Süreçte Tiran ve avenesinin cemaati bölebilmek için ısrarla üzerinde tahşidat yaptıkları konular herkes tarafından bilinmektedir. Hizmet insanları arasındaki bağları koparabilirlerse- bir sonraki adımda da Hocaefendi’den kopararak- bu insanları kendilerine bağlayarak sürü haline getirebileceklerini düşünüyorlardı. Bunda muvaffak olamayınca hepiniz suçlusunuz ve sizler toptan teröristsiniz söylemine geçtiler.
Bu iddialarını destekleyecek herhangi bir durum, bir gerçek ya da deliller söz konusu olmadığından, delil uydurarak üretme, algı ve propaganda yöntemleri ile bunlara toplumu hazırlama ve ikna etme gibi yollara başvurdular.
Daha ortada hiçbir şey yokken “Bana tabi olup itaat etmezseniz, elimdeki hakimleri, savcıları, devlet imkanlarını kullanarak ne yapar eder, sizlerin topunuzu terörist ilan ederim” şeklinde cemaate ve başındaki insana tehditler savuruyorlardı. Kendi pisliklerini örtbas etmek adına her türlü gayr-ı meşrû yollara başvurabileceklerini çok rahat bir şekilde söyleyebiliyorlardı.
Diğer taraftan Ergenekon davalarındaki sanıklar, haklarında açılan davalardan ve mahkumiyetlerden kurtulacaklarına, tekrar eski güçlerine kavuşacaklarına, intikamlarını alabileceklerine ve kendilerine düşman olarak kabul ettiklerinden kurtulabileceklerine dair yapılan planlarını uygulayabileceklerine yüzde yüz emin olduklarından, çok rahat bir şekilde basına “Hepsinden intikam alacağız. Hepsini statlara dolduracağız, çocuklarına varıncaya kadar hepsini aç ve susuz bırakacağız vs…” şeklinde açıklamalarda bulunuyorlardı. Bunu yaparken de en ufak bir tereddüt eseri göstermeden, kesin olarak bunu yapacaklarını söylüyorlardı.
Hükümet cephesindeki söylemler de farklı değildi. Onlar da hizmet mensuplarına hatta çocuklarına varıncaya kadar yapacakları zulümleri haykıra haykıra anlatıyorlardı.
Bu iki cephe ittifak etmişti. Bunlar açısından her şey netti, plan üstüne planlar yapılıyor ve sadece bunun nasıl icra edilebileceğinin çalışmaları yapılıyordu. Söylemeye gerek var mı? Kendi organize ettikleri terör eylemlerini cemaate mal etmeden tutun, hizmet evlerine, kurumlarına silahlar ve terörle ilişkili yayınlar yerleştirmek suretiyle bir terör ve silah örgütü görüntüsü vermeye kadar çeşit çeşit planlar...
Ama bunların hiç birisinde başarılı olamadılar. Bütün yaptıkları oyunlar boşa çıkmıştı. “Allah’ın lütfu” olarak ifade ettikleri bir çakma darbe planını sahneye koyuncaya kadar bir netice alamadılar.
Şer şebekeleri Hizmet’i bitirme adına bütün hazırlıklarını tamamlamış ve bunları uygulamaya karar vermişlerdi…
Her türlü profesyonel destekler kullanılarak bu sahte darbe planlanmıştı. Bu darbenin suçu da cemaate fatura edilecekti. Yıllarca cemaat üzerine yaptıkları çalışmaları, ister Cemaat içerisindeki kendi adamlarını, isterse manipüle edebilecekleri cemaatle ilişkili bazı insanları kullanarak ve bunlar üzerinden bu planlarını destekleyecek birtakım eylemleri sahneye koyarak, kendi organizeleri olan darbe planına cemaati ve cemaat insanlarını bulaştırmak adına her türlü oyun, taktik, usul kullanılarak çakma bir darbe gerçekleştireceklerdi. Bu şekilde darbenin bütün faturası cemaate yıkılacak, ülke ve dünya kamuoyu nezdinde cemaat suçlu hale getirilecek ve böylece cemaati yok etme adına her yaptıkları şey meşru hale gelecekti.
Plan büyüktü ve esbap planında bu planı uygulayabilecek her türlü imkanlara sahiptiler. Kadro, para, devlet gücü, karanlık ağlar ve ilişkiler, medya, siyaset vs... Siyasal İslam üzerinden yapılan toplum mühendisliğiyle halk da zaten bu işe hazır hale getirilmişti. Toplumda var olan ve iyice kökleşmiş bazı hastalıklar da (cehalet, tarafgirlik, taassup, menfaatperestlik, dünyevilik vs…) buna dahil edilince sebepler açısından her şey tamamdı.
Bu plan her halükârda uygulanacaktı, bunun için gerekli bütün sebepler oluşturulmuştu. 15 Temmuz çakma darbesi veya başka bir bahane ile uygulamaya geçilecekti. Eylem planlarına ve mağdur edeceklerinin listelerine varıncaya kadar her şey hazırlanmıştı. Cemaat içerisine de uzanarak gerekli çalışmalar yapılabilmişti. Aslında planlar yeni değildi, uzun yıllar boyu çalışılarak alt yapısı oluşturulmuştu.
