Sosyal medya ve televizyonlarda bir kısım yazar çizer ve konuşmacıların sıklıkla ‘F…’ ve M. Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında da ‘T… elebaşısı’ iftiralarını işittikçe üzülmüyor değil insan.
Bu şekil konuşan kişi veya kurumları birkaç farklı kategoride değerlendirmek mümkün. Bir kısmı ‘Havuz medyası’ denilen yapı ki, zaten vazifesi AKP'nin propagandasını yapmak, suçlarını örtbas etmek, halkta kafa karışıklığı oluşturarak, iyiyi kötü, kötüyü de iyi sunmaya çalışmak. Bu kısma bazı cemaat ve tarikatların yayın organları da eklenebilir. Diğer bir kısmı da sosyal demokrat, CHP, sol, Atatürkçü, çizgide yayın yapan televizyon ve gazete ve medya kuruluşlarından oluşuyor. Bu iki kesim hiç tereddüt etmeden rahatlıkla her platformda ‘F…, Terörist yapı vs.’ laflarını seslendirebiliyorlar. “Nasıl olsa Hizmet ve Hizmet insanından kendilerine bir zarar gelmez. Nasıl olsa onların bir sahibi yok. Nasıl olsa meydan boş ya!‘ Onun için istedikleri gibi atıp tutuyorlar. Pekçoğu AKP’nin yalan ve iftiralarını, Hizmet ve Hizmet insanının masumluğunu bildikleri halde insafsızca bu söylemlerini sürdürmekte ısrar ediyorlar. Bu da onların insanlığını sorgulamamıza neden oluyor.
AKP zihniyeti, Havuz medyası hadi neyse, fakat halktan bir kısım insanların da bu kuru gürültüye takılıp aynı teraneleri söylemeleri, insana ister istemez şu soruyu sorduruyor; diyelim ki AKP ve avanesi suçlarının açığa çıkmasından Hizmet insanını ve KHK lıları sorumlu tutuyor ondan dolayı ‘F…’ vs. diyorlar. Sosyal demokrat olarak geçinen kesim, CHP, sol ve Atatürkçüler de- birkaç hakperest dışında -‘Nasıl olsa dinci, dinciyi kırıyor, bizim işimize gelir’ noktasından yaklaşarak yapılan onca hukuksuzluğa, haksızlığa, zulme gereğince ses çıkarmıyorlar. Peki sıradan normal vatandaşa onun vicdanına sormak gerekiyor: ‘Allah aşkına! Siz bu Hizmet ve hizmet insanın ne kötülüğünü gördünüz de yalancılığı meslek edinmiş bu zihniyetin ürettiği yalan ve iftiralara inanıyorsunuz ve ‘F…’ vs. laflarını ağzınıza alıyor, kullanıyorsunuz? Bu insanlar size ne yaptı?
Darda kaldığınızda ‘Aslında çok iyi insanlar, valla bir kötülüklerini görmedik amma işte o başlarındakiler vs.’ demeniz, iki taraf arasında kalınca, sizler için sığınılacak bir liman gibi gözükse de, umumun hakkı açısından sizi asla Allah katında sorumluluktan kurtarmayacak bir mazeretten ibaret kalacaktır.
Hizmete gönül vermiş insanların her biri iş adamından öğretmenine, kadınından erkeğine hem yakın aileleri hem de yakın çevrelerince, tanınan, bilinen, sevilen insanlardı. ‘Unutmayın ki, bir şeyin altında ne varsa kaymağı da o cinsten olur. Yoğurdun üstünde yoğurt kaymağı, sütün üstünde süt kaymağı, şapın üzerinde şap kaymağı…’ Şimdikilerden görmüyor muyuz? Baştaki çalıyorsa ayaktaki de çalıyor, öndeki yalan söylüyorsa arkadaki haydi haydi yalan söylüyor.
