Dostların vefasızlığı ve cefası

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    19 Eyl 2022 07:42

    Hizmet insanları çok ağır süreçlerden geçseler de çok büyük zulümlere maruz kalsalar da Cenab-ı Hakk’ın inayet ve keremiyle, Hak yolun yolcuları olarak, ruh ve mana köklerinden süzülüp gelen değerleri bütün dünya ile paylaşmaya devam edeceklerdir.

    Şüphesiz ki, tarihin her döneminde olduğu gibi hak ve hakikat düşmanları bu durumdan rahatsız olacaklar ve sürekli yeni düşmanlık projeleri üreterek bu işin önünü almaya çalışacaklardır. Çünkü, karanlığın temsilcisi olan bu ruhların ışığa ve ışık insanlarına tahammül etmeleri mümkün değildir.

    Fethullah Gülen Hocaefendi 2012 yılında, ifritten sürecin arefesinde yaptıkları sohbetlerinde, bu hususa dikkat çekmişler ve Hizmet insanlarını yaşanılması kaçınılmaz olan istikbaldeki büyük bela ve musibetlere hazırlama mahiyetinde tembihler de bulunmuşlar ve bu badirelerde kaybeden olmamaları ve hakkın galebesi adına ortaya koymaları gereken duruşu detayları ile resmetmişlerdir. Özellikle de düşmanın cefasının yanında dostların vefasızlığına ve onların da yol açacakları büyük eza ve cefalara vurgu yapmışlardır: 

    “Düşmanın cefasının yanında dostların vefasızlığı da eksik olmayacaktır. Dost bildiğiniz birtakım insanlar, sizinle aynı kıbleye yönelse, aynı safta el bağlayıp Allah’a teveccüh etse ve yanı başınızda başlarını secdeye koysalar da sizin mazhar olduğunuz başarılar karşısında hazımsızlık yaşayacaklardır. Bu hazımsızlıkları yüzünden farklı isimler takarak sizi karalamaya çalışacak, yaptığınız en insanî faaliyetleri suç gibi gösterecek, sizi temel vatandaşlık haklarınızdan mahrum bırakacak.. kısaca yürüdüğünüz yoldan alıkoyma adına ellerinden geleni yapacaklardır. Belki de düşmanlardan daha fazla, dost bildiğiniz insanların eza ve cefasına maruz kalacaksınız. Nitekim günümüzde bu tür zulüm ve haksızlıkları her çeşidiyle görüyor ve ızdırapla iki büklüm oluyoruz.
    Eğer insan tabiatını iyi okuyabilir, nefis ve şeytanın oyunlarını iyi tanıyabilirseniz, düşmanın cevr u cefasının da, dostların çekememezlik ve hazımsızlığının da farklı şekillerde devam edip gideceğini anlayabilirsiniz. Mefisto, bizim toylaşmamızla ters orantılı olarak dünden bugüne daha profesyonel hale geldi. Dolayısıyla rahat durmayacaktır. Düşmanların yanında dostları da üzerinize salacak ve onlara ne zulümler, ne haksızlıklar yaptıracaktır. Mü’min mü’mine zulmedecektir.
    Başkaları ne yaparsa yapsın, biz, zulme zulümle mukabele etmek suretiyle zalim olmamaya dikkat etmeliyiz. Belki tekme vuracaklar, tokatla üzerimize gelecekler, yaşama haklarından bizi mahrum bırakacaklar. Fakat şartlar ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın biz yine de mü’min tavrımızı değiştirmemeli, Yunus gibi Mevlâna gibi davranmaya devam etmeliyiz.”

    Hizmet insanlarının mazhar olduğu başarılar karşısında duyulan hazımsızlık ve hased yüzündendir ki mü’min olan dostları düşmanlarının bile yapamayacağı kötülüklere imza atabileceklerdir ve maalesef öyle de olmuştur. Hadis-i şerifte geçen “Muhakkak mü’minler kardeştirler” hakikatine rağmen mü’minler mü’minlere en büyük zulümleri yapabilmişlerdir.

    Düşmanların cevr u cefası ve dostların çekememezlik ve hazımsızlıklarından kaynaklanan bu zulümler karşısında nebev-i ve mü’mince duruşu ortaya koyma vazifesi yine Hizmet insanlarına düşmektedir. Ancak bu şekilde kötülük hesabına ortaya konan bu oyunlar boşa çıkarılabilecektir:

    “Evet, dosta karşı da düşmana karşı da bağrınızı açmasını bilmelisiniz. Onların şiddet ve hiddetini, kin ve nefretini, gayz ve öfkesini, hile ve hud’alarını rıfk ve mülayemetinizle yumuşatmaya ve zararsız hale getirmeye çalışmalısınız. Duruşunuzla, tavır ve davranışlarınızla sizin hakkınızda olumsuz planlar yapan, komplolar kuran, türlü türlü kötülükler tertip eden kimselerin bütün oyunlarını boşa çıkarmalısınız. Başınıza gökten meteorlar yağdırsalar, siz rıfk ve mülayemetinizle onları paramparça etmeli, ışık şuaları haline getirmeli ve âleme şölenler yaşatmalısınız.

