Anketlere un sermeyi adet edinenlerden değilim. Bizim klasımızdaki ülkelerde, anket gibi spekülatif sektörleri kontrol altında tutmak kolaydır. Şirket sahiplerinin, küçük bir virgül ile her şeyi tersine çevirebileceklerini herkes bilir. Kim arkasını arayacak, hesabını soracak ya da nerede o doğru rakamlarının arkasında elif gibi duracak şirket sahipleri!
Daha önceki seçimlerde hataları ayyuka çıkanlardan hiçbirisinin, sonuçlardan utanarak dükkan kapattıklarını, kepenk indirdiklerini duymadık. Üstü örtülü ödeneklerle, Türkiye’deki göçmen kuşların iklime etkisini, Survivor programının kültüre katkılarını, evlenme programlarıyla ikinci bahar yaşayanların bir sonraki milenyumda ne işe yarayacağını araştırıyorlar. Aramızda kalsın, akçeli işlere bulaşmayan anket firmasının kalmadığına dair kulağıma bir söylenti çalındı ama ben inanmadım(!).
Referanduma bir kaç gün kala anket ve istatistik enflasyonu normal. Seçim yasaklarına falan bakan yok; gündemi Saray ve anket firmalarının abartılı rakamları meşgul ediyor. Saray’a bir şey diyeceğimiz yok da, milletvekili seçimlerinde sonuçları doğruya yakın tahmin ettiği için kabinedeki bakanlardan fazla konuşan anket şirketi sahibi işi biraz abartıyor mu? Başkanlık sisteminde bakanlara ihtiyaç olmayacağı için, ne kadar paralanırsa paralansın aslan payı koparma şansı yok. Başkanlık; adı üzerinde tek adamlık.
Umut kırıcı olmayalım ama, evet-hayır tercihinde ‘hayır’ kanadı ve sandıktan çıkacak ‘hayır’ oranı ana muhalefet partisi başkanı kadar perişan olacak. Son üç senedir, muhalefet ettiğini düşünenler her seçim öncesinde hazırlıksız yakalanmanın şaşkınlığını üzerlerinden atamıyorlar. Yedikleri yumruğu saymaktan başlarını kaldıramıyorlar. Bir kaç yıldır en iyi yaptığımız şey, seçim gerginlikleriyle ömür tüketmek. Siyaset; seçim, halk oylaması ve miting konuşmalarından başka ne ki!
Pazartesi çıkacak sonuç hakkında zar atıp, oran tahminleri yaparak aleme gülünç olmaya gerek var mı? Sürpriz ve aykırı bir sonucu kamuoyuna ve dünyaya aktaracak bir mekanizma yok. Dolayısıyla, demokratik sisteme ait bir aygıt kullanılarak demokrasiden ve mevcut çağdan kopuşun örneğini görmeye hazır olmalıyız. Bu yüzyılda şansımıza kötüye misal ve örnek olmaktan başka bir nasip düşmedi.
Daha önceki seçimlerde herkesin gözünün içine baka baka sahte oy pusulası basan, bir hafta önceden mühürlenmiş oy sandıkları üreten, yurtdışı oylarını uçakta kullanışlı hale getiren bir tecrübeyi ne çabuk unuttuk. Bu arada, eş durumundan Ankara Belediyesi ile dostane ilişkileri bilinen Yüksek Seçim Kurulu, geçen seçimlerdeki şikayetleri neticelendirmiş miydi?
Çok garip bir toplumsal yapıya sahibiz. Vatandaş işini, gücünü bırakıp, oy verdiği insanları miting meydanlarında yalnız bırakmıyor. Halk olarak demokrasinin gereklerini getirmekten ilginç bir haz alıyoruz. Çakal siyasetçilerin mensup oldukları partiye oy devşirmek için, her oy’a ahiretten bir karşılık vadetmelerinin bunda bir tesiri var mı, bilmiyorum. Baksanıza oy kullanmayana ceza var mı, yok mu sorusunu kimse dile getirmiyor. Sorular asıl,“Oy kullanmazsam, günaha girer miyim? Abdestim bozulur mu? Kızım kapıda kalır mı? Gelin düşük yapar mı? ” gibi uhrevi zeminde gidip, geliyor.
Pazartesi sabahı ciddi bir zaferi şimdiden çantada keklik görenler için, demokrasi kaybetse de, kolay bir galibiyet olacak. Onlar da şimdiden yeni sistemin vadettiklerini, Türkiye’yi nasıl dünya standartlarına yükselteceğinin muhabbetini yapıyorlar.
Epeydir ortalarda görünmeyen Saray Hanedan mensupları da yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladılar. Başkanlık sisteminin Anayasa başta olmak üzere, yasama-yürütme ve mevcut işleyişi kontrol eden bütün organları rafa kaldıracağını dile getirmekten çekinmiyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan hakkındaki gemi filoları söylentilerinin hakikatini öğrenemeyeceğiz iyi mi!
‘Evet’ ile artık bir zorunluluk haline gelen demokratik işleyiş Türkiye’de çok derin bir yara alacak. Bundan sonraki sisteme verilecek ismin bir ehemmiyeti yok; başkanlık olur, dikta olur ya da insani bütün zaaflarla malul, uslanmaz Doğu Sultası olur.
Kadir Gürcan