Hizmet esnaf ve İş adamları
Bu hizmet içindeki esnaf ve işadamları, şimdiki beşli çete ve irili ufaklı üyeleri gibi her seviyede rüşvet ve komisyonlar dağıtıp, devlet ihalelerine girip maliyetleri katlayarak iş almadılar. Devletin ve milletin kanını emercesine servetlerine servet de katmadılar. Kendilerine yurt içinde ve dışında yatlar katlar, malikaneler edinerek keyif çatmadılar. Allah’ın ihsan ettiği imkanlarla sarhoş olup bozulmadılar. Onlar alınların teri ile çalıştı çabaladı, meşru yollarla ticaret yaptılar. Allah imkan verdikçe, onlarda imkanları nispetinde, hem vergilerini, hem dini vecibe olarak sadaka ve zekatlarını hatta zekatlarının ötesinde Allah için ‘Himmet’ler de bulundular. Onlar bu himmetlerini verirken hedeflerinde hep sizler gibi orta sınıf, fakir fukara, Anadolu insanın evladı için yurt, yuva açılsın üniversite hazırlık kursu olsun diye verdiler. O yurtlarda sizin ,bir yakınınızın da evladı kaldı, okudu; doktor, mühendis, akademisyen oldular.
Oralarda Allah’ı peygamberi tanıdılar. Vatana millete hizmet etmek aşkıyla yanan ahlaklı birer fert haline geldiler. Son derece başarılı bu dershaneler de binlerce vatan evladı iyi bir meslek sahibi olacağı gönlündeki üniversiteyi kazandı. Bu dershanelerde ders veren eğitimciler son derece deneyimli, ahlaklı inançlı öğretmenlerdi. Kendi branşlarında başarılı oldukları gibi öğrenci-hoca ilişkilerinde de oldukça sağlıklı ilişkiler kurarak çocuklarınızın sizlere saygılı, inançlı, ülke ve insanlarına karşı sevgi ve saygı ile dolu birer birey olarak yetiştiklerine sizler şahit değil misiniz? Bu işadamları da pek tabii ‘bana ne vatan milletten, neme lazım, ben işimi götürmeye bakarım’ diyebilirlerdi. Ama öyle demediler. Onlar vatan evladı okusun, ülke ve insanımız kalkınsın diyerek, hiçbir maddi beklentiye girmeden adeta bütün varlıklarını ortaya koydu, benim, sizin evladınızın dünya ve ahiretini kazanması uğruna feda ettiler.
Bu esnaf ve iş adamlarını hiç mi şimdiki iktidardan beslenen kırk harami çetesi iş adamları ile kıyaslama imkanınız yok? Bu insanlar ne yaptılarsa ülke ve insanları için yani siz ve evlatlarınız için yaptılar. Allah aşkına bu insanlardan iman, ahlak, iyilik, hayır hasenat vatana millete faydalı olmak, yurt, okul, Üniversite hazırlık kursları açmak, bu uğurda servetlerini harcamak dışında ne kötülüklerini gördünüz ki aleyhlerinde yapılan kara propagandalara inanıyorsunuz. Böyle düşünmekle ülke ve millet olarak bindiğimiz dalın kesildiğini acaba ne zaman idrak edeceğiz?
Eğitimci, Öğretmenler
Bu okullarda öğretmenlik yapan binlerce eğitimci, bunların her biri muallimlik mesleğine, onun önemine inanmış gerçek vatan evlatları idi, halen de öyledirler. Bu öğretmenlerden pek çoğu doktor, mühendislik gibi dünyevi getirisi yüksek olan, toplumda itibarlı mesleklere sahip olabileceklerken, öğretmenlik mesleğini tercih ettiler. Senin evladının iyi bir meslek edinebilmesi, ahlaklı, imanlı vatana millete hayırlı bir evlat olarak yetişmesi için… Onlar bir neslin yetişmesi için kendi hayatlarından, kariyerlerinden fedakarlıkta bulundular. Onların fedakârca gayretleri ile ülkenin dört bir bucağından pek çok öğrenci üniversiteyi kazanma imkanı bulduğu gibi, her birerleri ahlaklı, karakterli vatan evladı olarak topluma hediye edildi. Güneydoğu da bu dershane ve eğitim merkezlerinde kurs alan, yetişen çocuklarımız dağa çıkmaktan kurtuldu, kendilerine emin bir gelecek kurma imkanına kavuştular. Herkese karşı sevgi saygı ve kabullenme anlayışında yetişen bu çocuklarımız sosyal hayatta hangi konumda olurlarsa olsunlar bir huzur, bir barış bir güven bir ümit atmosferi oluşturturdular, bunları hep beraber yaşayıp görmedik mi? Sizlere karşı bir ‘Efendi, Patron, Amir’ olarak değil, hep bir ‘Hizmetkar ‘ruhuyla hizmet etmediler mi?
