Bilginin toplumsal rolü

  • Ertuğrul İncekul
  • Ertuğrul İncekul
    13 Ağu 2024 11:02

    Varlığı hakikatine uygun olarak kavrayabilen, anlayabilen ve tasavvur edebilen insanlara "hakikate uyanmış" diyoruz. İnsan ile varlık arasında sırlı, derin bağlantılar ve ilişkiler bulunur. Makro ve mikro âlemin en canlı ve en şuurlu varlığı insandır. Fizik ve metafizik âlemin en bilinçli seyircisi yine insandır. Ancak, metafizik ve melekût âleminde zıtlıklar bulunmaz; büyük-küçük, karanlık-aydınlık, uzak-yakın gibi kavramlar, yalnızca yaşadığımız dünyaya aittir.

     

    Bilgi, insan zihnini şekillendirir, insan da toplumu bu bilgiyle inşa eder. Cürcani, bilgiyi "düşüncenin gerçeğe tam uygun olması" olarak tanımlar. Bilgi evrenseldir ve tekelleştirilemez. Ancak günümüz modern dünyasında bilgi ışık hızında yayılırken, steril ve faydalı bilgiye ulaşmak gitgide zorlaşıyor. Enformasyon kirliliği her yanı kaplamış durumda; doğru ve yanlış, lüzumlu ve lüzumsuz bilgi iç içe geçmiş durumda. Hakikate ulaşmamız için, tıpkı değerli taşlardan anlayan kuyumcular gibi, faydalı bilgiyi analiz edebilecek, geliştirecek ve zenginleştirecek sağlam zihinlere ihtiyaç var.

     

    Bilgi dış dünyadan bize gelen mesajlardır. Bu mesajların bizde meydana getirdikleri ile duyuş ve duygular oluşur bunlar düşünceye dönüşebilir. Benlikte, nefiste meydana gelen duyus¸lara, hissedis¸lere ihsas, ruhta duyulan, dışa bağımlı olmayan duyuşlara ihtisas denir.


    Zaman mu¨dahaleli insanın bu tu¨rlu¨ parc¸a parc¸a, kopuk kopuk duyus¸larına da s¸uur denir.

     

    Gerçek bilgi sarrafları ve entelektüel beyinlerin bu ayırt edici bakışları, bizi hakikate taşıyabilir; aksi takdirde toplumlar, kaotik bir şekilde anlamsızca hayatlarını tüketmeye devam edecekler. Egotistik bir çağı yaşıyoruz; materyalizm devri sona erdi, fakat şimdi herkesin kendi doğruları var. Fitness, kariyer ve sosyal medya gibi yeni tanrılar var. Marazlı bir hal var ancak kalbini dinleyebilenlerin duyabileceği bir ruh hastalığı yaşanıyor. Agnotoloji, kültürel şüphelerin ağındaki zihinlerle malul. Tevhide ulaşmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Bilgiyi tekeline alanların ise insanlığa sunacakları projeler tükenmiş durumda. Oysa insanlığa yeni ufuklar açacak kaynakların başındaki insanlar, tembellik, vurdumduymazlık, görmezlik veya bilmişlik gibi derin uykularından bir türlü uyanmak istemiyorlar. Zihinler adeta göbek bağlamış halde.

     

    Ali Şeriati, “Bizim toplumumuzda İslam kültürünü anlamayan aydınlar, suni teneffüsle yaşayan insanlar gibidir,” der. Evrensel olan İslam’ı daralttık, kendi kısır bakış açımızın kurbanı ettik. Zihinlerinde bilgi ile varlık arasındaki bağı kuramayan sözde aydınların, topluma verecekleri yalnızca boş sözlerden ve vaatlerden ibaret kalır. Eğer öğrenme cesaretini kendi değerlerimiz ve inancımız için kullanabilirsek ve özümsediğimiz bu bilgiyi topluma sunabilirsek, işte o zaman hakikatin yüzü bize de gülecektir. Ütopyalardan sıyrılıp varlığın hakikatine ulaşabileceğizdir.

     

    Yitirilmiş Cennete Doğru kitabında;  “Eğer cemiyetteki güruhlar inanç, sevgi, sorumluluk duygusu, gayret ve şevkten yoksun iseler, eğer gerçek kimliklerinden bihaber, ve içinde yaşadıkları çağın ve çevrenin farkında olmadıkları amaçsız bir yaşam sürüyorlarsa, o cemiyet bütün kurumlarıyla değişmiş olsa, hayat standartları kayda değer bir artış gösterse ve yaşam tarzı olarak bütün insanlar 'modernize' olmuş olsalar da o toplumda medeniyetten bahsedilemez. Medeniyet entelektüel ve manevi bir fenomendir, teknoloji, giyinme ve süslenme, mobilya ve lüks ile hiçbir alakası yoktur. Kan dökülmesi, değişik adlar altında sömürgeciliğin devamı, bitmeyen katliamlar ve karışıklıklar, değişmeyen insan davranışları, tarzların kabalığı, aydınlanmamış entelektüel yaşam, dünya görüşlerinde ve bilimde maddeciliğin baskınlığı, bütün bunlar, ve dünya çapında devam eden diğer vahşilik işaretleri, kararlı bir şekilde dünyanın 'gelişmiş' insanlarının gerçek bir medeniyet kurmadıklarının ve onların 'gelişmekte olan' taklitçilerinin de bunu beceremediğinin göstergesidir.”

     

     

    Bilginin insanlığa huzur ve mutluluk veren, birlikte yaşama kültürüne ulaştıran bir yönü vardır. Toplumlar, vicdan kültürüne dayalı bilgi ile yeniden hayat bulabilirler. Ancak bu bilginin bir kuyumcu hassasiyeti ile ele alınması için hepimize büyük bir görev düşüyor. Zamanımızı, okuduklarımızı ve izlediklerimizi tam anlamıyla evrensel, aynı zamanda da mana ve vicdan boyutlu bir disiplin vadisine oturtmamız gerekiyor. Aksi takdirde, kendi ruh ve mana köklerimizden gelen değerleri günümüz modern şartlarına entegre edemeyen, tek kanatlı uçmaya çalışan zavallı kuşlar gibi çırpınmaya devam edeceğiz gibi görünüyor.

     

    Bilgi hakikate dönüşürse, önce bizi sonra toplumu inşa edecektir. Huzur ve mutluluk verirse, insana faydalı olursa kıymetlidir. Hakikat aşkına ulaşmanın yolu, hakikate dair bilmeceleri çözmekten, hakikatin yolunda bıkıp usanmadan talebe olmaya devam etmekten geçiyor. İnsanı sevmek, insana saygı duymak, nefrete gönlünü çaldırmamak asıldır. Hakikatlere kim sahip çıkıyorsa ve nerede arayacağını bilirse, sonunda hakikate sahip olacaktır. Hakikat hayattır, varlığın özüdür, yaşam gayemizdir. Hakikate açılan menzilden kalbiyle, rûhuyla ve insanlığıyla yepyeni ufuklar açacak hakikat aşıklarına çok muhtacız.

     

    Sesli verisyonu için https://youtu.be/29eo_dRfkrQ

    13 Ağu 2024 11:02