama olsun, Marksist fosillere bu bile yetiyor.

    Bir haftadır, Castro ile yatıp kalkan medya esnafının diktatör ve müstebit edebiyattan yeni bir şeyler inşa etmeye çalışmaları boşuna değil. Müstebit toprağını besleyip, havalandırıyorlar. Daha geçenlerde Saddam Heykeli’nin boynuna ip geçirip hak ile yeksan eden Iraklı vatandaşın pişmanlığını manşetten verenler de aynı yüzsüzler değil miydi? Diktatör ve müstebitleri hayırla yad etmek  de bizimkilere nasip oldu!

    Castro, elden-ayaktan iyice düştüğü 2008 yılında iktidarı kardeşine bıraktı. Kardeşinin de ilk işi, ABD ile arayı düzeltmek oldu. Açıkçası, Castro üç çeyrek asırlık düşmanı (!) ABD önünde, kardeşinin arkasına saklanarak diz çöktü. Yıllarca zulümle inlettiği insanlardan, Amerika’ya sığınan binlerce Küba’lı, diktatörlerinin çürük bir ağaç gibi devrilmesini müzik ve dans ile kutladılar. 

    Fidel Castro’nun gençliği, İrlanda asıllı aktör Liam Neeson’ı andırıyor. Hani şu, Taken II filminde İstanbul’lu magandalara bir araba sopa atan Hollywood aktörü. Gerçekten aralarında ciddi bir benzerlik var. Castro için çekilecek biyografi filminde muhtemel oyuncu Liam Neeson. 

    Biyografi filmleri seyredilmez ama, Castro’nun bükülmüş beli, titreyen elleri, ürkek ve pes etmiş yorgun gözlerini nasıl resmedileceğini, insan merak ediyor. 

    Diktatör biyografileri filme alınır ve bir seri geliştirilirse, Saddam, Kaddafi, Mısır’ın Mübarek’i, Suriye’nin baba-oğul Esedler’i  ve aynı potansiyeldeki niceleri de kötü akıbetleri ile sahnelenir mi dersiniz? Ancak filmlerin “Mutlu son” ile noktalanmasını beklemeyin. Sonra bu filmler diktatörlerin kendilerini pazarlamak için çektirdikleri çakma-propaganda filmleri gibi de olmaz.

    Şimdilik, yaşlı baykuş Castro ile başlayalım bakalım.

    Kadir Gürcan
    05 Ara 2016 16:07