Bazı dindarların ahlakla imtihanı

  • Numan Yılmaz Yiğit
  • Numan Yılmaz Yiğit
    17 Eyl 2022 08:44

    İslam’ın her zaman ihtiyaç duyduğu şey onu sosyal hayatın her alanında temsil edecek kişi/kişiler ve kurumlardır. Bu, Hizmet Hareketi ile belli bir düzeyde başarıldı. Fakat tamir zor, tahrip kolaydır kaidesince Müslümanlık adına hareket ettiğini iddia eden bazı kişi veya kurumların, din ve dindarlıkla ilgili sergiledikleri çelişkili tavırlar, maalesef yapılanları gölgeledi.


    Şu anda, ülkedeki iktidar ve takipçilerinin suç ve günah olduğu bilinen bir kısım yanlışları, idari ve ekonomik başarısızlıkları, din ve dindarlıkla kapatma çabası içinde olmaları gerçekten tam bir felakettir. Baştakilerin dindarlıkla taban tabana zıt sergiledikleri bu kötü örneklerin dalga dalga topluma yayıldığı, ahlaki değerlerdeki tahribatta -tek neden olmasa da- önemli  bir paya sahip olduğu herkesin dilinde olan bir konudur.


    Mesela dindar görünümlü olan bazı kişilerin, kamuoyunda, sosyal medyada, başkalarının eşine laf atması, küfretmesi, aşağılaması, dalga geçmesi, açıkça yalan söylemeleri, iftira atmaları, İslamcı kesimin kadınlara bakış açıları, bazı hocaların kadın ve cinsel konular hakkında edep ve haya duygularını zorlayıcı açıklamalar yapmaları, onu hafife alan  görüş ve konuşmaları, sonradan görme tavırlar, lükse, şatafata düşkünlükleri, gurur ve kibir akan tavırları, kendilerinden olmayan ve farklı düşünenlere karşı öfkeli tavırları ve  konuşurken seslerini yükseltmeleri, bencil ve kendilerine özgürlükçü, menfaatçi olmaları, şakşakçı, güçlü kuvvetli ile beraber olmayı seven, onları haklılayan tutumları, toplumda konumunu kaybeden kişi veya kişilere “bir de o vuran” tavırları, korkak, kimin sesi gür çıkıyorsa onun safında yer alan, zora kaldığında hemen dönüveren bir yapı ve karakterde olmalarıyla, dindarlık adına oldukça sıkıntılı bir görüntü vermektedirler. Bundan dolayı, bazı dine uzak ve laik kesimler, dindar olduğunu iddia eden bu kabil insanları ahlaksız olmakla itham etmektedirler. Hatta dindar kesimin bu türden davranışları, yine aynı çevrelerce “Dinsiz ahlak da olabilir mi? tartışmalarını gündeme getirmiştir. Bu gün toplumda, hiç de hafife alınmayacak ölçüde, dindar kesimden kaynaklandığı iddia edilen, bir ahlak problemi yaşandığı kanaati hakimdir maalesef.


    Bu aslında üzüntü verici bir durum. Ahlakın en önemli temsilci ve savunucusu olması gereken dindarların toplumda ahlaksızlıkla anılır hale gelmeleri, onların dinden ve dinin ruhundan  habersiz ve uzak düştüklerini gösterdiği gibi millet hafızasında Müslümanlık adına silinmesi zor ve uzun zaman alacak kötü izler bırakmasına sebebiyet verdiği de muhakkaktır.


    Din ve dindarlık sadece ibadet midir?


    Buna sebebiyet veren en önemli hususlardan biri “namazında abdestinde biridir” denilen kişilerin genellikle, Müslümanlığı namaz abdest ve ibadete indirgeyen davranış veya telakkileridir. Yanlış anlaşılmasın, maksadımız -haşa- burada namaz abdest gibi dinin direği olan bir farzı hafife almak değildir. Maksadımız, kişileri değerlendirilirken sadece namazı, orucu yani dini vazifeleri cihetiyle değil, ahlakı, karakteri ve zaafları yönüyle de, bir bütün olarak ele almak gerektiğine vurgu yapmaktır. Çünkü din ve dindarlık sadece ibadetten, camide görünmekten ibaret değildir. Onun iman buudunun yanında bir de ahlak ve karaktere, insani ilişkilere, topluma ait vazifelere bakan yönleri vardır. Din ve dindarlık bunların bütününden oluşan bir olgudur. En klasik ve en kısa manada din denildiği zaman; iman, ibadet ve ahlaktan oluşan bir prensipler bütünü kastedilir. Dindar kişide, bu üçünü, birden temsil edebilen kişidir.


