AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, kaybedeceği seçime adım adım kaos senaryosu ile ilerliyor. HDP kapatma davası bir süredir kenarda bekletilirken, önce CHP İstanbul İl başkanı Canan Kaftancıoğlu’na hemen sonrasında da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a karşısındaki en güçlü aday durumundaki İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak geldi. Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçecek bu karar Erdoğan için yeterli olacak mı? Hiç sanmıyorum. Erdoğan, seçilmesini garanti hale getirecek her türlü adımı atacak.
Seçimlere kendi belirlediği adayla çıkmak istiyor Erdoğan. Bu adayın da kim olduğu belli: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Peki Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na karşı kazanması kesin mi ki Erdoğan böyle istiyor? Hayır, kesinlikle hayır! Muhalefet beraber olduğu sürece Erdoğan’ın kazanma şansı yok. İşte Millet İttifakı’nın HDP ile sağlayacağı birlik ve beraberlik bu açıdan önemli hale geldi. Kılıçdaroğlu aday olmak istiyor ve muhtemelen Ocak 2023 gibi adaylığını açıklayacak. Tüm gelişmeler bu yönde! Sürpriz çıkar mı? Siyasette her şey mümkün. Ama şunu unutmamak gerekiyor. Tayyip Erdoğan, seçimlere kazanma değil kaybetmeme kuralına göre hazırlanıyor ve bu nedenle acımasız hareket ediyor. Erdoğan seçimleri kaybederse bu yolun sonunun CEZAEVİ olacağını çok iyi biliyor.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının yıldönümündeyiz. Erdoğan’ın bütün pis işlerini ortaya çıkaran polisler hala hapishanelerde. Erdoğan ise hala iktidarda kalabilmenin yollarını arıyor ve toplum bunu sineye çekebiliyor. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir özelliği var ve elbette gerçekler bir gün ortaya çıkacak. Bunu en iyi Erdoğan biliyor. Ve bu nedenle korkuyor. Seçime de bu korku ile ama bunun yanında etrafa da korku yayarak hazırlanıyorlar.
İmamoğlu yasaklı hale geldi. Hiç kimse İmamoğlu kararının Yargıtay’dan bozulmasını beklemesin. Erdoğan’ın temel seçim hedefi Millet İttifakı’nda krizler çıkarmak ve partisini yine alternatifsiz istikrar kaynağı olarak göstermek. İmamoğlu kararını bir de bu açıdan bakın. AKP’nin seçim çalışmalarının tamamı, muhalefeti parçalama ana stratejisinin yardımcı unsurları. Erdoğan’ın bu hedeflerini gerçekleştirebilmesi ekonominin düzelmesine de bağlı. Zira ekonomik krizin daha da derinleştirme riski Erdoğan’ın uygulamak istediği seçim stratejilerini boşa çıkmasına neden olabilir. Erdoğan’ı endişelendiren bir başka konu muhalefetin topyekûn olarak birlikte hareket etmesi. Yani Millet İttifakı hem kendi içinde hem de HDP olan ilişkilerinde bir zarar görmemeli. Bu, Erdoğan’ın hiç istemediği bir durum.
İmamoğlu ile harekete geçen Erdoğan, şimdi HDP’nin kapatılması için süreci başlatacaktır. Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın HDP’ye yapılan devlet yardımlarının dondurulmasını istemesi önemli bir ayrıntı. Anketlere bakıldığında HDP’nin oyu yüzde 13’lere kadar tırmandı. Bu Erdoğan için ürkütücü bir rakam. Erdoğan, Abdullah Öcalan ile Selahattin Demirtaş arasında ikilik çıkarmayı ya da Öcalan’ı kullanarak Kürt seçmeni tarafsız kalmaya itmeyi denedi ama sonuç alamadı. AKP’nin Kürt seçmeni Millet İttifakının adayından uzak tutmanın yeni stratejisi; İyi Parti’yi, HDP aleyhine açıklama yapmaya zorlayacak pozisyonlar oluşturmak. Eylül 2022’de CHP’li Gürsel Tekin’in HDP’ye bakanlık verileceği açıklamasını AKP, İyi Parti üzerine baskı kurmak için kullandı ve İyi Partililer, HDP’ye yönelik sert söylemler kullanmak durumunda kaldılar. Millet ittifakı ve HDP bu oyuna kesinlikle gelmemeli.
