Edep ve nezaket medeniyeti

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    08 Ağu 2025 11:51

    İslâm’ın geldiği günden Osmanlı’nın yıkılışına kadar İslâm coğrafyasında yaşayan medeniyetlere “edep ve nezaket medeniyeti” denebilir. Ne var ki, İslâm’ın gerçek anlamda Müslümanların hayatından çıkması ve bütün dünyada sekülerleşmenin başlamasıyla birlikte “edep ve nezahet” zamanla yerini hoyratlığa, saygısızlığa ve kabalığa terk etmiştir.

     

    Bunun böyle olmasında, bu Dünya’nın insanlarının kendi değerlerinden uzaklaşmış olmaları ve aynı zamanda Batı’yı yükselten değerleri ve sistemleri içselleştirememelerinin önemli bir payı vardır.

     

    İnsan kerim olarak yaratılmıştır ve dejenere olmayıp da bu fıtratını koruyabildiği ölçüde de hep iyilik ve güzelliğin peşinde olmuştur:

     

    “Medenî kelimesi, sözlük itibarıyla, şehirli, şehirlilik, faziletli, terbiyeli, kibâr, umran insanı olma; yaşayışta, içtimaî münâsebetlerde, ilim, fenn ve sanatta tekâmül etmiş cemiyet demektir…

     

    İnsan, önce yaratılışı gereği medenî bir varlıktır. Yani, mahiyeti itibariyle medenileşmeye müsait olarak yaratılmış olup varlığa erdiği günden bu yana, bir ölçüde hep medenî olabilmiş veya olmanın yollarını aramıştır.” (Edep ve Nezaket Medeniyeti)

     

    Ondokuzuncu ve Yirminci asırlarda ve sonrasında, positivist düşünce ve akımların ağırlık kazanması, kapitalist dünyanın yeryüzünde hâkim hâle gelmesi ve modernitenin de dayatmasıyla sekülerleşme, dünyevileşme ve maddi şeylerin daha önemli hâle gelmesi, insanlığı iyiliği, güzelliği ve doğruyu arama arayışında yanlış yollara da sevk etmiştir:

     

    “Medenileşmeyi, insanoğlunun sanayideki baş döndürücü muvaffakiyetleri, teknik ve teknolojik sahalardaki yenilikleri, trenleri, transatlantikleri, tayyare ve feza gemileri, büyük şehir, geniş cadde ve yüksek binaları, barajları, dev platformları, rafinerileri ve nükleer santralleriyle özdeşleştirmek isteyenler, hattâ özdeşleştirenler var ise de, bunlar hayatın “modernize” edilmesinde birer vasıta olup, medeniyet, insan istidat ve kabiliyetlerinin gelişmesine müsait bir iklim ve atmosfer, medenî insan da, bu iklimde, bu atmosferde duygu ve düşüncesi itibariyle inkişaf edip gelişen ve geliştirdiği yüksek duygularıyla toplumun emrine giren insandır.

     

    Bu itibarladır ki medenilik, zenginlik, lüks, saray ve apartman gibi cismanî refah unsurlarında, istihsâl ve istihlak (üretim ve tüketim) gibi bedenî duygu gayyalarında aranmamalı, belki görüş tarzı, düşünce sistemi ve ruh enginliğinde aranmalıdır…

    Medeniyet; zenginlik, kibarlık, bedenî hazları tatmîn ve cismaniyetin sefahatlar içinde yüzüp gezmesi değil, gönül zenginliği, ruh nezaketi, görüş derinliği ve başkalarına hayat hakkı tanıyıp, onları da kabûl etmek demektir.” (Edep ve Nezaket Medeniyeti)

     

    Pozitif ilimlerle yakalanan seviyenin, insanlığın ve umumun tam faydasına olabilmesi ancak insanların manevi olarak da yükselmelerine bağlıdır. Aksi takdirde, maddi ve teknik alanlardaki gelişmeler yanlış ellerde insanlığın zararına olacak şekilde kullanılabilmekte ve büyük felaketlere yol açabilmektedir. Günümüz dünyasında bunun çok örnekleri görülmekte, dehşet uyarmakta ve gelecekle alakalı çok büyük endişeler oluşturmaktadır:

     

    “Ama ne yazık ki, her ülkede bulunan bir takım yarı “aydın”lar, medeniyeti modernleşme ile özdeşleştirmiş, teknik imkân ve modern vasıtalara sahip olmayı medenileşme diye takdim ederek, nesillerin önce ifade ve düşünce tarzında yanılmalarında, sonra da çarpık ve bozuk düşünceleri zihinlerine yerleştirmelerinde, neticede din, dil, millî felsefe, ahlâk ve kültür alanlarında tam bir dejenerasyona uğramalarında etkili roller oynamışlardır.

     

    Oysa medeniyet, daima ilim ve ahlâkın atbaşı götürüldüğü iklimlerde boy atmıştır. Ahlâk ve fazilete dayanmayan, akıl ve vicdan havuzlarından beslenmeyen medeniyet, insanlığın mutluluğuna değil, sadece birkaç zengin, birkaç da hevaperestin heveslerine hizmet eden gelip geçici bir şehrayinden ibarettir.

