Bir evden bir kurban yeter

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    27 Haz 2022 12:07
    MANEVİ OLUŞUMLARDA YÖNETİCİ SEÇİMLERİ 2

    Önceki yazıda, hakiki bir mü’minin mecbur kalmadıkça ve zaruret bulunmadıkça yönetim gibi çok mesuliyetli ve büyük hatalara sebebiyet verebilecek bir işin altına girmeye talip olmaması gerektiği üzerinde durulmuştu. Ayrıca, böyle davranmayan bir insanın ise mesuliyet şuuruna sahip olmadığı ve bu davranışın onun ehliyetsizliğine delil olacağı ifade edilmişti.

    Hocaefendi “Müflis, Riyâset Hırsı ve İstiğna”  başlıklı Herkül Nağme’de, yukarıda ifade edilen hakikate binaen, idarecilik gibi bir işin altına giren insanların daha ehil birilerini bulunca işi onlara tevdi etmeleri gerektiğini maslahatlarıyla beraber aynı yazıda şöyle ifade edilmektedir: “İstiğna ve îsâr sadece mal, mülk, servet u sâmân karşısında ortaya konan bir tavır değildir; aynı zamanda makam, mansıp, takdir, alkış ve benzeri her türlü nefsanî istek ve arzuya karşı kararlı ve dimdik durmanın unvanıdır. Mesela ısrarla “Müdür ol, müsteşar ol, milletvekili ol.” diyerek sizi belli bir pâye ve makama çekip sürüklemeye çalışsalar, sizin hemen etrafınıza bakıp o işi daha iyi yapacağına inandığınız insanları işaret etmeniz de önemli bir istiğna ve îsârdır.
    Ayrıca, eğer o makamın gereğini yerine getirecek başka birisi varsa, sizin öne atılmanız çoğu zaman sadece rekabet ve kıskançlık duygularını tetikler, nizaa ve ihtilafa sebebiyet verir. Mesela namaz kılınacak bir mekânda/mescitte on tane imamlık yapabilecek insan varsa, sizin hemen “Mihraba ben geçeyim.” diye öne atılmanız o vazifeye faydadan daha çok zarar verir.”

    HIRSLA SEÇİLME SEVDASINA TUTULAN İNSANLAR ARASINDA HATA ETMEYEN TEK BİR FERT GÖSTERİLEMEZ

    Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Abdurrahman b. Semüre’ye (radıyallahu anh) hitaben, “Ey Abdurrahman! Baş olmayı isteme; eğer isteğin üzerine o görev sana verilirse, onunla baş başa bırakılırsın. Şâyet sen istemeden sana verilirse, o işte ilâhî yardım görürsün.” demişlerdir. 

    Allah’ın (celle celâluhu) inayet ve yardımı olmadan hangi işe muvaffak olunabilir ki? İlâhî yardıma mazhariyet ise baş olmayı istememekten geçmektedir. 
    Aynı Herkül Nağme’de yapılan şu tespit ne kadar da güzeldir: “Unutulmamalıdır ki, hırsla seçilme sevdasına tutulan ve “İlla ben olayım” diyen insanlar arasında hata etmeyen tek bir fert gösterilemez. Buna karşılık, “Bu işe ehil birisi olsun da, kim olursa olsun.” diyen insanlar arasında hata eden insan sayısı azdır.” 

    Bu hususlara en güzel ve ideal bir örnek ise Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) üzerinden verilmektedir: “Allah Rasûlü’nün vefalı dostları hiçbir zaman emirliği düşünmemiş ve riyâset sevdasına asla düşmemişlerdi. Öyle ki, İbn-i Sa’d ve İbn Esîr gibi müelliflerin naklettiklerine göre, Ebû Bekir efendimiz, hilafet söz konusu olunca ayağa kalkıp Hazreti Ömer’e biat etmek istemiş; fakat Hazreti Ömer hemen onun ellerine sarılmış, bu işe onun layık olduğunu belirtmiş ve biatını ilan etmişti. 

