Sabahın erken saatlerinde yola revan oluyorum. Uzun bir yolculuğun ardından Strazburg'a ulaşıyorum. Hava sıcak, güneş ışıkları bazen kendini gösterse de bulutlar hakim gökyüzünde. Tıpkı insanların aradığı adalet ışığı gibi. Sanki kara bulutlarla kaplanmış hukukun egemen olduğu bu yerler, sanki diktatörlere boyunlarını eğmiş, kulaklarını tıkamış, dillerini yutmuş mahkemeler, sanki esen rüzgarlardan korunmak için düğmesiz cübbelerinin önünü iliklemiş hakimler... Beynimi kemiren bu düşüncelerle kısa adı AHİM olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne doğru yürümeye başlıyorum Strazburg sokaklarında. Bir müddet sonra mahkemenin önündeyim.
Caddenin farklı yönlerinden gelen insanlar kısa sürede ağaçlı yolu dolduruyor. Hatırı sayılır bir kalabalık mahkemenin önünde toplanıyor. Türkiye'de yıllardır devam eden adaletsizliğe ve hukuksuzluğa AHİM'in kayıtsız kalmasına tepki gösteren kalabalık, seslerinin çıktığı kadar sloganlar atıyor. Mahkeme binasının soğuk cam duvarlarına çarpıp caddeyi inleten adalet sloganları, serin rüzgarların yardımıyla adeta Strazburg’un içinde yankılanıyor...
Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden mezun olmuş, kendini yetiştirmiş, toplumun en saygın noktalarına kadar gelmiş, hemen herkesin takdirini toplamış karınca incitmez bu nezih insanlar uğradıkları haksızlıkların AHİM tarafından, tarafsız hakimlerce dikkate alınmasını istiyor. Bunun için buradalar, bunun için toplanmışlar ve bunun için arşı titreten haykırışlarıyla Strazburg'talar…
Bu manzarayı en son İstanbul'daki Çağlayan Mahkemesi önünden hatırlıyorum. Türkiye'de haksız ve hukuksuzlukların başladığı ilk dönemlerde hak arayışı için adliyelerin önlerini doldurmuştu bu güzide insanlar... Evet aradan yıllar geçti. Adaletsizlik giderek arttı ve hiç olmadığı kadar şiddetlenerek Anadolu topraklarındaki en hukuksuz dönemlerinden birine ulaştı. Bugün Türkiye, artık birçok kesimin adalet aradığı bir ülke haline geldi. O dönemde Çağlayan Adliyesi önünde hukuk arayan insanlara destek vermeyenler bugün vaktin artık çok geç olduğunu ve ülkenin uçuruma doğru gittiğini anladı, anladı ama iş işten çoktan geçti...
Türkiye'nin bulunduğu atmosfer ne yazık ki haktan ve adaletten çok uzak. Türkiye'deki adalet arayışı artık bitti. Hukuksal tabirle iç hukuk yolları tükendi. Türkiye'deki rejim tarafından soykırıma uğrayan ve bu rejimin mahkemelerince canlarına, mallarına kastedilen, işkencelere, kaçırmalara maruz kalan insanlar ülkesi oldu Türkiye...
Canını zor kurtarıp kendini Ege Denizi'nin ve Meriç Nehri'nin soğuk sularına atarak Anadolu topraklarından hicret eden bu kutlu insanlar bugün AHİM'in önündeydi. Avrupa'nın dört bir yanına dağılan bu mazlumlar topluluğu ortak dertleri için buradaydılar. Kimler yoktu ki mahkemenin önünde... Zindanda işkence görenler, kocasını Türkiye'deki hücrelerde bırakmak zorunda kalanlar, çocuklarını avuçlarının içinden Meriç'in sularına bırakıp kahrolan gözü yaşlı babalar, binlerce insana işveren, aş veren ve sonra mallarına el konulan Anadolu esnafları... Hepsinin haleti ruhiyesi ve talepleri aynıydı. Hem kendilerinin hem de Türkiye'deki mağdurların uğradıkları haksızlıkları ve yaşadıkları adaletsizliklerin Avrupa'nın en yüksek mahkemesi tarafından dikkate alınması.
Avrupa Birliği'ne aday olan ancak demokrasinin askıya alındığı bir ülkede yaşanan hukuksuzluklara Avrupa'nın en büyük ve ciddi mahkemesinin kayıtsız kalmasına tepki göstermekteydi buradaki bu mazlum insanlar, bu mağdur insanlar. Haksızlığa uğrayan on binlerce insan, AHİM'e yaptıkları birçok başvurudan netice alamamaktan şikayetçiydi. Yıllardır yaptıkları başvuruların değerlendirilmemesi, reddedilmesi hatta kayda dahi alınmamasına tepki gösterdiler seslerinin çıktğı ölçüde. Verdikleri dilekçelere ve başvuruları hakimlerin dikkate alması gerektiğini sloganlar atarak duyurmaya çalıştılar Strazburg sokaklarında…
Mahkeme önüne toplanan kalabalığa telefonla veya mesajlarıyla dünyanın birçok yerindeki ünlü isimden de destek geldi. Sporcusundan parlamenterine kadar farklı kesimden birçok ünlü isim, adalet arayışındaki bu insanlara mesajlarıyla moral oldu. Geciken adaletin adalet olmadığını vurgulayan birçok konuşma yapıldı. Saatlerce süren sloganlar Fransızca, İngilizce ve Türkçe dile getirildi. Evet bu insanlar ne kadar mazlum ve mağdur olsalarda barışla çarpan ve adalete susamış tertemiz kalpleri var. Hak ve adalet cığlıkları atan asrın bu güzide topluluğuna Strazburg sokakları şahit oldu, gök şahit oldu, yer şahit oldu.