Avrupa nereye koşuyor?

  • Ertuğrul İncekul
  • Ertuğrul İncekul
    19 Haz 2024 09:25

    2024-2029 görev süresi için Avrupa Parlamentosu seçimleri tamamlandı. Von-der-Leyen koalisyonunun üç siyasi grubu olan EPP (Hristiyan Demokratlar), S&D (Sosyal Demokratlar) ve Renew (Liberaller), Avrupa seçimlerinde 720 sandalyenin 402'sini kazandı. Aralarında Avusturya, Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda ve Polonya'nın da bulunduğu birçok Avrupa ülkesinde aşırı sağ partiler, aşırı nasyonalist partiler yükseliş gösterdiler. Bu durum, toplumun kutuplaşmasının artık bir oldu bittiye geldiği diğer AB üyeleri için de geçerlidir. Polonya, Macaristan, İtalya ve Slovakya'daki sonuçlar seçmenler arasında derin değer farklılıkları olduğunu göstermektedir.


    Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği'nin (AB) yasama organıdır. Ana yürütme organı olan Avrupa Konseyi, tüm (şu anda 27) üye devletin hükümet liderlerinden oluşan AP'den tamamen bağımsızdır. AB'nin günlük yürütme organı olan Avrupa Komisyonu çoğunlukla AP'den bağımsızdır: Komisyon üyeleri üye devletlerin hükümetleri tarafından seçilir, ancak AP Komisyon Başkanını seçer ve bütünü onaylama veya görevden alma hakkına sahiptir.

     

    27 ülke nüfusuna göre, 400 milyondan fazla seçmenin oyuyla 720 sandalye ile temsil edilir.

     

    Avrupa Parlamentosu seçimleri sonrasında, 9 Haziran Pazar günü, dünya genelinde önemli olaylar yaşandı. Belçika Başbakanı istifa etti ve seçimlere gidiyor. Fransa'da Macron partisini feshediyor, seçim hazırlıkları var. İsrail'de Gantz savaş kabinesinden istifa etti, Likud partisi üyeleri kabineye dahil ediliyor. İngiltere ve İran'da Temmuz ayında seçimler yapılacak.

     

    Aşırı sağın yükselme sebepleri

     

    Günümüz Avrupa siyaseti kendi içerisinde bir dönüşüme uğramaktadır. Bu dönüşüm yavaş olmakla birlikte aşırı sağ partiler lehine yeni bir siyasal eğilim oluşturma aşamasındadır. Önceki dönemlerde siyasi yelpazenin uç kısımlarında yer alan aşırı sağ partiler günümüz Avrupa’sında ana akım partiler ile koalisyon hükümetleri içerisinde yer alabilecek pozisyona ulaşmışlardır. Bu bağlamda Fransa, İtalya, Hollanda ve İsveç’te aşırı sağ partilerin yükselişini  şu sebeplerle açıklayabiliriz; yanlış eğitim politikaları, ekonomik kriz, Ukrayna savaşının uzaması, göçmen krizleri, İslamofobi ve küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklar. Bu yükselişin özellikle ekonomik, sosyal ve kültürel dinamiklerin karmaşık etkileşiminin bir sonucu olarak ortaya çıktığı görülmektedir.

     

    Bu liderlik değişimleri ve siyasi hareketlilikler, Kasım ayında yapılacak ABD seçimleriyle de bağlantılı görünüyor. Trump'ın seçimi kazanması halinde, dünya genelinde büyük etkiler meydana getirecektir. Avrupa'da sağcı hükümetlerin yükselmesi, Avrupa'nın Trump/Cumhuriyetçilerle aynı çizgiye gelmeye başladığının göstergesi olarak okunabilir.

     

    Aşırı sağ ne demek

     

    Aşırı sağ, “Ekstrem sağ”, Radikal sağ”, “Popülist sağ” veya “Yeni sağ”; sağcılığın en uç türevidir. İdeolojik özelliklerinde bakacak olursak; ulusal hiyerarşiyi destekler ve toplumdaki bazı etnik, dini veya ırki kesimleri ontolojik olarak üstün olduğunu savunurken bunun dışında kalanların ise aşağı olduğunu savunur. Belirli kişi, grup veya zümrenin üstün niteliklere sahip olduğunu savunurken “aşağı” görülen ırklara karşı göç karşıtlığı, sosyo- kültürel baskı, ayrımcılık ve bu grupları küçük düşürecek veya itibarsızlaştıracak birtakım tavır ve politikalar sergilerler. Bununla beraber küreselleşme karşıtı tutucu politikalar dikkat çeker. Aşırı sağ partiler aynı zamanda popülist partilerdir. Tepkisel ve fevri tutumları, kültürel çeşitliliğe karşı çıkmaları ve homojen ulus- devlet yapılanmasını savunmalarıyla dikkat çekerler. Aşırı sağcı partilerin bu fikir ve söylemleri, Avrupa’nın temel ilkeleri olan demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve eşitlik gibi değerlere gölge düşürmektedir. Avrupa’da aşırı sağcı partiler toplumda hizipleşme ve kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Kimlikleri dışlayıcı dil kullanmaktadır. Aşırı sağın en önemli özelliklerinden biri de popülizmdir. Popülist söylemlere örnekler; yabancı düşmanlığı, göç karşıtlığı, çok kültürlü- çok dinli yapıya karşı gelmek, yerliliğin üstünlüğüne inanmak, Avrupa milliyetçiliği ve ötekiler politikalar, demagoji yapmak gibi eylemlerdir.

