Demek ki ne imiş? Vaziyeti kurtarmak için ortak bildiri yayınlayıp kulağının üzerine yatmakla olmuyormuş. Bir ay içinde ikinci bir terör saldırısı daha yaşadık. Zayiat çok ağır fakat verilen tepki ve savrulan boş tehditler aynı. Yine uçaklar havalanıp, meçhul hedefleri bombalayacak ve imha edildiği iddia edilen terör yuvaları ile gönüllere su serpilecek!
Mahsuru yok bir kez daha körler, sağırlar diyaloğunda konsensüsa varıp yeni bir bildiri daha yayınlayabilirsiniz. Geçen sefer bildiriye imza atmayanları vatan haini ilan etmişlerdi. Bu kez ortak bildiri TBMM'den geldi. Neden? Bir önceki Saray ve iktidar menşeli olduğu için itibar görmedi de ondan mı? İktidarın çaresizliği. Meclis Ortak Metni'ne imza atmayanların akıbeti ne ola ki? Devlet Güvenlik'de yargılayıp, Taksim'de sallandırmaktan başka çare kalmadı. Saray meseleyi kendince şahsileştirip Anamuhalefet Parti liderini aramamış. Her zaman olduğu gibi hazretin heyheyleri üzerinde. Verilen onca kayıp bile taş yüreğini yumuşatmıyor demek ki! Hiç şaşırmadık.
Aslında çok fazla mesai harcamaya, güvenlik kurulları toplayıp, yaşı ilerlemiş parti mensuplarına panik atak yaşatmaya gerek yok. Bildirileri PDF değil de, word dokümanı olarak saklayıp sadece tarihini değiştirseniz de olur. Terörü lanetlediğinizi ve onun ötesinde başka bir şey yapamadığınızı artık cümle alem biliyor. Açık açık “Biz bu bölgeleri umursamıyoruz!” deyin de siz de rahat edin biz de!
Terör saldırılarının arkası kesilmeyecek. “Kış aylarında terör saldırısı olmaz!” teorisi de çöktü. Hadise sonrasında soluğu ekranda alan kıt akıllı bir emekli asker “Bu saldırılar alışılmışın ötesinde. Arkasında başka güçler var!” diyerek konuya stratejik bir derinlik(!) kattı. Arkasında kim olacak olsa olsa olağan şüpheliler; Amerika ve İsrail! Bu sonuca ulaşmak için askeri akademi mezunu olmaya gerek yok ki. Nitekim, birkaç hafta önce “Merak etmeyin kendini yine hatırlatır!” başlıklı uyarımızın daha mürekkebi kurumadı.
Mevcut hükümetin istihbarat teşkilatı gökte yıldız arayan acemi müneccim görüntüsünden hiç kurtulamadı. “Hükümet'in” dememizi yadırgamayın. Saray'ın cumhurbaşkanlığını aldığı günlerde, belki unutuldu ama MİT'in ismi Cumhurbaşkanlığı (CB)-MİT olarak değiştirilmişti. İnanmıyorsanız giriş kapısına asılan CB- MİT levhasına bakın. O gün bu gündür, Saray'ın Hassa Ordusu işlevi gören istihbarat teşkilatının ciddi bir zaafa düştüğü belli. Üçüncü dünya ülkelerinden getirilen bir avuç firari üzerinden başarı devşirmeye çalışmak bunun en belirgin alametlerinden. Ülke kaderini belirlemede önemli işler beklenen istihbarat birimleri ucuz tezahüratlara tenezzül etmeyecek rüşte ermiş olmalılar.