Bütün bunlar ile Şualar’da ifade edilen, Üstad Hazretleri ve talebelerinin 1940’lı yıllarda yaşadıkları ne kadar da örtüşüyor: “Kardeşlerim, Gerçi yeriniz çok dardır; fakat kalbinizin genişliği o sıkıntıya aldırmaz. Hem yerlerimize nispeten daha serbesttir. Biliniz, en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız tesanüddür. Sakın, sakın bu musibetlerin verdiği asabîlik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız. Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvâlar ve "Böyle olmasaydı şöyle olmazdı" diye birbirinizden gücenmeyiniz. Ben anladım ki, bunların hücumundan kurtulmak çaremiz yoktu. Ne yapsaydık onlar hücumu yapacaktılar. Biz sabır ve şükür ve kazâya rıza ve kadere teslimle mukabele ederek tâ inayet-i İlâhiye imdadımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pek çok sevap ve hayrat kazanmaya çalışmalıyız.”
Siz ne yaparsanız yapın bu plan sahnelenecekti. Hizmet hareketi içerisinden birilerinin bu işe bulaştırılmasına yani bahanelere ihtiyaçları vardı. Bu hususta da yıllarca Hizmet hareketini çok iyi çalışmışlardı. İnsanların zaaflarını, onları nasıl manipüle edebileceklerini, nasıl oyuna getirebileceklerini, psikolojilerine varıncaya kadar incelemişlerdi.
Zannedilmesin ki, eğer bu hususta kusurlu olan Hizmet’teki bazı insanlar olmasaydı, bu ifritten süreç yaşanmayacaktı. Esbap açısından bundan kurtulmak çaresi yoktu. Aynen Üstad hazretlerinin ifade ettikleri gibi plan çok büyüktü. Toptan bitirmeyi planlamışlardı. Ama Allah (CC) şer şebekelerinin bu planladıklarını rahmeti ve inayetiyle yüzden bire indirdi. O yüzde bire izin vermesinde de birçok hikmetler vardı… Zamanın tefsiriyle anlamaya başladığımız nice hikmetleri...
Bu yüzden Hizmet insanlarının atf-ı cürümlerde bulunmak suretiyle asıl güçlerini kaybetmelerinin ve birbirlerine düşmelerinin bir faydası yoktur. Bu şekilde kendi içinde hesaplaşmalara, parçalanmalara ve birbirlerine düşmeye girmemelidirler. Onlara düşmanlık yapanların arzuladıkları yollara tevessül etmemelidirler. Tam tersine, başlarındaki büyüklerinin defaatle ifade ettikleri gibi daha da bir kenetlenmelidirler. Hocaefendi’nin çok tekrar ettikleri gibi, yaşananlardan ders almak adına yapılması gereken geçmişi sorgulamaları değil geçmişten ibret almalarıdır. Yaşadıkları tecrübelerin ışığı altında tekrar aynı oyunlara düşülmemesi adına tedbirler almalıdırlar.
Dünya kamuoyunda Tiran ve avenesinin bütün imkanlarına rağmen ispatlayamadıkları hususlara sahiplenmek ne kadar anlamsız bir harekettir!..
Hizmet insanlarının bu darbe girişimine bulaştırılanları ortaya çıkarmak, onları ifşa etmek gibi bir derdi olmamalıdır. Bu onların vazifesi değildir. Darbeye bulaşanlar varsa bunları ortaya çıkarmak ve mahkeme etmek devletin vazifesidir. Kaldı ki hükümetin bu süreçte kurduğu darbe komisyonlarını bile lağvedip hükümsüz hale getirdiği ortadadır. Gerçekten darbe tam manasıyla araştırılsa arkasında kendileri çıkacağı için böyle bir yola başvurmak zorunda kalmışlardır. Böyle bir ortamda, Hizmet insanlarının vazifeleriymiş gibi, Tiran ve çevresine malzeme üretmeye katkı sağlayacak şekilde, sözde hakperestlik adına veya cemaatin kendi faydasına gibi söylemlerin arkasına sığınarak kendi içindeki suçluları ortaya çıkarmak çabasına girilmesi ne kadar anlamsızdır.
Eğer yapılacak darbe soruşturmalarında Hizmet suçlu çıkacak olsaydı, o işin sonuna kadar gidecek ve kesinlikle bu fırsatı kaçırmayacaklardı. Ama tam tersine bu işi örtbas edebilmek için her yola başvurmuş ve darbe ile alakalı her şeyin üstünü kapatma yoluna gitmişlerdir. Bütün dünyada onları haklı çıkaracak böyle bir fırsatı neden zayi etmişlerdir dersiniz?!.
Çakma darbenin bütün detaylarına kadar hâkim ve eğer cemaat suçlu olsaydı bunu ortaya çıkarma adına her türlü imkanlara sahip olan mevcut hükümetin ortaya koyamadıkları ve ispat edemedikleri hususlarda, zihinlerde cemaat aleyhine istifhamlar oluşturmaya matuf çabaları ve söylemleri hiçbir şekilde insafla bağdaştırmak mümkün değildir.