    Dinin gerçek iman sacayağı


    Din ve dindarlığın en önemli sacayaklarından biri- bilindiği gibi-iman ve iman esaslarıdır. İnanç esaslarımıza göre “şehadet getiren veya kelime-i tevhidi’’ söyleyen bir kişi, kalbindeki samimiyet  sorgulanmadan mümin olarak değerlendirilir. Gerçek müminler ise dil ile ifade ettikleri bu imanı kalplerinde de içten ve samimi olarak tasdik ederek onun gereğini yapan kişilerdir. Bu noktada münafıkın durumu farklılaşır. O, diliyle bu imanı -şehadet veya kelime-i tevhidi ile- ifade eden fakat  katiyen  kalbi ile inanmayan kişidir. Gerçek imanın insanın duygu düşünce ve davranışlarını yönlendirici bir kalıba (Allah’ın istediği) koyucu rolü olmasına mukabil kültürel /taklidi imanın, insan ve davranışları üzerindeki tesiri oldukça zayıf ve sınırlıdır. Gerçek imana sahip olan kişi bütün tutum ve davranışlarında imanın cereyanında, tesirinde yaşadığı halde diğerleri ,bazen imanın ,bazen de heva-heves ve nefsin  bazen de menfaatin, rahat ve konforun tesirinde yaşar, özdeki iman, tutum ve davranışlarına hükmedemez. Çünkü o kadar güçlü değildir. Bu enerjisi zayıf bir pilin cihazı hareket ettirememesi gibi bir durumdur. Onun imanı ancak ona düşe kalka namaz kıldıracak seviyededir. Gerçek iman, ruh ve tabiatına tam malolmadığı için duygu düşünce, söylem ve eylemlerini henüz ona göre şekillendirecek güçte değildir. Halbuki imanın insandaki birinci tezahür alanı ibadet ve kulluk ,ikincisi ise ahlak ve karakterdir.


    Dinin ibadet ve kulluk sacayağı


    Din ve dindarlığın en önemli ikinci sacayağı ibadet ve kulluktur. Başta farz ibadetler olmak üzere, gücü yettiğince nafileleri yerine getirmek, haramlardan da mekruhlara varıncaya kaçınmak ,tam inanmış bir mümin için imanın bir gereği/neticesi/tezahürü/göstergesi/meyvesi olarak dinin, dindarlığın ibadet tarafını  oluşturur. Bu noktada münafık yine farklılık arzeder. Münafık kalben inanmadığı için sosyal hayatta, insanlarla beraberken ,gerek mümin olmanın avantajlarından yararlanmak gerek se de münafık damgası yiyerek o avantajlardan mahrum kalmamak için camide görünür, namaz kılar , mümin gibi hareket eder. Din dış görünüşe ’’zahire’’ göre hükmettiği için sosyal hayatta, aksi ortaya konmadıkça bir münafık , dinen mümin, Müslüman muamelesi görür. İçini Allah bilir. Bir münafık için, hele bugün ,mümin görüntüsü vermek hiç de zor değildir. Onun münafık olduğuna hükmetmek de kolay değildir. Zira dinimiz toplumda hiç kimseye  böyle bir vazife vermemiştir. Zaten bunun  objektif tespiti  çok zor olduğu gibi fitneye açık bir yönü olması hasebiyle oldukça netameli meseledir. Ashab-ı kiram da o günün toplumunda kimin münafık olup olmadığına dair  aralarında ihtilaf yaşıyorlardı.( Nisâ :4/ 88)


    Dinin ahlak, karakter ve beşeri münasebetler sacayağı


    Din ve dindarlığın üçüncü sacayağı ise ahlak, karakter ve beşeri münasebetler, sosyal hayata bakan tutum ve davranışlardır. Gerçek iman ve samimi, içten ibadet, müminin hal ve tavırlarına yansıyarak onu Allah’ın (cc)istediği kıvama getirir. O kıvam ise ihsan denilen, her an Allah’ın görüyor olduğu şuuruna ulaşmak, sadece ibadet anında değil, hayatın her lahzasında onun kontrolünde olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmektir. Bu duygu ve düşünceye sahip olan bir mümin  ibadet esnasında, Allah’ın isteği dışındaki  tüm tutum ve davranışlardan sakınır, zira o anda, Allah’ın huzurunda olduğunu ve adeta ona teftiş verdiğine inanır. İman ve kulluk hayatını bu şuurla yaşayan bir mümin sosyal hayatta, beşeri münasebetlerde de Allah’ın bir kısım emir ve yasakları olduğunu bildiği ve inandığı için tavır ve davranışlarında ona dikkat ederek hareket eder. Gizli -açık bütün yaptıklarının, onun rızasına uygun,  teftişine sunuyor gibi olmasına gayret eder. İşte bu hal zamanla müminde bir ahlak, bir davranış biçimi, bir karakter oluşturur.


