Renksiz bir hükümet işleyişinde, bakanın istifası fazla bir ehemmiyet arz etmiyor. Kadronun birbirinden pek farkı olmadığı için, yedek kulübesindeki bir başka oyuncu ile devam edilir. Al birinden vur öbürüne. Başbakanların bile düzine ile hesap gördüğü, ucuza harman edildiği bir yapıda bakan değişmesinden ne olacak.
Görev süreleri içinde varlık gösteremiyorlar ki, istifaları bir şey ifade etsin. Biri gider öbürü gelir. “Gelen gideni aratır!” genel kabulü böylesine silik ve kifayetsiz siyasi figürler için değil. Aman! Giden gitsin, yokluklarına katlanırız.
Son üç yıl içinde birbirine benzer siyasi aktörler elinde gidip gelen hükümet tecrübeleri ne parti ne de siyasi yüzler açısından bir kazanım olmadı. Bu kadar mı kötü? Daha fazlası. İsterseniz, bir öncesi hükümette görev alan üç bakanı ve görevlerini hatırlamaya çalışın, ne demeye çalıştığımı kendi tecrübenizle görün.
Mustafi içişleri bakanı, meclisteki yemin merasimi de dahil ne dediği, ne yaptığı bir türlü anlaşılamayan birisi olarak hatırlanacak. Malum haliyle, kendisini göreve getirenleri bile kaç kez mahcup ettiğini gördük. Bürokratik ve siyasi başarısından bahsedilmiyor. Tanınmıyordu. Görev süresi içinde gündemi hatalarıyla, isabetsizlikleriyle meşgul etti. Belli işler için getirilmişti. Devam etmekte olan projenin kendisi ile alakalı kısmı sona erdiği için, bundan böyle görevde kalmasının bir manası yoktu. Tek kullanımlık malzemeler gibi. Süresi bitince ipi çekildi.
“İstifa etti!” şeklindeki haberler kimseyi yanıltmasın. Bu tür projelerde istifa etmek kimin haddine! Göreve kim getirdiyse, fişi çeken de o olur. Ayağınızın altındaki iskemleye tekme atıp, kafa tutmanıza, giderken kahraman olmanıza kimse müsaade etmez.
İktidarın görev takdir ettiği yeni içişleri bakanı hızlı şerit değiştirmesiyle tanınıyor. Selefinden hiçbir farkı yok. Her siyasi tercihi ile sürekli küçüldü. 2007’deki Cumhurbaşkanlığı krizinde garip bir korkaklık sergileyerek siyasi kariyerinde büyük bir ayıba imza atmıştı. Eğer şu anki sicil problemli, yığma, toplama kadrolarda kendisine görev takdir edilmeseydi, meclisin çaycısı kadar bile hatırlanmayacak ve siyasi bir mevta olarak kalacaktı. Bundan sonra da yarım kalan parça işleri tamamlamaktan başka hiçbir şey yapmayacak, yapamayacak.
İktidar ve hükümet’e mualif olduğumuz için mi böyle düşünüyoruz? Onca iktidar medyası ne giden ne de yerine gelen içişleri bakanı için allı-pullu, abartılı laflar etme gereği duymadı. “Bu kadarcık iltifata bile layık değiller.” diye düşünmüş olabilirler.
Şu kadar süre görevde kalıp ne işe yaradığı çözülemeyen “bakan” tiplemesi moralleri bozmasın. Türk Siyasi hayatında ne yaptığı bir türlü çözülemeyen bir başka oluşum da muhalefet partileri. Hasbelkader iktidar kucaklarına düşse, afallayıp kaçacak kadar endişeli, istikrarsız ve ürkek bir muhalefet kanadına sahibiz. Gerçekten iktidar ve ülke idaresine talip olsalar, ezilen, hapislere atılan ve insani bütün haklardan mahrum edilen kitlelerin dikkatlerini çekecek demokratik manevralar denerlerdi.
Eskiden haftada bir de olsa varlık izhar eden muhalefet, bir gün de olsa, seçmen kitlelerini umumi ahvalden haberdar edip, iş yapmış görünüyorlardı. Şimdi o da kalmadı.
Stepne olarak kullanılan yavru muhalefetten, son günlerde mesaj, beyanat ya da makul bir cümle duyan varsa bizi de haberdar etsin. OHAL, herkesten çok onların işine yaradı. Hiç bu kadar rahat ve endişesiz bir yaz tatili geçirmemişlerdir. Nasıl olsa iktidar, onların yapamadıklarını fazlasıyla yapıp, herkesi memnun ediyor.
Tasvip edilmeyen hükümet uygulamalarına tepki olarak istifa etmek demokratik bir gösterge ve ciddi bir karakter testi. Anti-demokratik uygulamaların sıradanlaştığı yerlerde muhalif tavır koymak her yiğidin harcı değil. Onun için herşeyi tutan bir şey gerekiyor; Omurga ya da amud-i fikari. Bu yoksa karakterin tutunup, asılacağı bir esas kalmamış demektir. Seyrettiğimiz oyun tam bir omurgasızlar komedisi...
Kadir Gürcan