     

    Aşırı sağın kısa tarihçesi

     

    Aşırı sağ, özellikle 1. Dünya Savaşı sonrasındaki iki savaş arası dönemde dikkat çekmeye başlamıştır. Avrupa’da Faşizm, Nazizm gibi siyasal akımların ortaya çıkması ile aşırı sağın eli kuvvetlenmiştir. Bu radikal akımların ortaya çıkışının en büyük sebepleri, Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkım, bunun sonucunda toplumda kamplaşma ve kutuplaşmanın artması, Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nin yarattığı ideolojik akımların sanayicileri ve toprak sahiplerini tedirgin etmesi ve buna karşılık Avrupa’daki hükümetlerin aldığı tedbirleri yeterli bulmamaları, bunun sonucunda da fanatik radikal grupları desteklemeleridir.

     

    Avrupa’da aşırı sağ partilerin genel özellikleri; popülizm, Avrupa şüpheciliği, özellikle Müslüman ülkelerden gelen göç karşıtlığı, aşırı milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığıdır. İncelenen ülkeler bağlamında aşırı sağ tanımına giren en etkili partiler Fransa’da Ulusal Birlik Partisi, İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP), İtalya’da İtalya’nın Kardeşleri Partisi, Almanya’da Almanya için Alternatif Partisi (AfD), Hollanda’da Özgürlük Partisi (PVV), İspanya’da Vox Partisi ve Portekiz’de Chega (kelime anlamı “yeter” demektir) Partisidir. Ayrıca Fransa’da UBP’nin oylarının bir kısmını kendi tarafına çekmeyi başarmış bağımsız aday Eric Zemmour etkili olmaktadır.

     

    Kültürel Nedenler

     

    2011 yılında başlayan Arap Baharının tetiklediği mülteci krizi AB ülkelerinde de hissedilmiştir. Arap Baharının ardından gelen istikrarsızlıktan kaçan mülteciler Avrupa’yı güvenli bir liman olarak görmüşlerdir. UNHCR (https://www.unhcr.org/refugee-statistics/) raporuna göre dünyada 117.3 milyon insan şiddet, açlık, savaş gibi sebeplerle yerinden yurdundan edilmiş ve güvenli ülkelere göç etmek zorunda bırakılmıştır. Avrupa’da mülteciler en çok kıyı şeridi ülkeleri olan Almanya, Yunanistan ve İtalya’da bulunmaktadır.

     

    İslamofobinin açtığı yaralar

     

    İslamofobinin kelime anlamı “İslam Korkusu”, “Müslüman korkusu”, “İslam düşmanlığı” olarak tanımlanabilir. İslamofobinin ilk örnekleri Hıristiyanların İslamiyet’i çürütme çalışmaları olarak ortaya çıkmıştır. Avrupa’da Dante, Voltaire, Martin Luther, Desiderius, Erasmus ve Pascal gibi tanınmış isimler de eserlerinde İslamiyet’i, Kur’an’ı ve Hz. Muhammed’i eleştirmişlerdir. Bu ünlü isimlerin argümanları daha sonra Avrupa’da kitlelerce benimsenerek İslam’a ve Müslümanlara karşı algıyı negatif yönlü etkilemiştir

     

     

    Avrupa'ya Müslümanların çalışmaya gelmesi

     

    Müslümanlar ilk kez Avrupa'ya çalışmaya 1960'da gelmeye başladılar. 1980’lerde Avrupa'nın işçi talebi azaldı ama gelen aileler bu ülkelerde kalıcı oldular. Soğuk savaşın bitmesi ile komünizmin yerine 1990’lardan itibaren Avrupa’da çok görünür olmaya başlayan Müslümanlar hedef alınmaya başladı. Gelenek ve göreneklerini bulundukları ülkelere taşıdıkları için varlıkları oldukça hissedilir oldu.


