Her durumda korunması gereken şey

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    02 Haz 2024 13:36
    Bütün imkânlarıyla Hak cephesine saldıranların amaçlarına ulaşmak için yıkmaları gereken en önemli bir kale, onların birlikleri, kardeşlikleri ve birbirleri ile olan dayanışmalarıdır. Çünkü, onlar birbirlerine dayanarak, birbirlerine yardım ederek ve birbirlerinden beslenerek en güçlü bir kaynağa ve güce ulaşmış olurlar. 

    Bediüzzaman Hazretleri, bu uğursuz kötülük temsilcilerinin bu hedeflerine ulaşmak için Hizmet erlerini en zorlu yerlere koyup türlü türlü mağduriyetlerle karşı karşıya bırakması karşısında onların dağılıp çözülmemeleri ve birbirlerine düşmemeleri hususunda etrafındakilere sürekli telkinlerde bulunmuşlardır: “Gerçi yeriniz çok dardır; fakat kalbinizin genişliği o sıkıntıya aldırmaz. Hem yerlerimize nisbeten daha serbesttir. Biliniz, en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız tesanüddür (dayanışma). Sakın, sakın bu musibetlerin verdiği asabîlik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız. Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvâlar ve "Böyle olmasaydı şöyle olmazdı" diye birbirinizden gücenmeyiniz… 

    Biz sabır ve şükür ve kazâya rıza ve kadere teslimle mukabele ederek tâ inayet-i İlâhiye imdadımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pek çok sevap ve hayrat kazanmaya çalışmalıyız.” (Onüçüncü Şua) Sebeplere bakarak birbirinizi suçlamayın. 

    Böyle durumlarda, hadiselerin dış yüzündeki sebeplere bakarak birbirlerini suçlamakla Hizmet’e çok büyük zararlar vermek yerine, bu hadiselerin arkasındaki asıl kaderin takdirine ve Allah’ın (CC) bunlara izin verip yaratmasındaki hikmetlere odaklanarak bu zorlu imtihanlardan hem kendileri hem de davaları adına büyük kazançlar elde etmeye çalışmak lazımdır: “Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevâline (yok olmasına) ve fenâ ve fâni, âkıbetsiz (neticesiz) lezzetlerine ve firak (ayrılık) ve iftirak (ayrılmalar, dağılmalar) tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise, samimi dostlarla görüşmektir. Evet, bazan birtek dostunu bir iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarf eder. Şimdi bu acîp, dostsuz zamanda samimî kırk elli dostunu birden bir iki ay görmek ve Allah için sohbet etmek ve hakikî bir teselli alıp vermek—elbette başımıza gelen bu meşakkatler (zorluklar) ve zâyiat-ı mâliye (finansal kayıplar), ona karşı pek ucuz düşer, ehemmiyeti kalmaz. Ben kendim, buradaki kardeşlerimden on sene firaktan sonra bir tekini görmek için bu meşakkati kabul ederdim. Teşekkî (şikayet), kaderi tenkit; ve teşekkür, kadere teslimdir.”  (Onüçüncü Şua) 

    Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza ediniz “Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz (korunma) ve itidal-i dem (soğukkanlılık) ve ihtiyattır (tedbirli olmaktır).” Üstad Hazretleri talebelerinin sabır ve metanetlerini arttırmak ve birbirleriyle dayanışmalarını koruyabilmek için kendisinin maruz kaldığı şiddetli zulümleri onların nazarına verip onlardan da şükür içerisinde bir sabır, sadakat ve dayanışma istemektedirler: 

    “Sizi müteessir etmek veya maddî bir tedbir yapmak için değil, belki şirket-i mâneviye-i duaiyenizden daha ziyade istifadem için ve sizin de daha ziyade itidal-i dem (soğukkanlı) ve ihtiyat ve sabır ve tahammül ve şiddetle tesanüdünüzü  muhafaza için bir halimi beyan ediyorum ki: Burada bir günde çektiğim sıkıntı ve azabı, Eskişehir'de bir ayda çekmezdim. Dehşetli masonlar, insafsız bir masonu bana musallat eylemişler, tâ hiddetimden ve işkencelerine karşı "Artık yeter" dememden bir bahane bulup, zâlimâne tecavüzlerine bir sebep göstererek yalanlarını gizlesinler. Ben, harika bir ihsan-ı İlâhî eseri olarak şâkirâne sabrediyorum ve etmeye de karar verdim.” (Onüçüncü Şua) 

