Nedense bizde, siyasi liderlerin yeterlik ve kualifikasyon testleri için bir sistem geliştirilmiş değil. Kapağı herhangi bir siyasi oluşumun içine atınca, artık orada demode olup gidiyorlar. Yaşlandıkça çekilmez, konuştukça katlanılmaz hale geldiklerini fark etme şansları yok. Zaman içinde de her şeyi yapabilen ve eşi-menendi bulunmaz devlet adamı gibi davranma tutkuları da işin cabası!
Yabancı ülkelerde “Someone is not fit for office”, başkanlığa uygun değil şaibesi birinin alnına yapışmaya görsün, kurtulma şansınız neredeyse hiç yok. Demokratik ortamın sunduğu lider değişimi tecrübeleri hükümet icraatlarını yakın takibe alan medya duayenleri için genel geçer normların geliştirilmesine imkan sağlıyor. Başkan Trump hala Siyahi Başkan Obama ile karşılaştırılıyor olmaktan çok rahatsız. O kadar ki, Beyaz Saray'da ABD Başkanları'nın resimlerine ayrılan bölümden Obama'nın portresi için Trump, “Şunu gözümden ırak bir yere kaldırın!” diyesiymiş.
Siyasileri elekten geçirme yerine söylediklerine makul izahlar getirmek için uğraşan bizdeki yerli medya esrafının haline bakın ne dediğimi anlarsınız. “Muhtar bile olamıyor diyordunuz. Bakın adamımız cumhurbaşkanı bile oldu!” diyerek, ülkenin yaşadığı ağır siyasi tecrübeleri gölgeliyebileceklerine inanmışlar. Kendilerinin de aşamadığı bazı şeyler olmalı ki, her icraattan sonra Saray'ın yeterlik testini aşmış olmasıyla haklı çıkmış olmaktan ölesiye haz alıyorlar.
Birkaç yıl önce Saray'a yazdırılan kitap dünyanın değişik dillerine çevrilmişti. Hatta Elon Musk'ın elinde kitabın İngilizce tercümesini gören iktidar militanları meczup Mevlevi gibi semâ'ya kalkmışlardı. Ne var ki, aradan geçen süre içinde kitaptan beklenen performans yüz güldürmedi. Neden diyeceksiniz? O gün bu gündür kitaba refarans yapıldığını, alıntılandığını ya da dipnotlara düşüldüğüne dair düşünce egzersizleri görmedik. Olsaydı haberimiz olurdu!
En son hazret El-Cezire'de yayınlanmak üzere sözümona bir makale kaleme almış. Şu an hapiste olan iki cumhurbaşkanı adayı, yabancı basın organlarında yayınlamak üzere röportaj verip makale kaleme alınca, iktidar beslemeleri Saray'ı “Sizin başınız mı kel! Siz de şöyle ilhamlarınızı döktürün de cümle alem, ne yiğitler olduğunu bir görsün! Batılı yayın organları yayınlamazsa El-Cezire içinde tanıdıklarımız var orada yayınlatırız!” diyerek işi inada bindirmiş olmalılar.
El-Cezire objektif bir basın aracı olmaktan çok Ortadoğu'nun yanlış propagandalarını servis etmeye adanmış propagandist bir yayın organı. Oysa ki, ilk çıktığı günlerde Ortadoğu'nun CNN'i olmaya aday görlüyordu. Şu an Rusya'nın Russia Today ve Pravdası ve Türkiye'nin bilinen havuz medyası gibi tek frekanstan kan ve şiddet oktanı yüksek yayınlar yaparak her gün kendi kafasına sıkıyor. Belki de, bölgenin terör örgütleri için günlük bülten üretiyor desek daha doğru olacak. Yirmidört saat boyunca çatışma görüntüleri, harabeye dönmüş şehirler ve mazoşist hevesleri körükleyen açıkta cenaze namazları El-Cezire ekranlarının logosundan daha çok servis ediliyor. Üç çeyrek asırlık İsrail-Filistin krizinde bu görüntüler yeni ve sürpriz değil ama, şimdi insanlar anında haberdar olduğu için için herşey daha çabuk eskir oldu. Öyle ya, insan bu, ölümü bile kanıksar!
Ortadoğu merkezli El-Cezire bölgedeki ateşe benzin dökmek için ülke ve mekan ayrımı yapmadan eski, yeni, asılsız ve kurgu birçok video ve görüntüyü servis etmesiyle biliniyor; “If bleeds, it leads”, eğer haber kanlı-canlı ise gündemi belirler esprisini biraz fazla abarttığı bile söylenebilir.
Saray'ın yeni bir makale yazdığı haberini okuyunca hem muhtevayı hem de nerede yayınlandığını merak ettim. Makalenin muhtevası vasatın altında denecek seviyede kalmış. Son üç çeyrek asırlık derinlikten uzak, gerçekliğe hiç uğramayan bilineni tekrar ve hamaset çeşnisi abartılı Cuma Hutbesi geleneğinde yeni bir sürpriz yok. Eğer bir metin, derinlik ve muhtevadan mahrumsa hangi dilde yazarsanız yazın, hangi platformda yayınlarsanız yayınlayın değer ve itibar kazanmıyor. Saray'ın neşrettiği kitab tecrübesinde buna şahit olmuştuk.
Siyasi hiyerarşide zirvede bulunmakla, zihni olgunluk ve tecrübi irfana ulaşmış devlet adamı olma arasında aşılması zor engeller var. Saray'a önce kitap yazdırıp, sonra da İmam-Hatip seviyesinde hutbeye razı olmak, iki on yıllık siyasi tecrübenin sığlığı için çok iyi bir örnek oldu.
El-Cezire'de yayınlanan Saray Hutbesi'nin ne Şam Emevi Camii ne de Mescid-i Aksa'da irad edildiğine dair bir habere rastlamadık. İyi de, son haftalarda hutbe krizleri ile gündeme gelen Diyanet Teşkilatı'nın bu tarihi(!) evrak-ı perişan'a ilgisizliği niye? Eğer devletli durumu farkederse taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmaz! Bizden hatırlatması!