Sonra ülkeleri ve insanlık için anne baba ve yurtlarından ayrı, gurbete binlerce kilometre uzaklara gittiler. Oralarda eğitim yuvaları açtılar. Bu eğitim yuvaları o ülkelerin en başarılı okulları haline geldi. Oralarda en modern eğitim verildi, bilgisayar, İngilizce öğretildi. Bunun yanında güzel dilimiz Türkçe de öğretiliyordu. Dünyanın dört bir yanında Türkçe sevilen, öğrenilmek istenen bir dil halini almıştı. Yurt dışında açılan bu eğitim yuvaları ülkemizin itibarına itibar kattı. O kurumlardan mezun olan kabiliyetli öğrenciler Türkiye’ye üniversite okumaya geliyorlardı. Yurt dışındaki okul velileri zamanla Türkiye iş dünyasıyla tanış oldular. Eğitim seferberliği arkasından ekonomik işbirlikleri getirdi. Pek çok dış yatırımcı ticaret rotalarını Türkiye’ye çevirdiler. O günler, bu eğitim yuvaları sayesinde Türkiye itibarlı güvenilir bir ülke haline geldi. Dünya da din ile modernizmi barıştırmayı başarmış model bir ülke olarak parmakla gösteriliyordu. Senin evladın ve ülke için bu kadar fedakarca hizmet etmiş, çabalamış, hayatını vakfetmiş bu öğretmenlerin, eğitimcilerin ne kötülüğünü gördün de bu bozguncu insanların sözlerine inanıyor, bu masum insanlara çamur atanların ekmeğine yağ sürüyorsun?
KHK'lı çalışanlar
Bugün iktidarda olan zihniyetin haktan, adalet ve hukuktan saparak kaba güçle hareket eden bir yapıya dönüştüğünü görmemek mümkün mü? Anayasal, hukuki, kanuni vazifelerini yaparlarken suçluları takip eden o dönemin memurları devleti idare eden amirlerinin suçlularla işbirliği içinde olduklarını şahit oldular. Memuruna suçüstü yakalanan amirlerin, zihinlerinde düşman olarak konumlandırdığı sonra da KHK ile işlerine son verdiği binlerce temiz vatan evladı, aslında onlar seni senin vergilerini yani milli serveti, millete ait olanı, korumak için çabaladılar. Fakat ne yazık ki siz ve insanımız bunu göremedi ve anlayamadı. Onların ‘Paralel yapı…’ demelerine inandınız. Şimdilerde şikayet ettiğiniz ne varsa aslında bu güzel insanların sosyal hayattan çekilip alınmasının bir neticesidir. ‘Adalete güven kalmadı’ diyorsanız bunun sebebi, kim olursa olsun -Bakanın oğlu veya bakan dahi olsa- adaleti ve hukuku işleten gerçek hukuk adamlarının 17/25 Aralık’tan sonra KHK ile görevlerinden uzaklaştırılmasından başka birşey değildir. Emniyet içinde kabadayı, mafya babaları, uyuşturucu baronları ile oturup kalkan, suçlularla işbirliği yapan amir ve yetkililerden şikayet ediyorsan bunun sebebi, senin için, ülkesi için, suçlu ise şayet, babası bile olsa gözünün yaşına bakmadan kanun ne diyorsa onu uygulayan adil ve cesur Yakup Saygılı ve emsali devlet adamlarının bu suçlu iktidarca ‘F…,vs.’ diyerek, namuslu şerefli insanların devlet kadrolarından uzaklaştırılmasından doğan boşluktan başka bir şey değildir.
‘Eğitim bitti, gençler bozuldu‘ diyorsan şayet Türk milli eğitiminde önemli bir maya görevi gören bu hizmet ve emsali sivil toplum örgütlerinin açmış olduğu binlerce ev-yurt, üniversite hazırlık dershanesi, okul, üniversitelerin ‘F…’ iftirasıyla kapatılarak oluşturulan o büyük ilim, irfan açığına bakmalısın. Hiç olmazsa bu ev, yurt ve okullarda kalan ve devlet okullarında okuyan öğrenciler çalışkanlıkları, ahlakları ile diğer arkadaşlarına rol model oluyor ve olumlu bir etkileşim ile birbirlerine destek oluyorlardı.