    Ahlakı, karakteri, beşeri münasebetleri şekillendiren emir ve yasaklar


    Allah’ın iman ve ibadetlere dair emir ve yasakları olduğu gibi ahlaka, sosyal hayata, beşeri münasebetlere dair de emir yasakları vardır. Mesela; her iş ve insani münasebetlerde doğruluk, güvenilir olmak, iffetli yaşamak, sözünde durmak, merhametli olmak, vefa, sadakat, cesaret, cömert olmak, adalet, şecaat, çalışmak, tevazu, müsamaha, şefkat, fedakarlık, diğergamlık gibi hususlar Allah’ın bir müminde olmasını istediği ahlak ve karakterden bazılarıdır. 


    Diğer taraftan yalan, emanete hiyanet, itimatsızlık, sifah-fuhuş, vadinde durmama, acımasız ve zalim olmak, vefasız, hainlik, cimrilik, korkaklık, tembellik, hırsızlık, bencillik, gurur, kibir, enaniyet gibi tutum ve davranışlarda Allah’ın bir müminde olmasını istemediği ahlaki fiillerden bir kısmıdır. Ahlaka ve karaktere dair attığı her adımda acaba attığım bu adım, Allah’ın istediği, razı olduğu gibi midir? diyen gerçek bir mümin, zamanla bu doğru davranışları karakteri haline getirir. Tam inanmamış biri de, bunların yerine, menfaatine, heva ve hevesine uygun olan davranışları benimseyerek, iman ve ibadet dünyasıyla çelişkili bir durum arzeder.


    Problem daha çok bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü sosyal hayatta insanlar, her hangi birinin iman ve ibadetinden daha çok, kendilerine bakan yönüyle, onun ahlakına, karakter ve beşeri münasebetlerine, davranışlarına bakıyor ve ona göre bir hükme varıyorlar. Bunda da haksız sayılmazlar. Zira dinin, dindarlığın üçte birini oluşturan ahlaka, karaktere, dolayısıyla da beşeri münasebetlere bakan böyle bir yönü var.


    Tabi ki kişinin iman ve ibadetinin de, sosyal hayata, beşeri münasebetlere -direkt veya  dolaylı-sağladığı bir kısım katkılar yok değildir. Ancak  insanın ahlak karakter ve beşeri münasebetlerinin, o kişinin din  ve dindarlık seviyesini anlama ve tespit hususunda -elle tutulur olması yönüyle-iman ve  ibadete göre daha objektif bir kriter olduğunda şüphe yoktur. Zira o kişinin ahlak ve karakteri, kalbindeki iman ve ibadet hayatından süzülen, davranışlarına yansıyan  bir dışa vurumdur. Çünkü, “Küpün içinde ne varsa, dışa onu sızdırır.’’ Bu açıdan meseleye yaklaşıldığı zaman, kişinin dindarlığı hakkında bir kanaat edinmenin en güvenli  yollarından birinin,  o kişinin gerek ahlaken, gerek karakter olarak gerekse de beşeri münasebetlerdeki  istikamet ve  yanlışlarına  bakmak olduğu açıktır.


    “Din muameledir” sözü hadis olmasa da din ve dindarlığın ruhunu yansıtması bakımından, bütün din büyüklerinin beğenisini kazanmış, tecrübe edilmiş, oldukça önemli bir kriterdir. Kur’an ve sünnetteki ahlaka, müminlerin özelliklerine dair emir ve tavsiyeler genişlik ve darlıkta, zorluk ve kolaylıkta bir müminin davranış biçimlerinin nasıl olması gerektiğinin anlatıldığı yerler aslında iman endeksli bir mümin portresinin çizildiği ,resmedildiği yerlerdir.


    Sosyal hayatta insanlar  Ahlak ve  karakterlerine dair ip uçlarını , beşeri ilişkilerdeki samimiyetlerini genellikle iki zamanda ele verirler ;bunların  birincisi, zorluk  ve korku zamanında, ikincisi de, menfaat ve mükafat zamanlarında.
         

         

          

    17 Eyl 2022 08:44