Nedense Saray İsrail'in Hamas liderlerine yönelik tehditleri konusunda biraz fazla alıngan. Mossad'ın açıklamasını ardından Türkiye'de oluşan panik havası ile aynı hafta içinde bir düzine Mossad Ajanı(!) istihbarat birimlerince yakalanıverdi. Hiç kimse “Yahu bunlar, Yeşilçam'ın figüranlar kahvesinde mi oturuyordu. Madem öyle, şimdiye kadar neredeydiniz?” diye sorma ihtiyacı duymadı. CB- MİT’in bu tür altı boş sansasyonel operasyonlara aşırı bir düşkünlüğü var. Ne acıdır ki, bu medyatik şovlar bir ay içerisinde gerçekleşen iki ağır terör saldırısı ve 21 kişilik zayiata mani olamadı. CB-Hassa Ordusu doğu illerinde kaybettiği istihbarat savaşını İstanbul'un sokaklarında arıyor.
Son yıllarda iyice açığa çıkan bir gerçeği daha net bir şekilde görmeye başladık. Saray'ın ütopyalarına su taşıyan güvenlik ve istihbarat birimleri havanda su döğüyor. Birikimlerini havuz medyasının Saray bültenlerinde ya da çıktıkları tartışma programlarında paylaşan emekli tiplerin iç ve dış güvenlik konularındaki seviyesizlikleri mensubu oldukları kurumların kredisini gölgeliyor. Ülkenin yarım asırlık terör tecrübesi bırakın problemi çözmeyi hiç olmazsa konuyu anlayabilen ve zamana göre yorumlayabilen bir ekip bahşetseydi. Nerede o bahtiyarlık? “Terör, bu iktidar zamanında başlamadı ki!” mazereti ile iktidarın önüne etten duvar ören Saray beslemeleri ile programa çıkan sözümona istihbarat uzmanları tencere-kapak uyumu içinde birbirlerinin sırtını tapışlıyorlar.
Operasyonları ile dünya çapında kendinden bahsettiren ülkelerin istihbarat birimleri terör başta olmak üzere birçok kritik konuda ortak bilgi paylaşımını önemsiyorlar. Önemli olan can, mal ve prestij kaybına sebep olabilecek olayların önlenmesi. Gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu “Five Eyes (ABD, İngiltere, Yeni Zelenda, Kanada, Avustralya), Nine and 14 Eyes Alliances (Beş, Dokuz ve On dört İstihbarat Anlaşmaları)” gibi oluşumlar gelişmiş ülkelerin terör konusunda bilgi paylaştığı istihbarat platformları. Yıllar önce Türkiye de terörün yoğun olduğu bölgelerde yabancı istihbarat birimleri ile işbirliğine başlamıştı. Ancak zavallı Türkiye mevcut Saray ve iktidar ile terör destekçisi ülkelerle saf tutunca bu ayrıcalığı kaybetmiş oldu. Emekli istihbaratçıların “MİT Ortadoğu'da bir numara!” avuntularının sebebi işte bu. Asker bahriyelilerin sekizinci okyanus (!) Akdeniz'de kaybolmaları gibi bir şey!
Mossad'ın terörist avını alenen duyurmasının ardından İstanbul merkezli operasyonlar ile “Ortadoğu'da bizden habersiz dişi kuş uçmaz!” havalarına giren CB-MİT'in “Mossad neden böyle bir operasyonu belediye hoparlörinden ilan ediyor ki?” diye endişelenmesi gerekirdi. Sıradan bir vatandaş olarak şahsen biz “Ben neden böyle bir şeyden haberdar oluyorum ki!” ikirciklenmedik desek yalan olur.
Son işinde yakalandıktan sonra ülkesine iade edilen Rus istihbarat görevlisi, gazetecinin “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” sorusuna “Üzerime düşeni yaptığımı düşünüyorum ama tespit edildim ve görevim bitti. Bu işte profesyonel olanlar yakalanmaz!” itirafında bulunur.
İki ay içerisinde 21 kişiye mal olan istihbarat ayıbını, İstanbul'un işçi kahvelerinde casus avı ile telafi eden istihbari stratejinin mantıki zeminini bulmakta zorlandık. Gökte yıldız ararken önündeki çukura düşen müneccimlerden kastettiğim bu! Haksız sayılmazlar! Eskiler boşuna dememiş “Ne olacaksan İstanbul'da ol!” diye! Kendinden bahsettireceksen operasyonları İstanbul'da yapacaksın!