Sizin en önemli beslenme kaynağınız TV ve gazetelerdi. Eğer şimdiki ‘Havuz Medyası ‘kanallarından, yalanlarından bıktı iseniz bunun sebebi doğru yayıncılık yapan kanalların değişik bahanelerle yok edilmesinden başka bir şey değildir. Samanyolu ve emsali televizyonlar gerek doğru haberleri gerekse de ürettikleri eğitici, kültürümüzü koruyucu yayınları ile bir mürşit gibi halkımızı duygu düşünce ve inanç açısından besliyor, ortaya saçılan fitnelere karşı sosyal bir şuur oluşturarak ülkede birlik beraberlik, kardeşlik, sevgi ve saygı ortamı oluşturuyorlardı. Zaman ve emsali gazeteler Türkiye’de ‘Doğru Haber’in adeta adresi olmuşlardı. Zaten tirajları da bunun bir göstergesi idi. Toplumun her kesimine örnek olabilecek, milletin hayrına çalışan ne kadar güzel kişi veya kurum varsa bütün bunların hepsi ‘Torba kanunu ‘gibi, 15 Temmuz sözde darbe torbasına konularak ‘Paralel Yapı, F…’ denilerek size kabul ettirilmeye çalışıldı.
Bir toplumda iyi ve iyiliği temsil eden kişi ve kurumlar değişik yaftalarla karalanır sizler gibi halk da buna inanırsa o kişi ve kurumların yerini kötü kişi ve kurumların alması kaçınılmazdır. Bu zihniyetin ülke ve insanımızın maddi manevi değerlerini, servetini yok ettiklerini görmek bu kadar zor olmamalıydı diyor insan. Sizin hakiki dostlarınızı düşman, gerçek düşmanlarınızı da dost suretinde göstermeye çalıştıklarını, maalesef bunda da başarılı olduklarını görmek ne kadar üzücü bir durum değil mi?
Oynayan Taşlar nasıl oturur?
Toplumda taşlar yerlerinden oynamıştır. Taşların yeniden yerli yerince oturması, Hak ve adaletin ihkak edilmesine, ahların dindirilmesine, maddi manevi hakların iade edilerek gerçek suçluların adalet karşısında hesap vermeleri, yedikleri kul hakları ve günahlarından tövbe etmeleri ile mümkün olacaktır. Bir Müslüman açısından; diğer bir Müslümana ‘Lakap takmak’ haram ve günahtır. (Hucurat,11) Bunu her mahfilde, gazete ve televizyonlarda sosyal medyada söylemek, yazmak vs. umumi ve geniş milyonlarca insanın hukukunu ilgilendiren bir gıybettir, bu da haramdır. Gıybet ayetin ifadesi ile ‘Bir kardeşinin ölü etini yemek ‘gibi gayet çirkin, vahşi bir davranıştır. (Hucurat,12) Bilhassa Allah için yararlı hizmetler yapmış alim ve fazıl kişilerin gıybetlerini yapmak, bir Müslümana yakışmayan, maddi manevi hüsrana sebebiyet verecek bir davranıştır. Maneviyata inananlar için, alimler arasında tecrübe edilmiş ve meşhur olmuş İbn Asakir (ra)e isnat edilen bir sözü burada zikretmek de yarar var. O bir vesile ile ‘Gıybetleri yapılan alimlerin (ayetin ifadesine göre) etleri zehirlidir’ (Tebyin-ü Kizbü’l Müfteri) buyurur ki İslam uleması bu sözü çok manidar bulurlar. Hele içinde binlerce ihlaslı, hayırsever, imanlı, fedakar insanların bulunduğu bir şahs-ı manevinin gıybetini yapmanın, nasıl manevi bir zehirlenme oluşturacağını hiç düşünen var mı acaba?
Bin bir türlü problemlerin içinden bir türlü çıkamayışımızın manevi sebebi acaba içine düşülen bu manevi zehirlenme olabilir mi?
Ülke ve insanımız yer yer bu türden ara dönemler hep yaşadı, dua ve dileklerimiz bu dönemin son olması yönünde.