    Hazreti Sıddîk, halife seçildikten üç gün sonra kürsüye çıkmış ve “Ey insanlar! Hilafeti kabul edişim, sizi yönetmeye aşırı istekli olmamdan değildi; bozgunculuktan ve ihtilaflardan korkmuştum. Şimdi ise, işi size bırakıyorum, istediğinizi başınıza getirebilirsiniz!” diye hitap etmişti. İnsanlar hep bir ağızdan “Biz sana biat ettik, seni bırakmayız!” deseler de, Hazreti Sıddık daha sonra da birkaç defa minbere çıkıp bu görevi kabul etmediğini bildirmiş; yerine başka birisini seçmelerini istemiş ve ısrarlar sonrasında vazifeyi mecburen üstlenmişti. Zaten, sadâkat burcunun kahramanı olan o zattan, başka türlü bir davranış da beklenemezdi. Zira o, Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) efendimizin riyâset konusundaki îkazlarını iyi biliyordu.”

    İkinci mükemmel örnek ise Hz. Ömer (radıyallâhu anh) üzerinden verilmektedir: “Hazreti Ömer efendimiz, ruhunun ufkuna yürürken, halife olarak oğlu Abdullah’ı (radıyallâhu anhüma) tayin etmesini isteyenlere tek cümlelik cevap vermişti: “Bir evden bir kurban yeter!.” Hazreti Ömer bu sözüyle idareci olmanın sorumluğuna işarette bulunuyordu.”

    EN ÇOK HAK SAHİBİ SİZ OLSANIZ BİLE, BİR BAŞKASINI ÖNE GEÇİRME VE ONA TABİ OLMA TERCİH EDİLMELİDİR

    Aynı sohbette ayrıca, “Hizmette önde, ücrette gerilerin de gerisinde olmak” düsturuna uygun hareket edildiği dönemlerde hep yükselmeler yaşanmasına karşılık, hizmet ve vazife zamanı önde yürümenin yerini rahat ve rehavet alınca ise çözülme, gerileme ve yıkılışın kaçınılmaz hale geldiği vurgulanarak bazı düsturlara dikkat çekilmiştir: 
    “Makama bağlı vazifeler istenmemeli; talepsiz verildiğinde ise, ancak kerhen kabul edilmelidir. Ancak bu meselenin de bir istisnası vardır: Şayet bir vazifeyi sizin ölçünüzde yapabilecek başka bir müstakim mü’min yoksa, Hazreti Yusuf’un “Beni ülkenin hazinelerinin başına tayin et; çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim.” (Yusuf, 12/55) diyerek Kıptîler içinde vazifeye talip olduğu gibi, o vazifeyi talep etmekte mahzur olmayabilir. Hazreti Yusuf’un (aleyhisselam), bu sözü, hiçbir müslümanın olmadığı, peygamberlik esintilerinin bulunmadığı ve Allah’ın bilinmediği bir yerde imarete talep sadedinde söylediği de nazardan dûr edilmemelidir."

    Sonuç olarak, Hizmet Hareketi gibi oluşumlarda siyasette olduğu gibi, birilerinin kendilerinin seçilmesine isteyerek ve arzulayarak ortaya atılmaları uygun bir davranış değildir. Benzer şekilde ekipler oluşturarak “illa bizi seçin” şeklinde çalışmalar içerisine girilmesi, cemaat içinde ekipçiliklere, gruplaşmalara ve kutuplaşmalara sebebiyet verecektir. Oluşan bu ortamda, rekabet damarları tahrik olacak, herkes işin altına girmeyecek ve ihlas ve uhuvvet gibi önemli hakikatler çok büyük zarar göreceklerdir.

    Konu hakkında ayrıca "“Benim Yerim Neresi?” kavgası" yazısına da bakılabilir.
    İnşaallah sonraki yazıda konuya devam edelim.

    27 Haz 2022 12:07