Saray'ın her icraatını göklere çıkaran, sıradan işlerini tarihe not olarak düşen, yaptığı her espriye karnı ağrıyana kadar gülmeye amade bir meczup ekibi var. TRT'nin sınırlı yayın yaptığı yıllarda programlar başlamadan iki saat önce televizyon karşısına geçip bekleyen meraklı seyirci gibiler. Yayın koptuğu zamanlarda da ekranda beliren 16.yy Kütahya Çini İbrik görüntüsüne saatlerce bakan ilk televizyon meraklıları nasıl ise Saray divaneleri de aynen öyle
İktidar, Saray eşliğinde, Filistin Meselesi, büyük şehirlerdeki belediye başkan adayları, Doğu'da engellenemeyen teröre karşı şapkadan tavşan çıkarma konusunda bekleneni veremedi. Mahsuru yok, iyi günlerdeki icraatların arkasına kahramanlık türküleri döşeyip gönülleri hoş ederek kopan yayını telafi etmek mümkün.
Işık hızıyla girdiğimiz hafta, gözünü şapkaya dikenleri memnun edecek malzeme üretti. Türkiye'nin otomobil üretimi de dahil teknolojik konulardaki bütün yatırımlarının günübirlik, sürdürülemez, altyapıdan mahrum ve tamamıyla vitrin işi abartılar olduğu kanaatimizi yenileyelim. Sürdürülemez; çünkü ülkenin buna ayıracak bütçesi yok. Günübirlik; çünkü bu iktidar gittikten sonra arkası gelmeyecek. Altyapıdan mahrum; çünkü yetişmiş eleman dendiğinde Murat 131'i rektefe eden Rizeli kaportacılar ya da su ile çalışan yerli otomobil ürettiğini iddia eden Ümraniye Sanayi Sitesi'ndeki oto tamircileri akla geliyor. Mühendislik dediğimiz hesap-kitap işine kimsenin vakti yok. O kadar kim okuyup, ömür tüketecek. Vitrin malzemesi; çünkü Saray'ın aksesuara olan düşkünlüğü malum.
Bu tür geçici tutkular Türkiye'ye has değil. Halkı despot idareye mahkum ve vatandaşlarının sefalet ile boğuştuğu ülkelerin tamamında manzara aynı. Balistik füzeler önünde resim çektirip, ABD'yi nükleer saldırı ile tehdit eden Kuzey Kore diktatörü, Kim Jong Un halkın sıradan insani ihtiyaçlarını gidermekte zorlandıklarını ve bunun politik bir krize yol açabileceğinden dert yandı. İş tahmin edilenden de kötü olmalı, ülkeyi baba diktatörden devralan Kim halkın sefaletini itiraf etmek zorunda kaldı. Kuzey Koreli Diktatör kendine bir havuz medyası oluşturamamış anlaşılan. Onlar şapkadan çıkacak sürprizlerle vakit geçirirlerdi. Kim şu an ekonomik krizi perdelemek için yeni bir savaş çıkarma peşinde.
Bugünün dünyasında teknolojik gelişmelerin önünü özel teşebbüsler açıyor ve bu fanteziler için devlet yardımları eskisi kadar sınırsız değil. NASA da buna dahil ve o da masraflarını azaltmak için Elon Musk ile ortak çalışma konusunda gurur ve kibre düşmüyor. Geçtiğimiz hafta NASA, 2021 yılında başlattıkları Mars Helikopteri projesini durdurma kararı almış. Demek ki fonksiyonunu tamamladı. “Başladık aman bırakmayalım. Sona el alem ne der?” gibi prestij dertleri yok. Projeleri başlatmak kadar yeri geldiğinde sonlandırmayı bilmek de bir meziyet. Kaldı ki ABD bu tür ağır masrafların altından kalkabilecek potansiyele sahip ve uzay araştırmaları konusunda yarım asır önceden gidiyor.
ABD için sıradan bir uzay yolculuğu havuz medyasında tsunamiler meydana getirdi ve dalgalar hala Saray duvarlarını dövmeye devam ediyor. Halk üzerinde oluşturulmaya çalışılan imaj uzay mekiğinin Türkiye tarafından gönderildiği şeklinde. Halbuki mekik NASA'ya ait ve dört kişilik mürettebattan sadece biri Türk ve bilet ücreti yetmiş milyon dolar. Merak etmeyin gidiş-geliş. Oneway (tek gidiş!) olsaydı bir de dönüş için yetmiş milyon ödeyecektik. Proje çok büyük bir proje değil. Öyle olsaydı parasını veren bir kaç yolcu daha alır ve arka koltuğu dörtleyip, masrafı aza indirmezler miydi?
Türkiye Uzay Çalışmaları Kurumu Başkanı, bilet parası hakkındaki dedikodulardan çok içerlemiş. “Aman efendim, güzellik salonlarında bunun iki-üç misli kara para iç ediliyor. Biz uzay çalışmaları için yetmiş milyon dolar ödemişiz çok mu? Sonra bizim gençlerimizin neyi eksik? Gitsin uzayı görsünler! İçleri açılsın!” diye vaziyeti savunmaya geçmiş. Kafasının dağınıklığını sevindirik olmasına verdik. Aksi halde uzaydan sorumlu başkan olup iskele balıkçısı gibi konuşmak pek şirin durmadı. Bir de uzay ile ilgili kanuni düzenlemelerin aynı akıldaneye verildiğini düşünün.
Dört kişilik uzay yolculuğuna Türk Asıllı bir astronotun alınması NASA için sıradan bir şey ama, başarılara susamış Türk Milli gururu için öyle değil. Birkaç gün sonra NASA'da yirmi bir yıl çalıştığı iddia edilen biri dünya çapındaki uzay kuruluşuna posta koymuş, kapıyı çarpıp, Türkiye'ye dönme kararı almış. Breh breh! Analar ne yiğitler doğurmuş da haberimiz olmamış!
Gördüğünüz gibi meydana gelen tsunami bazılarının akıllarını alacak kadar derin tesir uyarmış. Eh, aylarca şapkadan bir şey çıkacak ümidi ile 16. yy Kütahya Çini işlemeli ibriğe bakınca olacağı bu! Kim bilir belki de o NASA çalışanı “Beni değil de neden onu gönderdiniz?” diyerek alınmış da olabilir. Ya da “Türkiye uzayı fethetti. Artık yaban illerde durmaya gerek yok!” öngörüsü(!) de ihtimal dahilinde. İyi de bunun için tam mekiğin fırlatılacağı haftanın seçilmiş olması manidar değil mi? Ayrıca iş sözleşmesinde NASA'da çalışan herkese bedava uzay bileti verildiğini de duymadık. Bilet parası yetmiş milyon dolar ve yemek menüsünde de öyle dişe-damağa dokunur kuzu sarması dolma falan da yok. Niye bu kadar içerlediniz ki?
Kuzey Kore Diktatörü Kim, milenyumun ikinci çeyreğinde halkının sıradan insani ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar zor durumda. Kore halkının umudu bir kaç çeyrek asır sonraya ertelenmiş gibi görünüyor. O süre içerisinde ekrana çıkacak Kütahya Çini İbriği'ni seyretmeye devam edecekler.