Tayyip Erdoğan kaybediyor. Ve AKP oy kaybettikçe muhalif kesimde Erdoğan’a yönelik yıpratıcı eleştirinin dozu artıyor. Bu nedenle AKP, kurduğu korku atmosferini devam ettirebilmek ve etkili eleştirileri susturabilmeyi de bir strateji olarak sürdürüyor. Tayyip Erdoğan seçime giderken bir hata istemiyor ve buna tahammülü yok. Herkesi susturmak istiyor. Susturmak istediği isimlerin başında Organize Suç Örgütü lideri Sedat Peker… İçişleri Bakanı Soylu, BAE kadar gitti, o ülkenin Şeyhi ile görüştü. Eli boş mu döndü yoksa dolu mu? Bunu bilemiyoruz şimdilik. Ancak Sedat Peker tarafından gelen açıklamalar hiç de iç açıcı değil. Anlaşılan o ki Peker elindeki kasetleri bir bir yayınlamaya başlayacak.
Akademisyen Prof. Necip Hamlemitoğlu cinayeti de Ergenekon ulusalcı cepheye karşı karşı Erdoğan’ın elindeki bir kılıç. Bu cinayet dosyası eski askerler ve Ulusalcı-Avrasyacı kesime yönelik geniş bir operasyona dönüştürülebilir. Bu baskı, Ulusalcı-Avrasyacı kesimi Erdoğan’la olan ittifakın devam ettirmeye zorluyor. Ulusalcı-Avrasyacı ekip Erdoğan’ın bir daha seçimleri kazanamayabileceğini biliyor onun için kademeli olarak uzaklaşmak istiyor ancak Erdoğan’ın elindeki kozlar nedeniyle bu ayrılışı henüz yapamadılar. Emekli asker Levent Göktaş’ın Bulgaristan’tan getirilmesini Erdoğan’ın ulusalcı kesim üzerinde dolaştırdığı kılıcı daha da etkin şekilde kullanma girişimi olarak yorumlayabilirsiniz.
Erdoğan her kesime karşı cephe açıyor. Market zincirler olayını da bu açıdan değerlendirmek mümkün. Herkes Erdoğan’dan ayrılmanın yollarını arıyor hem de biran önce. Şimdi 17-15 Aralık operasyonları ile Gülen Hareketi’nin bir anlamda iktidar ile yollarını ayırmada ne kadar da isabetli hareket edildiği anlaşılabilir. Gün gelecek bütün İslami cemaat ve tarikatlar hakikat ile yüz yüze geldiklerinde “keşke” diyecekler “keşke, AKP ile yollarımızı biran önce ayırsaydık” ama iş işten geçmiş olacak.
AKP seçmeninin yüzde 55’i kendisini dindar muhafazakar, yüzde 25’i modern muhafazakar olarak tanımlıyor. İslami cemaat ve tarikatların büyük oranda desteklediği Erdoğan “Kaybedersek beraber kaybederiz” korkusu ile bu kitleleri yanında tutmaya çalışıyor. Şimdiye kadar bu taktik işe yaradı ancak Titanik artık ciddi şekilde su alıyor ve bunu en iyi şekilde geminin içindekiler görüyor. Suların gemiyi tam anlamıyla kaplaması için zaman var. Ama zincir market olayında olduğu gibi bazı İslami cemaat ve tarikatların batan Titanik’in altında kalmamak için şimdiden filikalara doluştuğunu görebilirsiniz. Sesleri çıkmıyor ve karda iz belli etmeden hareket etmeye çalışıyorlar. Korkudan ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Yoksa siz herkesi elleri kelepçeli olarak “Haram lokma yemedim” diyen yiğitler gibi mi sanırsınız ?
17-25 Aralık üzerinden tam 9 yıl geçti. 9 yılda bu millet gerçeklere uyanmadı. Şimdi anlaşılan o ki bu millet vurdumduymazlığın bedelini ağır ödeyecek. Zira Erdoğan kaoslu bir seçime hazırlanıyor. Bu süreçte sakın adalet hukuk mekanizmalarının işlemesi beklemeyin! Erdoğan düşerken ülkeyi ateşe verecek. İşin özeti bu. İmamoğlu olayı da bunun ilk adımı. Acı ama gerçek bu!