    Böyle olmazsanız ne ülkenizde birlik ruhu temin edebilir ne de dünyada sulh ve huzurun hâkim olmasına katkıda bulunabilirsiniz. Maalesef meselenin bu ölçüde inceliğine ve hassasiyetine vâkıf olan insan sayısı çok az. Ne dine, dindara düşmanlık yapanlar, ne de din deyip yürüyenler meselenin farkındalar. Eğer siz de bunun farkında olmazsanız -hafizanallah- bir kıyamet kopabilir. Düşmanca hislerle karşı karşıya gelen insanların birbirlerini yiyip bitirmemeleri için Allah bir kıyamet koparabilir; daha fazla günah işlemeden onları huzuruna almayı murad buyurabilir.” 

    Hizmet insanları el âlemin yaptığı kötülükler karşısında, onlarda da kötülük duygularının boy atmasına asla fırsat vermemelidirler. Tam tersine bu kötülüklerin üstesinden gelebilmek için alternatif sistemler ve projeler geliştirmelidirler :

    “Şayet size yönelen olumsuzlukların karşısına bu tür çözüm alternatifleriyle çıkmaz ve hele siz de aynısıyla mukabelede bulunmaya kalkarsanız bu defa içinden çıkamayacağınız fitne ve fesat daireleri oluşur. Başkalarının kötülüklerine karşı siz de kötülük yaparsanız fesadı katlamış olursunuz. Bir iken iki, iki iken dört, dört iken sekiz olur da artık önünü kesmek mümkün olmaz.

    Öte yandan bir mü’min, her türlü günahtan uzak durmakla yükümlü olduğu gibi, başkalarını günaha sevk etmemekle ve hatta onların işledikleri günahları bertaraf etmekle de yükümlüdür. O, hoşgörüsüyle, yumuşaklığıyla, affediciliğiyle, iyilikleriyle, fedakârlığıyla… kısaca sahip olduğu yüce ahlakî hasletlerle öyle bir atmosfer oluşturmalıdır ki bu atmosfere giren hiç kimse kötülük yapmaya cüret edemesin."

    Hakiki bir mü’mine düşen şey ilahî ahlâkla ahlaklanmak ve her şeye rağmen kendi karakterinden taviz vermemesidir. Hizmet insanlarına düşen şey uğradığı eza ve cefalar karşısında “Allah’ım kavmimi affet, yaptıklarından ötürü onları cezalandırma. Bilmiyorlar.” diyerek onların affına yollar arayan Allah Rasülû’nün (SAV) yoluna tabi olmalarıdır :   

    “Belki benim ömrüm vefa etmeyebilir; işin ağır yanını taşımak size düşüyor. Gelecek sizlere emanet. Bir meşale olup karanlıklara ışık tutma, karanlıkları aydınlığa çevirme size emanet. Mülayemet, müsamaha, affetme, kusurları görmeme, Allah ahlakıyla ahlaklanma size emanet. Onca kusur yapıyoruz, günah işliyoruz fakat Allah bizi helak etmiyor, hilm u silmle muamele edip mehil üstüne mehil veriyor. 

    Bize düşen de ilahî ahlâkla ahlâklanmaktır. Hep bunun peşinde olmalıyız. Ne yarım yamalak dostların yapmış olduğu yanlışlar ne de baştan beri düşmanca tavırlarını hiç eksik etmeyen kimselerin cevr u cefası sizin karakterinizde deformasyona sebep olmamalı. Zira Kur’ân’ın ifadesiyle herkes karakterinin gereğini ortaya koyuyor. Bize düşen, kendi karakterimize bir namus gibi sahip çıkmaktır…

    Mü’min, başkalarının şeytani yol ve yöntemlerinin kendisini yanlışa sevk etmemesi adına çok uyanık ve temkinli olmalıdır. O, hazımsızlıklar karşısında hazımsızlığa girmemeli, bilakis hazım sistemini bir kat daha güçlendirerek, “Gelse celalinden cefa, yahut cemalinden vefa, ikisi de cana sefa, lütfun da hoş, kahrın da hoş” deyip bütün olumsuzlukları engin bir sine ile karşılamaya çalışmalıdır. Sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi hizmet adına yeni yeni alternatif yollar, yöntemler oluşturarak hareket ve hamlelerine devam etmelidir.” 

     “Mülayemet Size Emanet!”  - Kırık Testi 2020 (Not: Bu yazı 1 Haziran 2012 ve 16 Kasım 2012 tarihlerinde yapılan sohbetlerden hazırlanmıştır.)



    19 Eyl 2022 07:42