    Hazret-i Bediüzzaman aynı zamanda, talebelerin nasıl hareket etmeleri ve ne gibi fedakarlıklarda bulunmaları gerektiğine dair de önemli taktikler vererek onlara bir yol haritası da çıkarmışlardır: “Bu vaziyete karşı gayet ihtiyat ve mümkün olduğu kadar eski mahpuslardan gücenmemek ve gücendirmemek ve ikiliğe meydan vermemek ve itidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enâniyetle takviye etmek gayet lâzım ve zarurîdir… Hem, belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar ve şeyhler ve zâhirde (görünüşte) müttakîler (takva sahipleri) çıkartılır. Bunlara karşı vahdetimizi (birliğimizi), tesanüdümüzü muhafaza edip onlarla uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir.” (Onüçüncü Şua) Hazret-i Üstad, bir taraftan da acaba bu musibetlerde zayıfların hali ne olacak, onların sıkıntıları nasıl telafi edilebilir arayışındadır: 

    “"Bir kısım zayıf kardeşlerimiz muvakkaten vazgeçseler, belki kendileri bu belâdan kurtarılır" diye izin vermek istedim. Birden ihtar edildi ki: Bu derece alâkası devam eden ve iki defa bu imtihana giren ve mukàbilinde bu kadar zahmet çektikten sonra faidesiz, zararlı, kalben vazgeçmek değil, belki yalnız onları aldatmak için sırf zâhirî bir içtinap gösterebilir. Yoksa hem kendine, hem bizlere, hem kudsî mesleğimize zararı dokunur; cezası olarak, aksi maksadıyla tokat yer.” (Onüçüncü Şua) Hazret-i Bediüzzaman, bu kadar ağır şartlar altında sabreden, sadakat gösteren, birlik ve beraberliklerini muhafaza eden hizmet erlerinin baha biçilmez bir kıymete sahip olduklarını ve bu duruşları ile davalarının doğruluğuna en büyük bir delil olduklarını ve bu insanların Allah dostları arasında yüksek bir makama yükseldiklerini ve onlarda görülebilecek bir takım kusur ve noksanların onları bu yüksek makamdan düşürmeyeceğinin altını çizmektedirler: “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî Müslümanlar eğer her biri bir velî, hattâ bir kutup görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek; ve eğer birer âmî ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmeyecek diye karar verdim. Çünkü böyle pek ağır şerait altında iman kurtarmak hizmeti, her şeyin fevkindedir… Sizin hapis meyveleriniz, benim nazarımda Firdevs meyveleri gibi hoştur, kıymetlidir. Benim sizler hakkında büyük ümitlerimi ve dâvâlarımı tasdik ve tahkik ettiği gibi, tesanüdün kuvvetini pek güzel gösterdi. O mübarek kalemler birleştikçe, üç dört eliflerin birleşmesi gibi üç-dört yüz kıymetini bu kadar ağır tazyikat altında izhar eyledi. Ve bu müşevveş şerait içinde vahdetinizi muhafaza eden hâlet-i ruhiye, dünkü dâvâmı ispat ediyor. Evet, temsilde hata yok, nasıl ki büyük bir velî, küçük bir Ashâb kadar hizmet-i İslâmiyede Ehl-i Sünnetçe mevki almadığı gibi, aynen öyle de, bu zamanda hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir velîden ziyade mevki alıyor diye kanaatim gelmiş ve siz daima bu kanaatımı takviye ediyorsunuz. Cenâb-ı Hak sizlerden ebediyen razı olsun. Âmin.” (Onüçüncü Şua) İnşallah sonraki yazıda devam edelim…
    02 Haz 2024 13:36