    İslamofobinin doruk yapmasının sebepleri

     

    11 Eylül 2001 Ticaret Merkezi ve Pentagon saldırısı, 2010’lu yıllarda ise DEAŞ’ın kurulmasıyla birlikte Radikal İslamcı terör Avrupa başkentlerini hedef almaya başlamıştır. 22 Mayıs 2017’de İngiltere’nin Manchester kentinde bulunan Manchester Arena’daki Arianna Grande konserinden sonra gerçekleşen, 22 kişinin öldüğü ve 59 kişinin yaralandığı canlı bomba saldırısı, 3 Haziran 2017’de Londra’da üç cihatçının kamyonla yayaları ezdiği ve ardından bir markete girerek çevredekileri bıçakladığı ve 8 kişinin öldüğü saldırı ve belki de kamuoyunda en çok yankı bulan 13 Kasım 2015 tarihli eş zamanlı bombalama ve silahlı saldırılar şeklinde düzenlenen 130 kişinin hayatını kaybettiği Paris saldırısı İslamofobinin doruk noktasında ulaşmasına neden olmuştur.

     

    Almanya’da 2020 yılında bin 024 İslamofobik vaka kayda geçmiştir. Fransa’da 2020’de İslamofobik suçlar yüzde 55 oranında artış göstererek rekor kırmıştır. İtalya’da ise 2019 yılında bin 119 nefret suçu işlenmiştir. Nefret suçları 2015-2019 arasında yüze 100’den fazla artış göstermiştir. İspanya’da ise dini motivasyonla işlenen suçların yüzde 92’si Müslümanlara yönelik gerçekleşmiştir.

     

    Avrupa İslamofobi Raporu (EIR) 2022'de, Avrupa ülkelerinde Müslüman karşıtlığının (İslamofobi) kurumsallaştığı bulgularına ulaşıldı. Hollanda'da inanca yönelik saldırıların yüzde 67'si Müslümanlara karşı işlendi. Danimarka'da 2017-2021 yılları arasında işlenen 792 nefret suçunun yüzde 49'u yine Müslümanlara karşı işlendi. Finlandiya'da 2021'de nefret suçları, 2017'den sonra ilk kez arttı ve nefret suçlarına en fazla maruz kalan grup Müslümanlar oldu. Birleşik Krallık'ta Mart 2021-Mart 2022 arasında İngiltere ve Galler'deki 8 bin 730 inanca yönelik suçun 3 bin 459'unun Müslümanlara yönelik olduğu belirtildi ve ülkedeki bin 800'ü aşkın caminin en az yüzde 35'i her yıl en az bir kere saldırıya maruz kaldı. Yunanistan'da ırkçılık olarak kabul edilen 72 suç işlendi, bunların 28'i göçmenlere karşı oldu. İspanya'da sosyal medyadaki nefret söylemlerinin yüzde 20'sini İslam karşıtlığı oluşturdu. Almanya'da azınlıkların yüzde 58'i hayatlarının bir döneminde ırkçılığa maruz kaldığını belirtti. Fransa'da Avrupa'da İslamofobi'ye Karşı Kolektif'in yayımladığı rapora göre, 2022'de 501 şikayet yapıldı. Belçika'da ayrımcılıkla mücadele yürüten kuruma yapılan 3 bin başvurunun yüzde 8,8'ini inancı nedeniyle kötü muameleye maruz kalanların şikayetleri oluşturdu.

     

    Avrupa’ya düşen nedir?

     

    Avrupa Parlamentosuna seçilen vekillere başarılar dilerim. Avrupa Birliği ülkeleri dünyada demokrasi ve hukuk adına en güvenli limanlardan sayılıyorlar. Gelişmekte olan demokrasilerden ya da otokrat rejimlerden kaçanlar hep Batı ülkelerine sığınıyorlar. Ama Avrupa'nın da ırkçı ve göçmen karşıtı söylemler yerine, göçmenler entegrasyonda nasıl başarılı olabilirler, kültürel zenginlikleri nasıl kazanabilirler, ayrılıkları bir tarafa bırakıp, farklılıkların bir zenginliğe dönüşmesi için ne tür ortak projeler üretilebilir, Müslümanları rencide etmeyecek, ayrılıkçı dil kullanmayan ne tür dinler ve kültürlerarası programlar, eğitim seminerleri düzenlenebilir gibi konulara yoğunlaşması, Batı’da yaşayan bizler ve Avrupa’nın geleceğinin daha barışçıl olabilmesi açısından oldukça ehemmiyetli görünüyor.

     


    Okuyucuya not: Kurban Bayramınızı içten duygu ve dualarla tebrik ederim. Gönlünüzdeki bayramlara kavuşmanızı temenni ederim.
    19 Haz 2024 09:25