Her geçen gün kalite enflasyonuna uğrayan Türkiye fikir piyasası, en kıdemli kalemleri bile kendini tekrara düşürdü. Tarihe not düşmeyi kazanılmış hak sayan münevverlerin patinaj yapan imajları herkese ibret olsun! Muktedirlerin eğlence havuzunda malzeme olmak kötü bir yazgı. Maazallah!
17 Aralık sonrası cemaat, hükümet ve kudretliler arasında aracılık için can atanlar vardı. Bakın, ne çabuk unutuldular. Durumdan vazife çıkarıp, kendilerine tarihi rol arayanların kaderi bu. O günlerde nasıl olmuşsa kendisine vazife terettüp etmiş olan birisi, kaybettiği şahsi, mesleki itibar ve kredisini geri alma derdine düştü. Hala o günlerde ne kadar önemli misyonlar yüklendiğini yazıp, çiziyor. Üç sene oldu be birader!
Şimdiye kadar hiçbir öngörüsü, kehaneti ve komplo teorisi isabet kaydetmedi. Her tahmini, hem şahsiyeti hem de mesleki birikimi açısından birer intihar oldu. Daha birkaç gün önce, “Günlüğüme yazıyorum, ama okuyun...” sevimlilikleri(!) yapmaktan kendisini alamıyor. Bu sempati avcılığı ile okurları mı memnun etmeye çalışıyor yoksa, Saray-ı Humayun’un perdedarlarına göz kırpıp, yurtdışı seyahatlerinde zat-ı şahanelerinin harem dairesine menfez mi aranıyor belli değil. Gazetecilik birikiminin onda birini, şu anda içeride olan onlarca gazeteci, yazar ve düşünürler için-aralarında yıllarca köşe-komşuluğu yaptıkları da var- kullanma nezaketi göstermedi.
Mesleki açıdan istikbal vadediyordu. Gençlik yıllarından itibaren yol arkadaşlığı yaptığı siyasi yüzlerin iktidar teorisyenliği onun payesine düşmüştü. Siyasi bir aktör olmaktansa, senarist veya yönetmen olarak perde arkasında gizem depolamak çok hoşuna gitti. Ama büyüsü çabuk bozuldu. Yeni-yetme parti ve iktidar teorisyenleri onun tecrübe ve birikimine itibar etmediler. Son bir kaç senedir yazı yazabilecek bir adres bulamadı, kendi ‘blog’ una sığındı.
İktidar partisi içindeki fraksiyonlardan kötü kartlara yaptığı yatırım elinde patladı. O gün bugün ağzıyla kuş tutsa iktidar kudretini memnun etme şansı olmadı. “Fikirlerini kendine sakla!” tokadı, hem yazarlık hem de teorisyenlik kariyerinde derin bir iz bıraktı. 15 Temmuz senaryosundan sonra, kendine sahip olamayıp, muktedirleri ayakta alkışladığını köşesine ya da çok değer atfettiği bloğuna kaydetmekten utanmadı.
Bizde böyle liderleri ayakta alkışlamak ya da hızını alamayıp sandalye üzerine çıkıp oradan tezahürat yapıp el çırpmak yazar-çizer taifesinin taşkınlıklarından. “Bir gören olur, tarihe not düşer. Soğukkanlılığını muhafaza edelim!” nefis frenleyecek omurga direncine pek rastlamıyoruz. Başarı ve muvaffakiyet açlığı, sıradan kazanımları bile bayram ve zafer nümayişlerine çeviren hafif meşrepler yetiştiriyor.
Durduk yerde, üç sene öncede kalmış arabuluculuk, elçilik muhabbetleri niye nüksetti acaba? Gündeme ait konularda yazma cesaretini yitiren gazetecilerin ortak zaafı, hatıraları köpürtmek. Zeki röportaj gazetecileri bu fırsatları iyi seziyorlar. Harb-u darb görmüş emektarlara harb-i umumi hatıralarını anlattırıp, zavallıları T’ye almak gibi bir şey bu. Sıradan nefer bile olsalar, hadiseleri başkumandan locasından anlatmak işi bitmişlerin son avuntusu.
Günlük ve hatırat yazarları, geleceğin okur ve düşünürlerine geçmişin karanlık bazı noktalarını aydınlatma gibi iyi niyetler taşısalar da bazı şeyleri örtbas etme kurnazlıkları bilinir. Günlük yazarının söyledikleri kadar gizlediği, üzerini örttüğü veya sahte itiraflarla kendini kurtarma numaraları, konjonktür önünde eğilme ve bükülmeleri hiç bir zaman gözden kaçmaz. Mütecessis ve zeki tarih okuyucularını yazarın söyledikleri değil, işte bu gizlenen detaylar cezbeder.. şeytanın gizlendiği detaylar.
O günlük meraklısı duayen gazeteciye-kulak asmaz ama- hatırlatalım: O çok önem verdiğin “günlüğüne” yaşına başına bakmadan, arkasına Saray rüzgarı ve teminatını alan şımarık-maaşlı taife ile aşık atabilmek için ne kadar emek sarf ettiğini de yazmayı unutma!
15 Temmuz sonrası ayakta alkışladıklarınızdan hala bir nazar-ı aşina yok mu? Yine mi yanlış kart? Sevimli olacağım derken katlanılmaz bir bayağılığa düşmek ne kötü bir akıbet!
Kadir Gürcan