     

    Modernleşmeye hizmet eden tabiat ilimleri ve çeşitli fenlerde çok ileri olmak, vapurlar, trenler, uçaklar gibi modern seyahat vasıtalarına ve büyük şehir, geniş cadde ve yüksek binalara sahip bulunmak, ancak düşüncede, davranışta, inanç ve hayatta istikamete ulaşmış ellerde medeniyetin birer vesilesi olabilir. Fertlerin medenî olmaları, onların, özlerinde bulunan iyi şeylerin nüvelerini geliştire geliştire ikinci bir fıtrat kazanmalarında aranmalıdır.” (Edep ve Nezaket Medeniyeti)

     

    Maalesef, bir zamanlar “edep ve nezaket medeniyeti” olarak anılan coğrafyanın insanları bu güzellikleri bilmediklerinden ve şahit olamadıklarından dolayı bütün bu güzelliklerden habersiz yaşamaktadırlar:

     

    Edep insanı ve nezaket toplumu olabilmenin yolu, yeniden kendi özümüze dönmemize bağlıdır. Biz kuyunun dibinde hayata gözlerimizi açtığımız ve iyiyi, güzeli, mükemmeli göremediğimizden dolayı, nasıl bir hal içinde bulunduğumuzu da tam olarak kestiremiyor ve neyin edep neyin de edep dışı olduğunu anlayamıyoruz. İşte o kuyudan kurtulmamızın yolu, asıl kaynaklarımızla beslene beslene özümüze dönmemizden geçmektedir.(Edep ve Nezaket Medeniyeti)

     

    İşte, ilim ve ahlâkın baş başa götürülebildiği ortamları hazırlamak, ahlak ve fazilete dayanan, akıl ve vicdan havuzlarından beslenen medeniyetleri insanlığa ders vermek ve bina etmek için insanların imdadına peygamberler gönderilmiştir. Onların rehberliğinde kurulan medeniyetler eliyle insanlık gerçek ve tam mutluluğu bulabilmiştir:

     

    “Bütün peygamberler gibi, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz de mehâsin-i ahlâkı (ahlak ve huy güzelliklerini) bütün fakülteleriyle ikâme etmek ve insanları mesâvi-i ahlâktan (ahlaksızlık ve çirkin huylardan) sakındırmak; Hazreti İmam-ı Gazalî’nin ifadesiyle, münciyâtı (kurtaran, felaha götüren amelleri) hâkim kılmak ve mühlikâtın (helak eden, felakete sürükleyen hususların) kökünü kesmek için yapılması gerekenleri ortaya koymuştur…

     

    İnsanlar medenî değilse, şehir ne kadar mamur olursa olsun, oraya medenî denmez. Eski ismi Yesrib olan Medine, Allah Rasûlü (aleyhissalatü vesselam) ve Ashab-ı Kiram sayesinde gerçek medine olmuştur ve medeniyet ruhu oradan bütün cihana yayılmıştır.” (Edep ve Nezaket Medeniyeti)

     

    Edep ve nezaketi en zirvede temsil eden Allah Rasûlü’nün (aleyhissalatü vesselam) hayatından iki kare ile bu yazıyı tamamlayalım:

     

    “Fakat, “Beni Rabbim terbiye etti; terbiyemi ne de güzel yaptı!..” buyuran Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, o yüce ahlakıyla muhataplarının hatalarını görmezden gelir, engin hazım sistemiyle sindirir ve yüzünü bile ekşitmezdi. Hiç kimseyi kaçırmama adına her şeyi sinesine çekerdi.

     

    İşte, Hazreti Enes de “Hazreti Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) on sene hizmet ettim; yapmadığım bir şeyden ötürü ‘Niçin yapmadın?’, yaptığım bir işten dolayı da ‘Neden yaptın?’ dediğini hatırlamıyorum.” sözüyle bu hakikate işaret etmektedir…

     

    Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, herkesi yerinde tutmak ve dinde sabit kılmak için bazen en olumsuz hadiseler karşısında bile sabrediyor ve mülayemetle muamelede bulunuyordu.

     

    Mü’minin, mü’mine karşı yaklaşım tarzının nasıl olması gerektiğini de gösteren şu canlı misalle bizim için de bir ölçü ortaya koyuyordu: Bedir’de bulunduğu da rivayet edilen bir sahabi, içki yasak edilmiş olmasına rağmen koruk gibi meyve ve usarelerden içmeye devam ediyordu. Pek çok defa sarhoş olarak mescide gelmiş ve cezalandırılmıştı; bir keresinde de Huzur-u Risaletpenâhî’ye getirilerek te’dib edilmişti. Yine böyle bir durumdan dolayı o, Efendimiz’in huzurundaydı. Orada bulunanlardan birisi, “Allah cezanı versin. Sen ne kötü adamsın. Bu kaçıncı oldu, böyle huzura geliyorsun!” türünden sözler sarf etmişti. Bunu duyan Allah Rasûlü, “Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın. Allah’a yemin ederim o, Allah ve Rasûlü’nü sever.” buyurdu.” (Edep ve Nezaket Medeniyeti)

     

    İnşallah sonraki yazıda, kuyunun içi ve dışı neresidir ve kuyunun içindekilerin ve dışındakilerin kimler olduğu konusu ile devam edelim.

    08 Ağu 2025 11:51