Endişeye mahal yok!

  • Kadir Gürcan
  • Kadir Gürcan
    13 Eki 2024 23:26

     

    İsrail-Filistin krizinin 7 Ekim’de alevlenmesinin üzerinden bir sene geçtikten sonra, kapalı kapılar ardında meseleyi derinlemesine(!) ele alan bizim devletlilerin neşesi yok. Kriz devam ettiği için yekün ve kıssadan hisse çıkarmak için biraz erken. Laf olsun diye sene-i devriyesini hatırlamak “Dostlar alışverişte görsün de işlem hacmi oluşsun” avunmalarından.

     

    Ortadoğu'da fonksiyonunu kaybetmiş iktidar partileri için yaygın bir espri varmış, yeni duydum. Halk, meclislerden bir şey çıkmadığına iyice inandığı için altı ayda bir de olsa vekillerin bir araya gelmelerine razı oluyorlarmış. En kötü meclis bile hiç olmamasından iyidir. Şu an Filistin ve Lübnan Halkı kapalı kapılar ardında durumu görüşecek bir meclisten bile mahrumlar. TBMM kapıları kapatıp kavgasız, dövüşsüz ve cümle aleme rezil olmadan altı saat bir arada durabildiyse, bunu kar sayalım. Öyle değil mi?

     

    Durum değerlendirmesi için bir yıl neden beklendi acaba? Saray'ın o kadar yüksek uçtuktan sonra başladığı yerden bir arpa boyu yol alamadığını biraz geç fark etmiş olması gayet normal. Gömleği düğmelerini baştan yanlış ilikleyince, neticenin hüsran olması kaçınılmazdı. Bugün gibi hatırlıyorum; kriz başladığında Saray'ın Putin ve İran ile girdiği kare için “Bunların içinde olmayın da nerede olursanız olun!” demiştim. Hadiseler yazarınızı yanıltmadı. Bu üçlü hiçbir zaman çözümün parçası olamadılar.

     

    İktidarın durduk yerde TBMM'yi bilgilendirme özverisi pek hayra alamet değil. Eğer Saray, Filistin-İsrail krizi konusunda öngörü ve tahminlerinde isabet etmiş olsaydı, geçtiğimiz hafta kapalı kapılar ardında yapılan meclis görüşmesine şahit olmayacaktık. Ülke işleyişini aile şirketi havasına sokup, bütün başarıları kendinden bilen Saray'ın eline yüzüne bulaştırdığı Ortadoğu stratejisinde hataları dünyadan bihaber meclis ile paylaşması, kimseye inandırıcı gelmedi. Beşyüz kişilik bir oturumda paylaşılan bilgilerin sır olarak kalmayacağı zaten belliydi. TBMM, Nasreddin Hoca'nın kabri gibi, kapıları var ama duvarları yok. Toplantı sonrasında Anamuhalefet Parti Lideri'nin “Bunlar aklımızla dalga geçiyor!” diyerek yaygarayı basması çok yerinde bir tepkiydi.

     

    Yanlış bir adımın faturası çok ama çok ağır olabilir

     

    Hükümetin yanlış Ortadoğu planları kaybetmeye mahkum. Dışişleri Bakanı'nın harc-ı alem kehanet ve öngörüleri de buna dahil. Bir yıldır tekrar ettiği “Savaşın yayılma riski var!” tahmini, geçtiğimiz süre içinde havada kaldı. Durumu kurtarmak için, maazallah herhangi bir saldırıya umut bağlamış olabilirler ki, çok pahalı bir kumar olur. Yurtiçi provokasyonları üretmek çok zor olmaz ama uluslararası kehanetleri doğru çıkarmak için atılacak yanlış bir adımın faturası çok ama çok ağır olabilir.

     

    Yetmiş yıllık krizin milenyuma taşınan kısmında, İran destekli terör grupları bölgeyi temsil etmiyor. Bölge ülkelerinin uzun bir süredir, normalleşme ve beraber yaşama talepleri, savaşa rağmen devam ediyor ve şu an için sekteye uğramış durumda. “İslam ülkeleri neden sessiz kalıyor?” deyip birbirinin yüzüne bakan kıt akıllıların anlamakta zorlandığı realite bu. Herkes savaşın kaldırdığı toz bulutunun en az zararla dağılmasını bekliyor. Havayı bulandıran Türk Yetkililerin bölgede dibe çakılan itibar reytinglerini bir de böyle okuyun.

     

    Türk Kamuoyu ve özellikle Saray Medyası 7 Ekim'i konuşup olaydan kahraman üretme yarışını girmişken, coğrafik olarak bölgeye dahil ülkeler, 6 Ekim 1973'de (Ekim 6/23-1973, Yom Kippur War, Ramadan War, October War) yaşadıkları utanç verici yenilgiyi hiç unutmuyorlar ve tekrar yaşamak istemiyorlar. Mısır başta olmak üzere bölge ülkelerinin herhangi bir şekilde olayın dışında kalmadaki ısrarları, Türk yetkililerin anlayamadığı bir ayrıntı. Geçen hafta İsrail Suriye'ye ait bazı yerlere füze saldırısında bulundu. Buna rağmen Suriye işin dışında kalmaya kararlı görünüyor. Dışişleri Bakanı'nın “Bölgesel Savaş riski!” uyarısı ucuz bir kehanetin ötesine geçmedi.

     

    Saray'ın takıntı, endişe, korku ve sonunda paranoya denebilecek bir saplantı haline dönüşme ihtimali olan antisemitik halleri için bir sınır yok. Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke lider ve temsilcilerine parti mitingi tonunda dayattığı etnik nefret ve ayrımcılığa muhatap bulma şansı hiç yok. İç pazarda dökülen malzemeyi dış piyasada değerli kılmak için Saray kadar la-yüs'el bütçenizin olması lazım.

     

    Beklenti ve temennilerine adres bulamayan iktidar ve Saray'ın kafası çok karışık. Aklı başında bir iktidar İsrail Cumhurbaşkanı'na “Türkiye'ye saldıracak mısınız?” diye sorar mı? Saray'ın bir yıldır dillendirdiği boş iddialarda haklı çıkmak için yalandan da olsa kurtarıcı bir can simidine ne kadar ihtiyacı olduğunu görün.

     

    Neyse ki, İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye'ye saldırı planlarının olmadığını açıkladı da olay biraz olsun açıklığa kavuşmuş oldu. Sizi bilmem ama benim içime biraz su serpildi ve şimdilik endişeye mahal kalmadı diye düşünüyorum.

     

    13 Eki 2024 23:26